"Cehennem" diye tabir ettiği yerde 2 yıl boyunca tutsak kalan, ona yaşatılanlardan dolayı erkeklerden korkan bir kadın ve Güneş korkmasın diye ona dokunmayan, aralarındaki mesafeye sürekli dikkat eden, onu hayata geri döndürmeye çabalayan bir adamın...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Duncan Laurence - Arcade ft. Fletcher
Yorumlarınız ve destekleriniz benim için çok önemli. Sizin sayenizde büyüyoruz. Oy vermeyi unutmayınız 🧡
🥀
"YALANCININ MUMU"
ALİHAN
Sığmıyordu...
Güneş'e olan sevgim içime sığmıyordu artık.
Konuşmak hatta haykırmak istiyordum. Bağıra çağıra, göstere göstere sevmek istiyordum ama yapamıyordum. En kötüsü de buydu. Her bir zerrem Güneş'le dolup taşarken susmak en zoruydu.
Yine de susmak onunla güzel geliyordu. Bir yanım zorlanırken diğer yanım o zorlanılmışlığı seviyordu. Belki de en çok bu yüzden Güneş'e minnet duyuyordum. Sevginin en masum halini onu severken tatmıştım. Gerçek aşkın ne demek olduğunu, beklenti içine girmeden birini sevmenin nasıl bir his olduğunu yirmi beş yıllık ömrümde ilk kez onunla birlikte öğrenmiştim.
Ve tüm bunların ötesinde imkânsızlığın ne demek olduğunu öğrenmiştim hayatıma anlam kattığı anda ama imkânsızlığı bile onunla sevmiştim hayatımın en eksiksiz anında. Boynumu bükse de sabır dolu bir tatminkârlıktı benimki. Her anına şükrettiğim, ağzından çıkacak tek bir güzel söze ömrümü verebileceğim bir sevdalanmaydı kalbiminki.
Her bir zerremle duruluğuna sevdalandığım, yüreğime çöken kadındı bendeki.
Güneş odadan çıkınca aptal aşık gibi sersemlemiş bir halde arkasından bakakaldım. Sersemlenilmeyecek gibi de değildi. Çok geç rastladım sana ama iyi ki rastladım demişti bana. Bu, aradan on yıl da geçse duymayı beklemeyeceğim, aklımın ucundan dahi geçiremeyeceğim bir itiraftı benim için. Hatta öyle bir sersemlemiştim ki yaşadığım şoktan dolayı o an yataktan fırlayıp zarif bedenini kollarımın arasına almamak için kendimle resmen savaşa girmiştim. Onu bedenime hapsetmek, kalbinde ne kadar yarası varsa hepsini tek tek öpmek için deli gibi bir istek duymuştum.
Hala da istiyordum ama yapamazdım.
Derin bir nefes alarak içimdeki isteği bastırdım ve ağzım kulaklarımda mektubu okumaya başladım.
Karlı dağların ardında yaşayan küçük bir kız çocuğu varmış diyerek masalsı bir anlatımla başlamıştı mektubuna. Kalbimde bir an için kuvvetli bir çarpıntı hissettim. Sevdalandığım kadına hayran olmam için bir sebep daha vardı şimdi ellerimde. Bir yenisi daha eklenmişti güzelliklerine. Mektup yazışı bile bambaşka geliyordu bana. Aklıyla, kalbiyle, yaralarıyla, yazısıyla, gülüşüyle kısacası her şeyiyle benim gözümde mükemmelin de ötesindeydi.