yirmi altı

3.1K 305 128
                                    

Bu bölümü ramazanın son günü son oruç eşliğinde okuyorsunuz..

Ramazan bitiyorrr, bu duruma mutlu musunuz yoksa üzgün mü?

Ben şahsen üzgünüm.

Neyse konuşmayı -yazmayı- bırakıyorum. İyi okumalar! (satır arası yorumlarını çok sevdiğimi söylemiş miydim?)

Bu aradaaa biraz fazla uzatacağım sanırım kusura bakmayın ama bunu söylemeden edemezdim.

Bu kitap 8 bin kişi tarafından görüldü ve şu an hâlâ birileri tarafından görülüyor. Birileri belki de tam şu an bunları okuyor. Madem bu kadar kişiye ulaşıyorum, bunu söylemeliyim öyleyse. Son günlerde yaşanan olayları -veya felaketleri mi desem- Filistin'in başına gelenleri, İsrail'in yaptıklarını bilmeyen yoktur galiba. Bunu okuyan kardeşim, lütfen dualarını esirgeme. Elinden gelebildiğince bunu duyur, yay. Belki bir kitabın vardır senin de, veya ne bileyim bir hesabın falan vardır. Hiç olmasa bile arkadaşlarını, aileni, çevreni bilinçlendir.

■■■■■■■■■■■■

Bu Cansel'de bir haller vardı. Eminim!

İftardan sonra bizimkilere köpüksüz kahvelerini yapıp odama hazırlanmaya gittim. Erken gidelim bakalım, neymiş bu kızın derdi.

Üstümü değiştirip şalımı taktım. Hızlı hızlı yapmaya çalıştığım için şalımı pek güzel yapamamıştım ama önemli değildi zaten. Bir tek kızlar beni görecekti.  2 dakika falan görürler yani. Sonra Cansel'in odasında başımızı açardık.

Mutfağa inip yaptığım pastayı dilimledim. Bizimkiler için tabağa koyup balkona götürdüm.

"Hayırdır kızım hazırlanmışsın nereye?" diye sordu babam.

Efsane soru baba. Gerçekten ben niye kimseye sormadan giyinmiştim?

Aman, izin vereceklerini bildiğimden sormaya gerek duymamıştım. Ama sorsam da daha iyi olurdu sanki.

"Şey baba, kızlara yaptığım pastadan götüreceğim. Gitmişken de biraz Canselgilin evinde otururuz."

"Bulaşıklar?" dedi annem sorarcasına.

Bulaşıklar...

Ne iğrenç bir kelimeydi bu böyle..

Başımı çevirip tezgahta duran bulaşıklara bir bakış attım. Daha sonra anneme tekrar dönüp 'yapma beaa' bakışları attım.

O ise kaşlarını kaldırıp gülümsemişti.

Daha fazla bakışmayı kesip tezgaha gittim. Bugün diğer günlere nazaran daha azdı bulaşıklar. 10 dakikada bitirebilirdim bence.

Yıkayıp bitirmem 15 dakikamı almıştı. Olsun, bu da iyidir.

Dolaptan geniş bir tabak aldım. Birkaç dilim koyduktan sonra biraz daha koymaya karar verdim. Cansel'in ailesi de oradaydı sonuçta, onlar da görecekti. Hem Cansel'in küçük kardeşinin de canı çekerdi değil mi?

Tabağın üstünü bir şeylerle de kapattıktan sonra ayakkabılarımı giymeye gittim. Merdivenleri patır kütür inip sokağa çıktım.

Yol da 2 dakika falan sürdü ya da sürmedi. Kapının önündeydim bile şu an.

Zili çalıp beklemeye başladım. Kapının açılması saçma bir şekilde uzun sürmüştü.

Bir çalıştan sonra kapı Yasir abi tarafından açıldı. Beni görünce şaşırmıştı. Ben de ne yalan söyleyim Cansel'in yüzünü görmeyi beklediğim için şaşırdım.

Şaşkınlığı geçtikten sonra gülmeye başladı. Saçma şal stilime güldüğünden eminim.

Onun da tipi pek düzgün sayılmazdı ama şu an. Dağınık saçları ve gri eşofmanıyla önümde duruyordu.

Bakışları elimdeki tabağa kaydı.

"Ben şey için gelmiştim. Pasta yapmıştım da-"

"Sen?" diye sözümü böldü sorarcasına.

Al işte, o da terbiyesizdi.

Onun da beni beceriksiz sanması gayet normaldı çünkü Cansel'in evde bahsedip bahsedip dalga geçtiğinden adım gibi emindim.

Diğer kızlar da bununla bayağı bir alay etmişti çünkü onları yemeğe çağırdığım gün gerçekten tam bir fiyaskoydu. Ama aynı zamanda hayatımızın en komik günlerden birisiydi.

O ilk tadına bakış anımızdan sonra gülmekten altımıza yapacaktık az kalsın..

En az 2 ay konuşup gülmüştük bunun hakkında.

"Evet ben" dedim kaşlarımı kaldırıp. "Niye inanamamış gibi bir halin var anlamıyorum." diye ekledim.

Yoo, bu halinin sebebini gayet iyi anlıyordum aslında.

"İnanmamak değil de şaşırmak diyelim biz ona." diye keyifli keyifli konuştu.

"Asıl şaşırmayı tadına bakınca görürsün sen." diye gıcık bir şekilde konuştum.

Sadece gülümseyip kapıyı biraz daha açtı ve kenara çekildi. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçerken Cansel göründü sonunda.

Odasından yavaş ve dramatik adımlarla bize doğru geldi. Bu kız tam bir drama queendi.

"Aaa sen mi geldin Aylin? Kusura bakma benim birazcık işim vardı da ben açamadım kapıyı." dedi ve saçma bir şekilde gülmeye başladı.

O sırada Yasir abi içeriye geçmişti bile.

"Hadi gel kanka mutfağa geçelim" diye koluma girip bir anda normal Cansel'e dönüştü.

Mutfağa geçip tabağı tezgaha koydum.

Salondan Cansel'in babasının sesi duyuldu.

"Babaya kahve!" diye bağırdı Kemal amca.

"Cansel'e sabır.." diye sessiz bir şekilde iç çekti Cansel.

Bunu duyduğumda gülmekten yıkıldım.

"Kanka sen kahveyi yapar mısın, ben de bulaşıkları yıkayayım."

"Ben köpüklü yapamıyorum ama" diye konuştum.

"Sen ciddi misin! Acilen öğrenmen gerek." diye gereksizce çıkıştı bana.

"Şimdilik köpüksüz yap kanka, bir şey olmaz. Sonradan köpüklüsünü de içeriz bir ara senden. Sen yap şimdilik böyle."

"İyi tamam." deyip cezveyi çıkardım. Tamam, cezvede de pek iyi olmuyordu ama kahve makinesiyle yapınca da taşacak diye çok geriliyordum.

•●•●•●•●•●●•●•●•●

Bi' Cüz? | yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin