Az Biraz Mutlu

31 6 0
                                    

  Bazen üzülmeden mutluluğun kıymeti anlayamazsın. Hayallerinden vazgeçmeden yeni hayal kurmayı öğrenemezsin. Bazen insanlar acımasız olabilir, bu bizi dik durmayı öğretir. Düşmeden kalkmayı öğrenemezsin. Hayat bize sürekli sınavlar koyar. İyi olanda geçer bu sınavı, kötü olan da. Asıl önemli olan şey sınavı geçmek değil de nasıl geçtiğimizdir. Herkesin başına kötü olaylar gelir. İnsan bu olaylar karşısında dik durmayı öğrenmelidir. Bazen biliyorum dik durmak çok zor olur. Amaç onu başarmaktır ama, unutulmaması gereken bir gerçek. 

  Mutlu olamıyorum, gülmek istiyorum. Her güldüğümde aklıma Mete geliyor, anında gülüşüm soluyor. Gülmeye ihtiyacım var, ama ben gülemiyorum. Az biraz mutluyum bu gün.

"Mete ne yapıyor?"

"Mete iyi mi?"

"Mete nasıl hissediyor?"

"Mete hatırlamaya çalışıyor mu?"

"Şarkımızı dinliyor mu?"

  Beynimin içinde sürekli yankılanan bu sorular beni çıldırtmak üzere. "Yeter, yeter, yeter..." diye bağırmak geliyor içimden. Yeni hayatımın bana getirdiği zorluklara dayanamayacak gibi hissediyorum bazen. Her ne kadar güçlü gözüksem de içimde fırtınalar kopuyor. 

"Mete, gitme. Beni bırakma. Mete."

"Tuğçe rüya görüyorsun güzelim." Durunun sesiyle gözlerimi açtım. Sadece rüyaydı.

"Duru çok kötüydü." dedim ve ona sıkıca sarıldım.

"Anlıyorum güzelim." Duru daha da sıkıca sarıldı bana.

"Gel yüzünü yıkayalım." dedi Duru. Duru soğuk suyla yüzümü yıkadı.

"Daha iyi misin?"

"İyi ki varsın,"

"Sende," 

  Beraber mutfağa doğru ilerledik. Hızlı bir şekilde kahvaltıyı hazırladık. Omzum dokunan elle irkildim, arkamı döndüğümde Ayaz'ı gördüm. Ayaz dünyanın en güzel arkadaşlarından biri. Her zaman yanımdaydı,her zaman arkamda durdu. Kahvaltıyı ettikten sonra film izlemeye başladık. Yusuf benim seveceğimi, benim hayatıma çok benzediğini söyledi. "Değişim" isimli film benim yaşadığım duruma çok benziyordu. Telefonumu açıp tarihe baktım. Tam altmış gün olmuştu buraya geleli. Nasıl değişmiştim? Yapmam dediğim ne varsa yapmıştım. Asla aşık olmam diyordum. İzmir bana yapmam dediğim şeyleri yaptırdı. Altmış  günde bu kadar değişebilir miydim? Eski Tuğçe sosyal bir insandı. Şimdi evden çıkmıyorum. Eski Tuğçe neşeli, mutlu bir insandı. Şimdi en ufak şeye ağlayıp kırılan bir kıza dönüştüm. Eski Tuğçe sinirini boks torbalarından çıkarırdı. Şimdi ise içine atan biri oldu. Bana ne oldu?

"Tuğçe nerelere daldın." Yusuf'un sesi ile başımı onlara çevirdim.

"Hiç, sadece eski Tuğçe ve yeni Tuğçe'yi karşılaştırıyordum." sözüm bittikten sonra tekrar başımı cama çevirdim. Bulutları izlemeyi çok severim. Bütün dertlerimi alır, beni rahatlatır.

"Beni Mete'ye götürür müsünüz?" dedim.

"Tamam," dedi Duru.

"Hayır,"

"Hayır,"

  Ayaz ve Yusuf aynı anda söylemişti. Neden hayır dediklerini anlamamıştım. İkisininde yüzünde korku dolu bir ifade vardı.

"Neden?" dedim.

"Tuğçe, sen iyi değilsin. Mete seni hatırlamadıkça sen içine atıyorsun. Yapma." dedi Ayaz.

"Kendine zarar veriyorsun." dedi Yusuf.

"Hayır, kendime zara vermiyorum." dedim.

"Evet haklılar, Tuğçe." dedi Duru.

"Sen de mi Duru?" dedim.

"Ama haklılar."

"Tamam, ben anladım."

"Neyi?"

"Siz beni götürmeyin, ben giderim."

"Tamam, Tuğçe." odama doğru yöneldim. Siyah bir tişört giydim. Beraber otobüs durağına kadar yürüdük. Kocaman bir afiş gördüm. Büyük harflerle "AZ BİRAZ MUTLU" yazıyordu üstünde. Afiş bu günümü anlatıyordu resmen. Bir tarafım kan ağlıyor, bir tarafım gülüyor. Büyük bir umutla kapıyı çaldım. Kapıyı açan Mete oldu. Resmen benden bıkmış gibi bakıyordu gözlerimin içine.

"Merhaba," dedim.

"Bunlar kim?" dedi Mete.

"Arkadaşlarım." dedim.

"Merhaba, ben Duru."

"Ben Ayaz."

"Bende Yusuf."

"Evde tek başına mısın?"

"Evet." dedi kısaca.

"İçeri girebilir miyiz?" dedim.

"Buyurun." dedi kapını önünden çekilerek. İçeri girdiğimizde Mete'nin yanına oturdum. Sanki rahatsız olmuş gibiydi. Biraz geri çekildi. İşte bu hareketi beni yıkmıştı. Benden uzak duruyordu.

"İyi misin Mete?"

"İyiyim Tuğçe. Sen nasılsın?" sanki beni ilk defa görmüş gibi uzak davranıyordu.

"Az biraz mutluyum." dedim.

"Az biraz mutlu?" soru sorarcasına söylediğimi tekrarladı.

"Boş ver," dedim kısaca.

"Geçen gün dinlediğimiz şarkının adı neydi?"

"Hatırladın mı?" dedim heyecanla.

"Hayır, sadece güzel geldi."

"Ben kötü değilim," dedim hayal kırıklığıyla. "Şarkının adı," diye ekledim.

"Şey ben sana bir şey sorabilir miyim?" dedi.

"Tabii,"

"Ben telefonumun şifresini hatırlayamıyorum, sen biliyor musun?"

"Hayır, ama senin için önemli olan tarihlerden olabilir?"

"Mesela ne olabilir?"

"Çıkma tarihiniz olabilir."

"Haklısın Duru." dedim.

"Çıkma tarihi olamaz."

"Neden?"

"Ben tarihleri şifre yapmam."

"O zaman," biriz düşündü Yusuf sonra "Tuğçe olabilir." dedi. Mete denedi ama açılmadı.

"MerTuğ olabilir." dedi Ayaz.

"Nereden çıktı o Ayaz?"

"İsimlerinizin ilk üç harfi."

"Tamam, deneyelim." dedim. Telefon açılmıştı. Şifre isimlerimizin ilk üç harfinin birleşiminden oluşuyordu.

"Gerçek teşekkürler." dedi Mete.

"Rica ederim." dedi Ayaz

Yeni HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin