Zincirler ve Zihinler

568 85 45
                                    

Koştu.

Tek yapabildiği buydu. 

Televizyonda o haberi gördükten sonra ne yapacağını bilememişti, o da aklına ilk geleni yaptı. Ayakkabılarını bile giymeden çıkmıştı evden. Boynundaki yanma hissi ya da arkasından bağıran Zayn umurunda bile değildi. Arabayla bile en az yarım saat süren mesafeyi ne kadar zamanda gideceğini bilmiyordu. Yine de oturup onlardan bir haber gelmesini bekleyemezdi.

Yanına yanaşan arabayı da fark edememişti, ta ki korna çalana kadar. Nefes nefese başını çevirdiğinde gördü şoför koltuğundaki Niall'ı ve yanındaki Zayn'i. İkisinin ne ara buluştuğunu anlayamasa da kafasını yormadı bununla. Arka kapıyı açıp arabaya bindi oyalanmadan. 

Niall tekrar gaza basarken gördü Zayn'in ona uzattığı ayakkabıları. Ayaklarının kanadığını da o zaman fark etmişti. Acıya aldırmadan aceleyle giydi onları, bağcıkları bile zorla bağlayabilmişti titreyen elleri yüzünden. 

"Binanın nerede olduğunu bile bilmiyorsun Louis. Nereye gittiğini sanıyorsun?" Zayn'di bunu soran. Sinirli değildi, daha çok endişeliydi arkadaşı için.

Louis o an birçok duygu içinde olmasa gözlerini devirirdi ona. "Binayı bilmiyorum ama Harry'nin nerede olduğunu hissedebiliyorum."

Ona cevap vermeyip önüne döndü Zayn. Üçü de sohbet edecek havada değildi. Louis'nin eşi, Zayn'in sevgilisi ve Niall'ın da hocası o binadaydı. Louis'nin boynundaki yanma hissine göre üçü de acı içinde olabilirdi, daha kötü olan seçeneği hiçbiri düşünmek istemiyordu.

Sonunda olay yerine gelebildiklerinde bir kaos ortamı hüküm sürüyordu her yerde. Yangını söndürmekle uğraşanlar, binadakileri çıkarmaya çalışanlar, yoldan geçerken olayı görenler ve de yakınlarından bir haber almayı bekleyenler doldurmuştu binanın çevresini. Diğer omegalara göre küçük olmasını kendi çıkarı için kullandı Louis, kimse onu görmeden aralarından geçebiliyordu.

Binanın çökmesi ihtimaline karşı biraz mesafeli bir şekilde bekleyen ambulansların yanına gelebildiğinde gördü babasını. Onun iyi olduğunu görünce biraz rahatlamıştı ama Harry hâlâ çevrede yoktu. Ve mühür izi yanmaya devam ediyordu.

Babasının yanına gidemeden birisi kolunu tutarak durdurdu onu. "İyi misiniz? Bir yaranız var mı?" Onu içeriden çıkan birisi sanmıştı büyük ihtimalle.

Başını iki yana salladı Louis. "Ben iyiyim ama eşimi bulamıyorum. Adı Harry. Burada mı?" Etraftaki kalabalıktan ve yüksek sesten başı dönmeye başlarken sordu karşısındaki adama. 

Adam ona cevap vermeyip yanlarından geçen bir kadına seslendi. Kadın da bilmiyordu onun nerede olduğunu. Sonunda ikisi de diğerlerine yardım etmeye gittiğinde Louis babasının yanına ilerledi. Mark onu gördüğünde ikisi de koşarak birbirine sarılmıştı. Birkaç saniyenin sonunda geri çekildiğinde sordu Mark oğluna. "Ne işin var burada? Senin evde kalman gerekiyordu."

Harry'i göremediği her saniye daha da artıyordu korkusu ve stresi, gözleri yine dolmaya başlamıştı. "Haberlerde gördüm, evde kalamazdım. Harry nerede baba?"

İç çekerek başını iki yana salladı Mark. "Magnus ve Des'i gördüm ama Harry ve Cody'den bir haber yok henüz." O sırada fark etmişti Louis'nin boynundaki kahverengi izi. Ne anlama geldiğini biliyordu. Yine de onu daha fazla endişelendirmemek için bir şey söylemedi. "Onların binada olduğunu biliyorlar Louis. Endişelenme, güçlü birisi o. Çıkar yakında içeriden."

Bir patlama sesi geldi o sırada arkalarından. Louis korksa da babası onu kolundan tutarak kendine çekmişti. Binaya baktıklarında binanın girişinin çöktüğünü gördüler. "Buradan gitmen gerek Louis. Patlama kaza mıydı bilmiyoruz, eğer bir saldırıysa burada olman tehlikeli."

The Bittercrown | LarryWhere stories live. Discover now