Kara Kitap

951 84 126
                                    

"Benimle gelir misin?"

Harry'nin sorusuyla Louis bakışlarını önündeki tabaktan kaldırıp meraklı gözlerle ona bakan alfaya çevirdi. Yarım saat önce yaşadığı duygusal çöküşü atlatmış, önündeki lazanyayı yiyordu. Ya da atlatmış taklidi yapıyordu, kim bilir.

"Nereye?"

"Bildiğim bir yer var. Kafa dinlemek istediğimde ya da moralim bozukken gittiğim. Ama burada değil, bizim sürüye gelmen lazım." Louis emin olamamıştı. Babası kızar mıydı bir alfayla tek başına gitmesine? Ama Harry'di bu sonuça, yabancı değildi. Harry sanki aklını okumuş gibi konuştu.

"Mark'ın bir şey demeyeceğine eminim. Endişelenmene gerek yok."

"Tamam o zaman."

Harry masaya fazlasıyla para bıraktıktan sonra ayağa kalkıp kolunu Louis'ye uzatmıştı. Louis bunu bekliyormuş gibi hızla alfanın koluna girdiğinde Harry hafifçe gülmüştü. Yan yana kapıya doğru yönelirken Harry onlara yaklaşan Joshua'yı gördüğünde Louis daha fark etmeden kırmızı gözleriyle hafifçe hırladı. Kendisi de alfa olan Joshua bu hareket karşısında korkup geldiği yere geri dönmüştü. Şu an gurur yapmanın sırası değildi çünkü, karşısındaki sıradan bir alfa değildi. Harry omegasını başka alfalardan korumanın getirdiği gururla Louis'nin kapısını açıp binmesine yardım etmişti. "Harry, çocuk değilim. Arabaya kendim binebilirim."

"Sence çocuk olmaman umurumda gibi mi duruyor?"

Harry kendi koltuğuna binip de arabayı çalıştırdığında Louis'nin aklına bir şey gelmişti.

"Yanımda baş alfa olmadan nasıl sınırı geçeceğim?"

"Merak etme babam biliyor, geçiş iznin var." Aslında yoktu. Sınırı geçebilmesinin nedeni Harry'nin gerçek eşi olmasıydı ama bunu henüz omegaya söyleme gibi bir niyeti yoktu. İlla ki bir gün kendisi öğrenecekti.

Louis, Harry'nin fark etmediğini düşünerek bütün yol boyunca onu izlemişti. Harry, omeganın onu incelerken ki yüz ifadesine gülmemek için kendini zorlarken sonunda arabayı durdurmuştu. Louis kafasını cama çevirdiğinde görmeyi beklediği şey tam olarak bir orman değildi. Tabii alfa kafa dinlemek için geliyorum dediğinde nereye gidecekti ki, kafeye mi?

Louis arabadan indiğinde nereye gideceğini bilemeyerek Harry'nin işinin bitmesini beklemişti. Harry arabanın bagajından çok büyük olmayan bir sırt çantası çıkarıp yanına geldiğinde Louis merakla ve kıskançlıkla sormuştu.

"Üzgün olan her omegayı buraya getirdiğin için mi o çanta orada hazır duruyor?" Harry omeganın bu sorusuna alınmış bir şekilde gülmüştü.

"Hayır, aslında ben ve Alex dışında buraya gelen ilk kişi sensin." Bunu omegayı rahatlatma düşüncesiyle söylese de pek işe yaramamıştı.

"Alex kim?"

"En yakın arkadaşım ve kıskanmana gerek yok, o da alfa çünkü. Hatta sürüde bizden sonra en güçlü olan alfa o."

"Kıskanmadım bir kere? Senin neyini kıskanayım ki?" Louis, Harry'den çok kendini ikna etmeye çalışır gibi konuşurken Harry içten içe sevinerek omuzlarını silkmişti.

"Neye inanmayı seçiyorsan öyle olsun."

Louis tartışırlarken nereye geldiklerini görememişti. Harry belindeki eliyle onu durdurup önüne çevirince tam olarak beklediği tepkiyi alamadı. Omega sadece ağzı açık bir şekilde önüne bakmaya devam etmişti.

"Louis, iyi misin?"

Omega bir tepki vermeyince yavaşça arkasına gelip kollarını beline sardığında bu Louis için kırılma noktası oldu. Alfanın güçlü kolları arasında yere çökerken Harry ona ne olduğunu hala anlayamamıştı. Omzundaki çantayı yere atıp omeganın arkasından sarıldıktan sonra oturduğu yerde ileri geri sallanmaya başladı. Louis, alfanın kokusunu içine çektikçe ağlaması önce yavaşlamış, sonra sadece hıçkırıklara dönüşmüştü.

The Bittercrown | LarryWhere stories live. Discover now