Anılar fukara gönlün kapısından içeri girmek için âdeta kulu zorlar, davet edilmek için her türlü çabayı gösterir. Soğuğun iyice etkisini gösterdiği bir gece insanlar sessizce yorganlarına sarılıp sıcağın seyrine daldı. Kandı insan, vakti var sandıkça yandı insan.
Pişmanlıklar kül rengi misâli benzini soldururken ağaçların en güzel boyalarını yitirip renksiz kalışını seyretmez mi insan? Ne buyuruyor Allah (c.c) ; "Yoksa insan her istediğini elde edeceğini mi sanır?"*
Kaleminin mürekkebini damlattı sayfanın tam üzerine. Söylenemeyen her sözün içine dert tasa olup büyüdüğünü görmenin çaresizliğini yaşıyordu. Ayakta durmak için yapacağı tek şeyin doğru olduğuna inandığını biliyordu. Yine de solunda tarifsiz bir acı hissediyordu. Koskoca evrenin ortasında yapayalnız, kimsesiz biri gibi hissetmenin âcizliği onu yiyip bitiriyordu. Yine de cümlelerin kendini çaresiz bırakmasına izin vermeyecek mücadele edecekti. Bir hasret türküsü içini delik deşik ederken gün doğumunu izlemek için balkona doğru ilerledi. Yine günlerden o bedbaht ruh hali üzerine sinerken hava almak için pencereyi açtı. Ezberlerine ara verirken dışarıdan hafif sesle konuşan bir erkeğin sesi çarptı kulaklarına. Önce irkildi geriye doğru ilerlemek istedi. Sonra nedense nefsinin tutsaklığına mağdur kalarak istemeyerek dinledi."Kerem senin bu hâlin ne gözünü seveyim? Deli misin divâne misin sen nesin? "
Sanırsın koca dağları yıkacak, öyle bir derinden ah çekti ki isminin Kerem olduğunu duyduğum kişi.
"Sana bir sır vereceğim ama kimseye söyleme. Ben bu medresede bir kız gördüm adı sanırım Şeyma, o gün bugündür kafam yerinde değil. Derslerimi çalışıyorum evet âzimli de olacağım ama konsantre olamıyorum. "
Arkadaşına kekremsi bir şekilde güldü. Sanki kalbim ortadan şak diye ortaya bölündü, acı tam içime oturdu. Öyle bir hüzün ki gözlerimden dökülmeye razı yaşlara şair hiçbir hükmüm söz konusu değildi. O ben değildim olmayacaktım. O benim can dostumdu. Ama nasıl? Neden O? Çaresizce yuttum cümlenin geri kalanını ve duymamış gibi sessizce yüreğime dinlemesini söyledim. Kelimelerin birer kurşun misâli yüreğime acı verişini anlatmak hayli zor olsa gerekti.
"Ah ne Kerem, sen Aslı olayını büyütüyorsun anlaşılan. Bir Ferhat olsan belki dağları delerek sevdiğine kavuşursun da bunlar medreseli be hacı, kendine gel. "
Kerem sessizce elini göğe doğru kaldırdı ve ekledi.
"Allah şahidim olsun ben O'nu seveceğim bekleyeceğim. Okul bittikten sonra aileme söyleyip istemeye gideceğiz. "
"İnşaAllâh inşaAllah, o hâlde bize de Allah kavuştursun demek düşer. "
Pencereyi yavaşça kapatırken gözyaşımdan bir damla aşağı süzüldü. Dudaklarımdan belirsiz bir hıçkırık döküldü.
"Baksana gökten damla düştü, bu duânın kabulüne işaret olmalı. "
Gözümde yitip giden yaşları alelacele silmeye başladım. Hemen yüzüme tatlı bir gülümseme ekleyiverdim. Çok geçmeden arkadaşım Şeyma yanıma doğru geldi.
"Ayy nerelerdesin kız, sabahtan beri ezberimi verecek birini arıyorum. Hadi sende mola saatin bittiğine göre Fecr Suresi'ni ezberlemeye koyul. "
O'nu seçmekte ve sevmekte ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anladım. Ben kimim ki? Ne sevgiye ne de sevilmeye layık bir kimse. Oysa bir yanım ona içten içe bir hâset duymaya başlıyordu, Yâ Rab sen yardım et.
"Tamam canım hadi gel ezberini dinleyeyim öncelikle. "
Eûzu besmelemi de çektikten sonra Şeyma'nın ezberini dinlemeye başladım. O okudukça içimin ferâhladığını hissediyordum. Kur'ân hem şifa hem de rahmetin tâ kendisiydi.
***
Kızı Berrâ'nın okul yolunu gözlerken diğer yandan uyuyan oğlu Yusuf'u kontrol ediyordu. Akşam hazırlıklarını da tamamlayan Ümmü Gülsüm abdestini de tazelemeyi ihmâl etmedi. Evindeki huzurun hiç yok olmaması için her dem duâ ediyordu Rabbi'ne. Çocuklarının imânlı bir şekilde büyümelerine anne ve baba olarak fazlasıyla özen gösteriyorlardı. Çevre faktörünün giderek kötüleştiği bu çağda güzel bir çiçek olabilmek iyilikle yeşermek büyük nimet olsa gerek.
Ümmü Gülsüm koltuğun üzerine gelişigüzel bıraktığı telefonundan gelen ilâhi sesini duyduğu anda yüzüne bir tebessüm ilişti. Bu Ömer'di. Kalbinin aşkla atışına vesile olan, hayat arkadaşıydı. Hayat denen zorlu merdivenleri beraber sevgi ile aşıyorlardı."Efendim bey? İyi misin?"
"İyiyim gönlümün sultanı, sen nasılsın? Bir hâcetin varsa söyle de gelirken alayım. "
Ümmü Gülsüm şımarık yetiştirilen bir kız değildi, aza kânaat etmesini iyi bilenlerdendi. Onu böylesi güzel sevip düşünen bir eşinin olması dünyadaki pahalı mücevherlerden daha öte güzellikteydi. Kalbiyle bir kez daha şükretti, sevdânın güzelliğine.
"Sen sağ salim eve gel ben daha ne isterim, can parçası?"
Ömer de sevinçle gülümsedi. Ve ilâve etti.
"Hatun sana bir sürprizim var, akşama yemeği çok yap. "
İşte Ümmü Gülsüm'ü meraklatan bir hadise diye buna denir.
Telefon konuşmasını daha fazla uzatmanın anlamsız olduğunu anlayıp doğruca mutfağa gitti. Patlıcan kebabının yanına pirinç pilavı yapmayı düşündü. Ayrıyeten salata, çorba, ayran, et sote daha ne olsun ki? Ooh bu akşam güzel bir sofra kurulsun Allah'ın bereketi ile gelen de huzurla ayrılsın. Ellerini güzelce yıkayıp yemeği yapmaya koyuldu.
Patlıcanları soymaya tam başlarken kızı Berrâ'nın sesi duyuldu dışarıdan. Ah Yusuf uyanmadan kapıyı açsa çok iyi olur.
"Kızım geldin sonunda, özledim seni gül kokulu yavrum. "
"Anne bugün okulumuza yeni hoca geldi."
Anne heyecanlı bir şekilde konuşan evladının mutluluğunu paylaşırken epey neşeliydi. Gözlerinin içi gülüyordu.
"Hangi dersin hocası peki güzel kızım?"
"Kur'ân ve İslâmî Bilgiler dersinin hocası anneciğim. Çok güzel dersi işliyor inşaAllâh güzel bir dönem olur. "
Ümmü Gülsüm sevinçle kızı Berrâ'ya sarıldı, duâlarla öptü başörtüsünü.
"Aaa anne hadi bırak abdest alayım da namaz kılayım geç olmadan. "
Kızını aşkla namaza giderken görmenin mutluluğunu anlatmak tarifsizdi. Bir kez daha şükretti Allah'a tüm samimiyetiyle.
Kimi pencereler akşamı beklerken ışıkları açıp perdeyi örttü, kimileri hiç kıpırdamayan perdenin ardından gündoğumunu seyretti. Sabrın ardından umutların doğuşuna inanarak yumdu insanlar gözünü, bir günün daha sabahına. Duâyla, şükürle.
❤️
Bölüm Sonu😍❤️
Umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum.🥰❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Medreseli Geliyor
RomanceKızgın bakan gözlerinin yolunu gözleyişi tam tamına dokuz gün olacaktı. Hâlâ sıkı sıkıya tuttuğu tesbih ile zoraki gülümsemeler dağıtırken için için ağlıyordu Muhammed. O insanlığın saadeti için daima çalışan, Allah rızasını gözeten ilim aşkı ile ya...