Bir Hüzün Meselesi/ 34.Bölüm🌹

1.3K 99 50
                                    

"Konuşsana moruk, adımı nereden biliyorsun dedim sana! "

Ömer hiddetlenmiş bir şekilde karşısındaki adama kükrüyordu. Öfke benliğini ele geçirirken az önce parlayan adam bir balon gibi sönüyordu. Söyleyeceği hiçbir sözün kâfi gelmeyeceğini hesap ederek sessizliğini koruyordu. Fakat Ömer cevapsız soruları hiç sevmezdi.

"Artık cevap versen iyi olur, seni dinliyorum. Adımı nereden biliyorsun? "

Meraktan çatlamak üzereydi Ömer. Bir sorunun cevabı ne kadar zor olabilirdi ki? Gerçi zorlu bir hayat asla kolay cevaplar önüne sunmazdı.

"Ben... Ben. "

Adam dilinin ucundaki kelimeyi tamamlayamayacak kadar âciz görünüyordu. Bir kelime söylenirken insanın tâ ciğerini dahi paramparça edebiliyordu bunu öğrendi.

"Ben senin babanım. Affet beni oğlum. "

Zoraki bir şekilde cümleyi bitirse de hâlâ bunu söyleyebildiğine inanamıyordu.
Ömer ise bu cevap karşısında afallayıp kalakaldı. Yumruk yaptığı elini duvara sertçe vururken bu hareketin belki de yıllardır içinde biriken öfkenin acısı olduğunu düşündü.

"Yalan söylüyorsun değil mi? "

"Hayır sana yalan söylemiyorum. Yemin ederim ki ben senin babanım. "

Ömer duyduklarını hazmetmekte âdeta güçlük geçiyordu, kabullenmek hiç içinden gelmiyordu.

"Senin gibi âdi birinin babam olması neyi değiştirebilir ki söylesene? Yıllar önce bir cami avlusuna bırakıp ardına bakmadan kaçan birinin kollarına koşmamı mı bekliyorsun? Hayal âleminden uyan, ben artık çocuk değilim! "

"Oğlum... "

Adam Ömer'in söylediği sözler karşısında biraz fenalaşsa da bunu ona belli etmemeye çalıştı.

"Ne dersen de haklısın, anneni kaybettikten sonra hayata tutunamadım çok üzgünüm. "

Ömer aklına bir şey gelmiş gibi başını kaşıdı ve konuştu.

"Sana tek bir şey soracağım, erkek kardeşim nerede? Yoksa onu da benim gibi yalnız bir başına sokakta mı bıraktın? "

Adam daha fazla dayanamayıp katı kalbine inat gözyaşlarına boğuldu. O câni görünen koca cüsseli adamı dizginleyen Ömer'in bakışları ve sözleriydi. Yıllarca aile hasreti ile tutuşan birinin nasıl birden her şeyi kabullenmesi beklenirdi ki zaten? Kolay değildi Ömer bunu biliyordu ve geri kalan hiçbir şeyi de düşünmek istemiyordu. Zirâ uğruna dünyayı yakacağı insandan dahi vazgeçmiş iken onu daha ne yıldırabilirdi ki? Tüm korkuları ile genç yaşta yüzleşen bir cengâveri ne yolundan döndürebilirdi ki?

"Ne olur beni affet oğlum, istediğini söyle bana haklısın. Ama ne olur böyle bir yabancı gibi gözlerime bakma, ben senin babanım evladım. "

"Hahhh sonunda baba olduğunu hatırlayabildin demek? Şu haline bak, küçücük çocukları dilendiren biri babalık duygusunu nasıl bilsin ki? Hem sen beni yıllardır yok sayıp yaşarken yabancı olmuyorsun da sana böyle bakmam mı zoruna gidiyor? Yeter artık bana kardeşimin nerede olduğunu söyle, bari O mutlu bir hayat yaşasın. Bana bunu çok görme, senden başka bir şey istemiyorum. "

Gözlerinden düşen yaşları gömleği ile silerken nefes alıp verişlerini de bir düzene koymaya çalıştı. Koca cüsseli adam, oğlu ile yüzleşmenin bu denli zor geçeceğini asla düşünmemişti.

"Hayatını mahvettiğim için beni affet diyeceğim biliyorum affetmeyeceksin. Seni bir başına bırakıp gittiğim için çok pişmanım ama şunu bilmeni istiyorum, benimle yaşayıp kötü bir hayatın olsun istemezdim. Şu anda çok güzel bir şekilde ilim öğrenip Allah yolunda giden kul olmuşken aslında zamanın sana hiçbir şey kaybettirmediğini söylemeliyim. Bak ben bir harabenin içindeyim, ne doğru yol bilirim ne de temiz bir yol. Hatamın farkındayım fakat seni böyle temiz ve dürüst bir şekilde karşımda görmek benim için her şeye değer. Hatta seni kaybettiğime bile, çünkü sen Rabbî'ni kazanan salih bir evlatsın. Bak babana, cehennem zebânisinden ne farkım var ki? "

Ömer babasının son sözleri karşısında bir müddet düşünmeye başladı. Aslında söylediklerinin mantıklı oluşu kulağına doğru geliyordu. Belki de babası ile yaşasaydı namazın ne olduğunu bile bilmeyecek, sözde müslüman gibi ömrü boyunca ahiretini ateşe atıp yaşayacaktı. Belki de bu kaderin güzel bir ağıydı, kim bilir?
Koca cüsseli adam derin bir nefes alıp konuşmasına devam etti.

"Bak oğul dediklerimi inkâr edeceksin ama kaderden ötesi yok. Allah her şeyi hesap eder ve önümüze sunar bizde onu mutlaka yaşarız. Eğer öyle olmasaydı şu koca dünyada nasıl kardeşini bulabilirdin ki? İşte bunlar bir tevafuk, bu yüzden kimseyi suçlama ben kendi günahımın bedelini zaten ödeyeceğim. "

Ömer ne dediğini anlayamamıştı ya da anlam veremedi.

"Anlamadım, güzelce anlat şunu. "

"Diyorum ki yanında duran kardeşini karşına çıkaran Rabbî'n daima seninle olsun. Mustafa senin öz kardeşin,  onu nasıl bulduğunu bilmiyorum o kaçırıldığı zaman çok üzüldüm ama seninle olduğunu duyunca üzülmek yerine sevindim. Çünkü ben bir baba sevgisi dahi veremeyen zavallı adamın tekiyim. "

Mustafa abisinin Ömer olduğunu duyunca yerinde duramayıp kollarına atladı. Bir çocuğun tebessümü güneşin sıcacık doğuşunu kalplere tesir ettiriyordu. Ve ansızın gökkuşağı çıkıyordu hayatın karanlığına inat.

"Abiiii, iyi ki varsın. "

"Canım kardeşim benim! Allah seni karşıma boşuna çıkarmadı biliyordum. "

Ömer ve Mustafa'yı yıllar sonra bu hâlde görmek kalbine bir nebze olsun merhamet tohumu ekmişti. Gözyaşları bir bahçeyi sulamaya yeter gibi çok akarken aslında ne çok şey kaybettiğini ilk kez gözleri ile görüyordu. Oğulları bir başına ayakta durmaya çalışırken onlara babalık dahi yapmadığını düşünmek içini kanatıyordu.

"Birbirinize hep sahip çıkın. Affet beni Ömer oğlum, size bir baba sevgisi gösteremedim. "

*
"Hey tespih adam nabeeer?"

Dilinde boş bir lakırdıyla gününü gün eden Muhammed, Berke'yle alay ediyordu. Bir zamanların edep timsâli iken şimdilerde hayatı yokuş aşağı kayan moloz parçalarını andırıyordu.

"Çok şükür iyiyim, senden naber leş parçası? "

Muhammed koca bir kahkahayı patlattı.

"Ben ve leş parçası ha? Şu üzerimdeki polara bak, kendini satsan paran yetmez. Kim leş anladın mı geri kafalı."

"İstersen som altından kıyafet geçir üzerine, ben içinde adam göremedikten sonra hiçbir önemi yok. O değilde sen karakterini nerede unuttun? Sana yazıklar olsun oğlum,  iki kuruşa karakterini de sattın anlaşılan bravo. "

"Ay canım baydın artık yeter, ben gidiyorum çöplüğünde sana mutluluklar. "

"Emin ol çöplük bile senin sefil hayatından daha iyidir. Bir gün bu sözlerine seni pişman edeceğim, unutma Muhammed unutma. "

Muhammed boş gözlerle Berke'ye bakarken arkasından seslenen arkadaşına gülümsedi.

"Kanki ne yapıyorsun bu tiplerle? Hadi gel akşama hangi bara gideceğimizi belirleyelim. "

"Olur kanki, bu arada bende para kalmadı bana biraz borç verirsin değil mi? "

Arkadaşı para lafını duyunca istemeden gerildi.

"Kanki bende de pek para yok ama sana ayarlarız. "

"Git karakterini sat belki bir kuruş eder, hiç değilse günah satın alırsın kendine eğlenirsin. "

Berke'nin söylediği söze bozulsa da ses etmeden oradan uzaklaşmayı seçti Muhammed.  Kötü arkadaşların olduğu çöplük hayatını tercih ettiği için hiç pişman görünmese de elbet gerçekler bir gün yüzüne tokat gibi vuracaktı.

Bölüm Sonu🌹💙

Selâmun Aleyküm canımlaar💙❤

Umarım yeni bölümü beğenirsiniz. Lütfen oy ve yorumlarınızla beni yalnız bırakmayın, yanımda olan herkese çok teşekkür ederim.

Sizi çok seviyorum,  iyi ki varsınız!😍🎈💞

Ehem, bu arada oğlum sağlıkla doğsun diye duâ eder misiniz? Duânıza çok ihtiyacım var. Üstelik Allah nasip ederse bu kitaptan bir isim koymayı düşünüyorum. 🙈💙

Medreseli Geliyor Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin