36.Bölüm|Mutlu Bir Son🌹

1.1K 75 41
                                    

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يَوْمَئِذٍ يَتَفَرَّقُونَ

Kıyametin kopacağı gün, işte o gün mü'minler ve kâfirler birbirinden ayrılacaklardır. Rum Sûresi/14. Âyet🌹

*
Bir yağmur tanesi gibi başlar çoğalmak. İnsan tane tane iken benliğinden koptukça 'biz' olmaya başlar. Oysa insan ben dediği yerde kardeş sözcüğünü de unutup gidiyor. Yağmurun beraber yağışı ile çoğaldığı gibi insan kardeşi ile arasındaki bağı kuvvetlendirdikçe çoğaltabilir. Bir tespih nasıl ki birlikte zikrini kuvvetli hâle getiriyor ise kopukluk da yokluğu beraberinde getirir.
Kardeş. Bu sözcüğün mânâsını ne yazık ki günümüzde giderek yitirir hâle geldik. Kardeşliğin aynı ana babadan gelme düşüncesinin ötesinde ele alırsak 'mü'min' olan herkesin bir kardeş olduğunu varsayabiliriz. Bir elin beş parmağından birine zarar gelse diğerlerinin de canı yanmaz mı? İşte tüm mesele, işin özüne bakabilmekten geçiyor. Kimse kardeşinin ateş çukurunda yanıp gidişine seyirci olmak istemez, değil mi? O hâlde kardeşinin Cennet'i kazanabilmesi için yardımcı olmak için harekete geçmenin tam sırası. Ego ve kibirden arınamayan insanların bencilce 'seni ilgilendirmez' sözlerini duyarsan içini ferah tut. Sen Allah için bir adım attığını hatırla, bu dünyada kaybettiğin şeyleri ahiret yurdunda fazlası ile alacağını unutma. Allah kardeşinin iyiliğini düşünecek kadar naif kalbi olanları iki cihanda da bâhtiyar eylesin, işinizi rast getirsin.

*
Yaralar insanı ruhen karalayan çizgileri meydana getiren soyut acılardır. Soyut acılar dediğime bakmayın, şurası acıyor dediği zaman insan göstermek için vücudundan birtakım uzuvlarını da gösterebilir. Lâkin bazı yaralar siz farkında değilken dahi yaralayabilir. Öyle ya saplandığı yeri acıdan biçâre hâle dönüştürür. Kimi yaralar insanı kendine karşı da yaralı duruma getirir. Gözlerinde kamaşan dünyanın esrarengiz gizemi ansızın sönüp bitmeye başlar. Etrafı boş gözlerle seyredip içten içe kırılan yorgun bedeninin sessiz soluklarını dinlersin.

Yağmur şiddetli bir şekilde yağarken gözleri gözlerini buldu. Sanki hayatı boyunca ilk kez mücevher görmüş gibi kocaman açtı o umutsuz bakan gözbebeklerini. Aydan daha aydınlık bakışlarına teslim olmamak için kendini zor tuttu. Tutunduğu son dalını yitirmenin acısı ile buruk bir tebessümle yalandan iyi olduğuna inandırdı kendini. Biliyordu, yüreğine söz geçiremediği bu aşkın acıta acıta son bulması gerektiğini. Son bulmalıydı. Zirâ kalbi buz tutan bir yürekten bahar görmeyi beklemek olmazdı. Kelimeler sanki sus pus olmuş gibi saatler nutkunu kesip yok olurken kalbinin hâlâ ilk günkü gibi güm güm atışını hissetti. Hâlâ seviyor muydu? Her şeye rağmen? Yalnızlığın ağır tokadı kalbine çarparken gururuna dokunan rüzgârın melodisi eşliğinde arkasını döndü. Sanki hatıralar yok olup da kendisini geride bırakacak hissiyle dolan yüreğine sitem etti. Unutmak istedi bir an, O mutlu olsun diye. Sil baştan ne fark ederdi ki? Zaman hiçbir yanılgının yerini tutmayacak, nasılsa acıyan yüreğinin pasını silen bir söz dahi olmayacaktı. Gitmeliydi bu iklimden, cehennem ateşi kendini yakmadan gözlerindeki irinleri dindirmeliydi.

"Dur!"

Arkadan gelen sese kulağını kapatıp bu gezegenden yok olup gitmeyi diledi. Oysa ne çok hayalini kurmuştu, ona kavuşup da mutlu olacağı yarınların. Hayalden öteye gidilir miydi sanki? Adımlarına devam etti, kırık kalbinin acı sesleriyle beraber. Yer gök onun için ağlıyordu bu gece. Ağaçlar yapraklarını dökerken sessizce inliyordu sanki.

"Gitme Ömer, affet beni. "

İsmini duyunca irkildi. Öyle güzel adını söylemesi yüreğine su serpti âdeta. Kırılan her hücresine yeniden kan gitmeye başladı. Yâr deyince yara da olsa kabuk tutamıyordu işte.

"Ne olur sen beni bırakma, kalbindeki evde yaşlanmak istiyorum. "

Sözün belki de kifayetsiz kalacağı yerdeydi Ümmü Gülsüm. Gözlerinden düşen yaşları silerken  yağmurun günahlarını da yıkaması için yalvarıyordu.

Medreseli Geliyor Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin