Bir Gözyaşı Tanesi/27.Bölüm🌹

798 100 24
                                    

Alevler kursun dört bir yanını sararken çocuklar can havliyle uzaklaşmak için çırpınıyordu. Kısa süre zarfında gelen ambulans, hasarı halletmeye koyulup yangını söndürmek uğruna elinden geleni yapıyordu.

"Berke, Ömer'i gördün mü?"

İsmail korkuyla etrafına bakınıp arkadaşını göremeyince telaşlanmaya başladı.

"Senin yanında değil miydi? Ben görmedim. "

"En son Mustafa diye bağırıp sınıftan çıktığını gördüm, arkasından gidecektim ki alevler üzerime gelmeden dışarı savruldum. "

"Sen ne diyorsun? Hadi o zaman gidip kardeşimizi aramaya koyulalım. "

Talebeler korku ve panikle beraber kursun dışında bulunan hocalarından yardım istemeye çalıştı. Burada herkes kardeşlik bilinci ile hareket ettiğinden birinin canı yansa diğerinin de canı yanardı. Sahi müslüman müslümanın elinden ve dilinden selamette kaldığı kimse değil miydi? Bizler, giderek özünü kaybeden bencil topluluk olmayı kendine ilke edinen kardeşi kardeşe düşman eden şeytanın ağına düşen insanlar olmuştuk. Sonumuz hayrola.

Berke Esra Hoca'nın yanına gidip birden çıkan yangının nedenini sordu.

"Hocam şu yangının sebebi neymiş?"

Esra Hoca öğrencilerin korkudan renk değiştiren yüzlerine hüzünlü bir şekilde bakarken bir yandan da içinden çocuklara zarar gelmemesi için duâ ediyordu.

"Yangının çıkış sebebini henüz bulamadık. Buradaki küçük bir ateş dahi bizi bunca korkuturken kim bilir cehennemin kavurucu ateşi bize neler eder? İmtihan belki de bilemiyorum evladım. "

"Hocam bir şey daha soracağım size, Ömer'i hiçbir yerde bulamadık. Onu bulmamızda bize yardım eder misiniz? "

"Yardım etmek ne kelime yahu, sizler bize önce Allah'ın sonra ailenizin emanetisiniz. Hadi çabuk diğer yetkililere de haber verelim. "

Berke ve arkadaşları Ömer'i bulmak için ellerinden geleni yapıyordu.
Medrese'nin gülleri kızlar korkudan hem ağlıyor hem de ne yapacaklarını bilmeden kursun dışına taşan ateşin dumanını esefle izliyordu.

"Kız Ümmü sana bir şey diyeceğim."

Gizem felaket tellalcısı gibi konuya girmeye bayılırdı.

"Senin şu hayranlarından biri var ya..."

"Kimmiş o hayranlarım?"

"Muhammed değil ya Ömer'den söz ediyorum. O yangından çıkamadı galiba arkadaşları onu arıyor öyle duydum. "

Ümmü Gülsüm  Ömer adını duyar duymaz yüreğine kaynar sular boşaltılmışçasına yanmaya başladı. Ne yapacağını bilemeyen kalbi, titrek bir hüznün kucağına düşüyor fakat kendine dahi itiraf etmeye kıyamadığı sevdası onu yaralıyordu.

"Ne diyorsun sen? Doğru mu bunlar Gizem? "

"Niye üzülüyorsun ki canım? Ömer'in bir ailesi bile yok, arkasından kim ağlar ki? Boş ver gitsin aman. "

Gizem'in son sözleri bardağı taşıran son damla misali yüreğini kanatıyordu. Onu ailesi gibi kabullenecek kimse de olmayacak mıydı sanki? Kötü düşüncelerin daha fazla moralini bozmasına izin vermeyen Ümmü Gülsüm  Hira'nın yanına gidip kendini teselli etmeye çalıştı.

Ömer küçük çocukların öğrenim gördüğü katta yüksek sesle 'Mustafa' diye bağırıyordu. Yangın bu binada çok fazla olmasa da duman her yeri hızla kaplıyordu. Çok sürmeden itfaiye ve ambulans kursun dört yanını sarıp yangını söndürmeye başladı.

"Mustafa neredesin? Ben sana söz verdim seni her zaman koruyacağım kardeşim. Zaten kardeşimi babamın zulmünden koruyamadım bari sana bir şey olmasın.  Allah'ım ne olur duy sesimi, O'na bir şey olmasın lütfen. "

Ömer telaşla tüm sınıfların kapısını açıp içeride kimsenin olup olmadığına baktı. Koridorun sonuna geldiğinde yılgın bir tavırla ellerini dizine koyup gözlerinden hızla boşalan yaşları dizginlemeye çalıştı. Nafileydi sanki, ne yapsa eline yüzüne bulaşıyor mutluluğu bir türlü yakalayamıyordu. İçini esir alan kötü düşünceler bir anda hücum ediyor şeytanın şerrinden Allah'a sığınıyordu.

"Benim bir ailem yok, kaybedecek hiçbir şeyim de yok. Ben anne kokusu nedir bilmedim hiç ama bu yavrucak daha yolun başında. Allah'ım eğer bir can gidecekse bu onun olmasın, sokaklarda peçete satarak hayatını sürdürmesin. "

Gözyaşları yüzünü yıkarken yanı başında duran sınıftan gelen öksürük sesi ile oturduğu yerden kalktı. Bir umutla kapıyı açıp içeride kimsenin olup olmadığını kontrol etti. Mustafa'nın küçük bedeni sıranın üzerinde uzanır vaziyette duruyordu. Ömer onu bulmanın sevinciyle hızla sınıfa girdi. Sınıfı saran dumanlar Mustafa'nın öksürüp nefes almasını zorlaştırıyordu.

"Kardeşim bak ben geldim. Sana verdiğim sözü tutacağım, dayan küçüğüm dayan. "

Mustafa küçük yüreğinden de büyük savaşlar verdiği hayatla mücadelesinde başarılı olabilecek miydi? Ömer  Mustafa'yı kucağına alıp koşar adımlarla en yakın çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladı.

"Seni kurtarmak için ölümü bile göze alıyorum kardeşim. Sen bana  bu dünyada yalnız olmadığımı öğreten biri oldun, eğer son nefesimi vereceksem bunu sadece hak edene veririm. "

"Abi dikkat et. "

Mustafa nefes alıp vermeye çalışırken zorlukla konuştu. Kapının etrafını saran ateşe aldırmaksızın başına geçirdiği kapişyonla beraber kendini dışarı attı.  Dumanların arasında nefessiz kalan Ömer, Mustafa'yı güvenilir bir bölgeye bırakırken daha fazla dayanamayarak kendini yere bırakır. Ve bazen uzaklığın her şeye rağmen yakınlık sağladığını görmek dünyanın en güzel duygusuydu. Ömer gözlerini bir bilinmezliğe yumarken Mustafa küllerinden doğmayı bekleyen bir Anka Kuşu'nu andırıyordu.

Bölüm Sonu.❤

Selâmun Aleyküm, her daim yanımda olan güzel okurlarım. İlham perilerim nereye gitti bilemiyorum şu sıralar cümleleri toparlamakta epey zorluk yaşıyorum. Sanırım evlilik hayatından buralara vakit ayıramadığım için böyle oluyor. Sizlerden isteğim, yorumlarınızla bana ışık tutmanızdır. Unutmayın siz olmasanız belki de burada yazılanlar hiç okunmayacak ve ben de kendimi hiçbir zaman geliştiremeyeceğim. Beni de duâlarınıza ekleyin olur mu? Sizi çok seviyorum güzel kalplilerim. Mutluluk sizinle olsun. Şimdiden  hepinize Hayırlı Ramazanlar. :)😍❤😇

Allah'a emanetsiniz.  :")

Yeni Bölüm yazmam için bana ilham olabilirsiniz.

Medreseli Geliyor Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin