Yağmur; bazen insanın günahları için ağlar, tane tane dökülür gökyüzünden aşağı bir martı gibi süzülerek. İnsan 'keşke' deyip savrulduğu o koca okyanusta hiçliğin dalgalarına yenik düşmekte. Peki ya kaybolan zamana ne demeli? Hiç uğruna yitirilen her zamanın geri dönüşü asla mümkün olmaz, yerine acı bir hatıra kalır. İnsanı duygularından dahi mükellef tutan Yaradan, onu yaralayan her duygunun da hesabını bir gün yapacaktır.
*İki Yıl Sonra*
Gözleri kalbinin saflığını yansıtan derin bir mavi denizdi. Asil duruşu kendini kanıtlayan en mükellef tavrıydı. Herkesin aksine kelimelerin kötü yanını içinde taşıyıp yaralayan her acıyı yok sayardı. Kalp kırmanın hayatında yeri yoktu, olmamalıydı. Zira kalp satın alınamayacak en güzel duyguları yaşayan ve uğruna her gün yılmadan kan pompalayan tek organdı. Tâ ki o da bir gün hisleri tarafından yenilgiye uğrayana dek.
Hüsnâ, ailesinin göz nuru prensesiydi. Yaşının aksine büyüyüp küçülen bir edâya sahipti. Henüz kalbinin bahar mevsimine ayak uydurmak için erken olsa da bir hülyanın derinliğine daldığından habersiz gökyüzündeki bulutları sayıyordu. Tamı tamına 120 gündür ailesinden ayrı kalmanın hüznü bertaraf ediyor kavurucu bir ateş misâli yüreğine kor düşürüyordu. Ah şu özlem yok muydu; kalbin yükünü parçalara ayırıp da talan eden? Gözlerinden süzülüp hiçliğe terk eden yaşların yerini koca bir tebessüme bırakmak için besmele-î şerif çekti. Henüz önünde yaşayamadığı onca güzellik dururken bu derin mâtemin anlamı da neydi? Şeytan boşa kuruntular ile zamanı ziyân etmeyi çok iyi bilirdi. Hüsnâ yerinden doğrulup medresenin mescid bölümüne giderken arkadaşına rastladı. Önce somurtkan yüzüne tatlı bir tebessüm kondurdu. Hadis-î şerifte de buyuruyor; ''Tebessüm etmek sadakadır'' diye.
"Selâmûn Aleyküm Hüsnâ kardeşim nasılsın, seni aramızda göremeyince meraklandım. "
Dile kolay beş yılın dostluğu karşısında ay gibi duruyordu. Hüznün kucağına düşse mutluluktan deliye dönse hep yanında onu bulurdu. Şeyma, Hüsnâ'nın can yoldaşıydı.
"Ve Aleyküm Selâm yüreği güzel dostum, iyiyim çok şükür. Seni sormalı?"
Hüsnâ derdini pek paylaşmayı sevmeyen içine kapanık koca bir deryâyı andırıyordu, gözleri gibi. Şeyma inanmayan gözlerle arkadaşını baştan aşağı süzdü.
"Ben bilirim senin hallerini, anlat bakayım neye canın sıkıldı yine. "
"Müslümanın her ânı birbirine denk gelmez ya hani, benimde hüzünlenesim tuttu. Annemleri merak ediyorum, kaç aydır göremiyor olmak içimi talan etse de sahte gülücükler donatıyorum her yere. O iyi olacak değil mi? "
"Biiznillâh, iyileşecek canım dert ettiğin şeye bak hele. Sen hiç üzülme olur mu? Her şey günün birinde hallolur, yol bulur. Allah var gâm yok unutma bunu, duâ edip sabırla bekleyeceğiz. "
Şeyma'nın ümitvâri sözleri karşısında umutlanan Hüsnâ dostuna kocaman sarılıp mescide doğru emin adımlar atmaya başladı. Biliyordu, Allah kimseye taşıyamayacağı yükü vermezdi.
***
Gün doğduğu gibi karanlığa gömülüp esrârı beraberinde acı dolu anıları getirmeyi de iyi bilirdi. İnsan yüreğine gömüp de sakladığı hazinenin açığa çıkıp bilinmesinden her zaman korkup kaçardı. Reyhan ve Berat zorâki evliliklerini sürdürmeye devam ettiler. Berat gönlünde teselli bulamayan sevdâsını denizlere döküp yok etmek istediyse de bunun önüne yıllar dahi geçemedi. Aşk ki bir sarmaşık misâli her hücreyi ele geçirip yakardı. Her şeyi defalarca içinden bitirip gitmeyi istediyse de bir oğlan babası olduğu günden bu yana düşüncelerinden de istifâde etmeyi başardı. O bir babaydı artık sorumluluk alması gereken, evine aş götürüp aile işlerini sağlam tutmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Medreseli Geliyor
RomanceKızgın bakan gözlerinin yolunu gözleyişi tam tamına dokuz gün olacaktı. Hâlâ sıkı sıkıya tuttuğu tesbih ile zoraki gülümsemeler dağıtırken için için ağlıyordu Muhammed. O insanlığın saadeti için daima çalışan, Allah rızasını gözeten ilim aşkı ile ya...