Önümüzdeki 3 gün içerisinde, her gün aynı saatlerde kütüphaneye uğramıştım. Ama ne yazıktır ki yeşil saçlı eleman ortalarda yoktu. Açıkçası mesaj da atmamıştı. Bende fazla zorlamamaya karar vermiştim.
Şimdiyse, keyifle kahvemi yudumluyordum. Öğleden sonra hava bulutluydu. Bense şu an kafede oturuyordum. Aslına bugünde kütüphaneye gitmek istiyordum.. Ama ani bi kararla kafeye gitmeye karar verdim. Çünkü neden olmasın değil mi?
Gözlüklerimi onarıp okuduğum kitaba geri dönerken, kafeyi göz gezdirmeyi de ihmal etmemiştim. Kitaba döndüm ama bir sıkıntı vardı, kitaba odaklanamıyordum. Lanet. Kitabı kapatıp camdan dışarıyı izlemeye başladım. Dışarıda insanlar bir yerden bir yere koşuşturuyordu.
Camdan dışarı bakarken karşı mağzada tekrar o elemanı gördüm. Oha, harbi yeşil saçlı elemandı. Şaşırmıştım. Acaba yanına gitse miydim? Çok mu ani olurdu.? Sapık zannedecekti beni. Ama ya bir daha görüşmezsek ne olurdu?
Gitmeye karar verdim. Hızlıca masadan kalktım, üzerimi düzeltip kafeden çıktım. Karşı mağazada aynadan içeriyi izliyordu.
Adımlarımı hızlandırıp daha hızlı ilerlemeye başladım. Yanına yaklaştığımda arkasında durdum. Elimi omzuna dokunduracakken arkasını döndü. Şaşırıp kalmıştım. Nasıl geldiğimi anlamışı ki? Oh ama daha sonra arkadaki aynayı fark ettim. Benim yansımamı görmüştü.
Yüzüne baktığımda gülümsüyordu. Gülümsemesi çok güzeldi. Galiba bir şey söylemeye hazırlanıyordu. Sonra bi anda yüzüme yaklaştı ve kulağıma eğildi:
-K..kaccğhan
Kulağıma eğilerek bana kendi taktığı lakapla sessiz bir şekilde seslendi.
Kendini geri çekip güzel bir şekilde gülümsemeye devam ediyordu. Bense şaşırıp kalmıştım. Daha sonrasında kendimi toparlayıp gülümsedim.
Sonrasında tekrar, tekrar beni süzdü. Galiba bunu yapmayı seviyordu. Beni süzmeyi bitirdiğinde ağzı tekrar bir şeyler söylemek için açılmıştı.
-Gü-zğ-ehl (Güzel)
Bir kaç saniye daha yaşadığım ikinci şokun ardından tekrar gülümsedim. Bende mi iltifat etmeliyim ki? Bence bir sıkıntı olmazdı. Gözlüklerimi çıkartıp yüzüne yaklaştım ve gözlüklerimi ona taktım.
Yüzüne daha da yaklaşıp işaret parmaklarımla dudağımı göstererek:
-Sen de güzelsin
Dedim. Öncelikle, taktığım gözlükleri onarıp bir kaç saniye bana baktı. Sonra anlamış olacaktı galiba, daha çok gülümsedi. Kalbim bu sırada tek atıyordu.
Geri çekildim ve hızlıca cebimden telefonumu çıkarttım ve bir şeyler yazmaya başladım. Yazma işim bitince telefonu ona çevirdim.
-Bir şeyler içmek ister misin?
Konuşmak istiyordum. Belki ortak noktalarımız vardır? Olamaz mı?
Elini çenesine götürdü ve biraz düşündü. Tekrar ağzı hareketlendi.
-Oğurr!!! (Olurr!!!)
Belkide konuşmak istiyordu o da. Ama sonra telefonu aldı ve bir şeyler yazdı.
-Şey, burda bildiğim güzel bir yer var, oraya gitsek senin için bir sıkıntı olur mu?
Tabii ki de olmazdı. Hatta mutlu ederdi. Bende telefona evet yazdım ve olduğumuz yerden çıktık.
Gittiğimiz yere ne kadar uzak olduğumuzu bilmiyordum. Sadece onu takip ediyordum. Yanımda yürüyordu. Şimdi bakacak olursak, aslında onu daha önce hiç dikkatli olarak incelememiştim.
Benden kısaydı, omzuma geliyordu. Yürürken ona yukardan bakıyordum.
Gözleri normal bi insamın gözlerine kıyasla büyüktü. Yani, aslında yüzünü tam olarak ele alırsak "mükkemel" kavramına uyuyordu. Saçları kıvırcıktı. Vücudunun diğer kısımları benimkine kıyasla küçüktü. En çok dikkatimi çeken yeri ise elleriydi.
Uzun ince, beyaz parmaklar. Elleri cidden hoştu. Tekrar yüzüne baktığımda hala gözlüklerimi taktığını fark ettim. Bu benim için bir sıkıntı olmadığını işaret ediyordu. Belkide bana gerçekten ısınmıştı.
Biraz daha yürüdükten sonra gelmiş olucaktık ki, durdu ve işaret parmağıyla ilerideki çay bahçesini işaret etti. Kafamı işaret ettiği yere çevirince, ufak çaplı bir şok geçirmiştim. Çünkü burası, âdeta cennetten bir köşe gibi eşşiz bir güzellikle büyülüyordu insanı.
Birden hızlandı hatta cidden gereğinden hızlı bir şekilde, beni gerisinde bırakarak çay bahçesine doğru koşarak ilerledi. Bense daha ne olduğunun farkında değildim. Çok mutlu götünüyordu.
Elimle saatimi kontrol ederken bir yandan da onu izliyordum. Saat daha erkendi. En azından yani. Yanına gitmeye karar verdim, sonuçta akşama kadar burda bekleyemezdim değil mi? Hızla yanına ilerledim.
Yanına ulaştığımda, heycandan nefes nefese kalmıştı, oh belkide koştuğu içinde olabilir. Bana kafasını çevirdiğinde tekrar ağzını açtı.
-Buğranı berğim eğ sendiğim ğer!! (Burası benim en sevdiğim yer)
Gözlerimi kısarak ona en içten halimle gülümsedim. Kolumdan çekerek birlikte içeri girdik.
İçerisi dışına kıyasla daha ferahtı. İçeriyi tekrar incelediğimde; uzun bir koridor, koridorun yanlarında masalar vardı. Koridorun sonunda -tahminimce- bir balkon var gibi gözüküyordu.
İlk girişte, bizi kasiyer karşıladı. Tatlı bir yüze sahipti. Neşeyle bizi selamladı, daha sonra elleriyle bazı hareketler yaptı. İzuku da ona karşılık vererek eşlik etti. Daha sonrasında beni tekrar kolumdan tutarak koridorun sonuna götürdü.
Tahmin ettiğim gibi, koridorun sonunda balkon vardı ve balkondada yer masaları vardı. Kolumdan tekrar tutuşturarak beni yer masalarının birine oturttu. Karşıma geçtiğinde çok heyecanlı bir şekilde bana bakıyordu. Bir kaç saniye oyalandıktan sonra tekrar, tekrar dudakları aralandı:
-Nğasıl bğdğun???? (Nasıl buldun??)
Sırıtıyordum, çünkü konuşması gerçekten çok güzeldi.
dilberim.
//bölümleri düzenliyorum :"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İşaret Dili | Bakudeku
Teen Fiction"Sen.. sen duymuyor musun?" Izuku duyma engelli biridir. Belki de bu o kadar da kötü değildir. -özgünlüksüz