Ben geldim, selam çiçekler! Keyifli okumalar diliyorum.
Sessizliğe bürünen evin karanlık koridorunu geçerek onun odasının önünde durdum. Yavaşça kapıyı açtım ve içeriye girdim. Beni görmesini istemiyordum. Zaten bu oda karalıktı. Sanırım Alaz Yargın uyuyordu.
''Odaları mı karıştırdın, küçük kız?'' diye bir ses işittim pencere kenarından.
Sırtımı kapıya yasladığım sırada gözlerim ona doğru döndü.
Alaz... Pencere kenarındaki deri berjere oturmuş, kitap okuyordu.
''Karanlıkta nasıl görebiliyorsun ki?'' diye sordum merakla.
Kitabını küçük komodine bıraktı. ''Kitap okuyabilmem için ay ışığı yeterli,'' dedi ve ayağa kalktı. ''Neden buradasın?''
''Ne okuyorsun bu saate?'' diye sordum onun sorusunu es geçerek.
''Sana bir soru sordum.'' Benden beş altı adım uzakta durmaya devam ederken kollarını göğsüne bağladı. Çıplaktı. Üzerinde hiçbir şey olmadığından dolayı ay ışığı omuzlarına vuruyor, siyah renkli dövmelerinden açıkta kalan teninin cam gibi parlamasına neden oluyordu. ''Neden odanda değilsin?''
''Yanına gelmek istedim, ben de geldim,'' dedim omuz silkerek. ''Yasak mı?''
Başını biraz sağa yatırdı. ''İçimizdeki Şeytan,'' diye cevap verdi benim sorduğum soruya. ''Ve hayır, yasak değil. Ancak doğru olduğunu da sanmıyorum.''
Alayla gülümserken, ''Tam da kendine uygun bir kitap seçmişsin,'' diye mırıldandım, duyduğunu biliyordum.
''Okudun mu?'' diye sordu ve bana doğru bir adım attı.
''Okudum,'' dedim sırtım kapıyla bütünleştiğinde. ''Bizim hikayemizin tam tersi gibi...''
'Belki' der gibi başını oynattı. ''Ben daha farklı bir gözle bakıyorum.''
''Bir...'' dedim düşünürken. ''Söz vardı o kitapta. Yani, yanlış hatırlamıyorsam... İster onunla arkadaş ol, ister evlen ama onu yalnız bırakma, yazmış Sabahattin Ali. Bence birçok kişiye bu sözüyle ışık tutabilir.''
Yaptığım imayı anladığını belirtir gibi gülümsedi ve sustu. Birkaç saniye düşündükten sonra bana yaklaştı ve tam önümde durdu. Ellerini iki yanımdan arkamdaki kapıya dayadı.
''Yedi... Artık sekiz gün önce, beni öptüğün zaman neler söylediğini hatırlıyor musun?'' diye sordu yüzüme doğru eğilirken.
''Hatırlıyorum.'' Sırtımı kapıya yasladım. ''Hiç unutmadım.''
Bana bir adım daha yaklaştı. ''Benden uzak dur, dedin. Hatta az önce söylediğin sözün aksine beni yalnız bırak da dedin... Ben de bunu yapmaya çalışıyorum.''
''Uzak durmak dediğin bu mu?'' diye sordum cesaretle. ''Dibimdesin... Hem de günlerdir.''
Dudakları iki yana kıvrıldı. Bu gülümseme, her zaman olduğu gibi şeytanın kibrinden doğan bir gülümsemeydi. Söylediklerimi ciddiye alır gibi dibime kadar girdi.
''Uzak durmaktan kastım... Senin düşündüğünle çok farklı, küçük kız.''
Tek kaşımı kaldırdım. ''Bana sarılabilirsin, dokunabilirsin, saçlarımı okşayabilirsin, şu anki gibi dibime kadar da girebilirsin, hatta bebeğim de diyebilirsin... Sevgilim, güzel kızım, güzelim... Hepsini söyleyebilirsin ama benimle uyuyamazsın, öyle mi?'' diye fısıldadım. ''Bazen de öpüyorsun. Bu çok adaletsiz.''
İnadına daha çok yaklaştım ona. Kara gözleri dibimdeydi ama daha kötüsü dudakları daha da dibimde...
''Aramıza çizdiğin sınırları koruyorum,'' dedi kısık bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yara Bandı (Tamamlandı)
Aktuelle Literatur*Yetişkin içerik!* Yaralarından köşe bucak kaçmaya çalışan küçük bir kızın hayatına aniden kimliği belirsiz bir adam girmişti. Gözü karaydı adamın. Amacı doğrultusunda her şeyi yapabilecek kadar gözü kara... Bir yabancı, dedi o adama. Bir acımasız...