Selam çiçekler!
Nedensizce Alaz Yargın'ı ve içinde yaşadığı duygu silsilelerini derin derin işlemeyi ve yazmayı çok seviyorum. Bu bölüm, bana en çok dokunan bölüm oldu; belki de şimdiye kadar yazarken en fazla ağladığım bölümlerden biriydi. Uzun zamandır sizlerle paylaşmayı bekliyordum bu bölümü ballar; biraz geç geldiği için kusura bakmayın, çok yoğundum son dönemlerde.
Ben bu bölümü yazarken sürekli Redd - Beni Sevdi Benden Çok dinledim, kâh ağladım kâh sinirlendim. Siz de dinleyin mutlaka!
Öpücükler! :*
Koşuyordum.
Nefes nefese... Ve kalbimin odacıklarına pompalanan kanın göğsümden boynuma kadar yükseldiğini hissederek. Nereye gittiğimi bilmeden.
Kalın botlarımın tabanı ıslak toprağı yağmalarken dört bir yanımı kaplayan ağaçların arasından sıyrıldım. Yönümü kaybetmiştim. Yıldızlara baksam... Gecenin üstüne görünmez bir pelerin örtülmüş gibi saklanıyorlardı benden. Rüzgârı dinlesem... Tenimi delip geçmekten başka hiçbir mahiyeti yoktu sanki.
Yapayalnızdım.
''Alaz!''
Ormandan duyduğum çığlıkla tıkalı kulaklarım açıldı. Beni çağırıyordu. Nereden geldiğini bilmediğim sesi takip edebilmek için bir an bile durmadan koşmaya devam ettim. Bacaklarımın acısı tüm bedenime yayılmıştı. Direnmek zorundaydım. Onun için...
''Sobe!'' diye bağırdı önüme çıkan biri.
Beni kucağına aldığı gibi havaya kaldırınca kahkaha atmaya başladım. ''Dur baba, dur!''
''Yakaladım seni...'' dedi babam gülerek.
''Daha kazanmış sayılmazsın,'' dedim babamın omuzlarına tutunduğum sırada. ''Ateş'i hâlâ bulamadın.''
Çatık kaşlarla etrafına baktı babam. Pürdikkat ormanı dinledi. Hiçbir ses duyamayınca beni yere indirdi ancak ben Ateş'in sesinin geldiği yönü biliyordum. Babama söyleyemezdim. Yoksa Ateş'i yakalar, oyunu bitirirdi.
Saçlarımı karıştırarak, ''Hadi, oğlum, kardeşini bulalım,'' dedi.
Kurnazca gülümsedim ve hızla koşmaya başladım. ''İlk bulan kazanır, baba!''
Kahkaha attı arkamdan. Beni yakalayabilmek için koştuğunu duyabiliyordum fakat kimse beni geçemezdi. Tüm yarışlarda birinci geliyordum; ziyadesiyle hızlı koşardım.
Bir şimşek gibi ağaçların arasından geçerek babama izimi kaybettirdikten sonra durdum. Ellerimi dizlerime dayayıp soluklanmaya çalıştım ama sağ tarafımdan duyduğum çıtırtı dikkatimi çekmişti. Yutkundum. Kuruyan dudaklarımda dilimi gezdirdim ve çıtırtının geldiğini yöne doğru yürüdüm.
''Ateş?'' diye seslendim kısık bir sesle. ''Eğer orada saklanıyorsan çık, benim, Alaz. Babam hâlâ—''
''A-Alaz...'' diye çaresiz bir ses duydum.
Kaşlarım çatıldı. Merakla çalıları iki yana açıp aralarına girince... Gördüğüm manzarayla gözlerim büyümüştü.
''Kardeşim!''
Alelacele bacağı çukura girmiş olan Ateş'in yanına koştum. Yüzü, kolları, hatta yırtılan tişörtünden görünen karnı bile çizik içindeydi. Yerden kalkamıyordu. Sağ ayağı çukura girmiş, bir de kayanın arasına sıkışmıştı.
''Sakın kıpırdama,'' diye uyardım onu.
Yüzündeki teri, kiri ve kanı elinin tersiyle silerek başını salladı. Gözleri dolu doluydu; canı yanıyordu belli ki, ancak bir yandan da cesur ve korkusuz görünmek ister gibi gözlerimin içine bakıyor, arada bir de gözlerini kaçırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yara Bandı (Tamamlandı)
Fiction générale*Yetişkin içerik!* Yaralarından köşe bucak kaçmaya çalışan küçük bir kızın hayatına aniden kimliği belirsiz bir adam girmişti. Gözü karaydı adamın. Amacı doğrultusunda her şeyi yapabilecek kadar gözü kara... Bir yabancı, dedi o adama. Bir acımasız...