Alt kata indim ve salonda viktor gayet iyi ve ayakta bıraktığım gibi buldum. Bana neden koşturduğumu sorarcasına bakıyordu. Hemen yanına gittim ve o an adamın içeriden elinde tabaklarla çıkarken sırıtarak gördüm ve bana göz kırptı. Viktor'un sesi ile transtan çıktım. "Joelle neyin var iyi mısın? Yüzünün rengi atmış." Gözlerimi adamın üzerinden zar zor çekip Viktor'a baktım. Buradan en hızlı şekilde gitmemiz gerekiyordu. Gelirken ki paronoyalarında haklıydı. "Viktor bir an önce geç olmadan gitsek iyi olacak" bu adam önümüzdeyken ona gerçekleri söyleyemezdim. "Ee arkadaşlar bölüyorum ama yemek hazır" tanrım kesin bizi zehirlemeyecekti. Viktor ilerletmeye başladığında bu kez ben onun bileğini buttum. "Viktor gitmeliyiz!" Korktuğumu göremiyor muydu bu ahmak herif ? "Joelle sakin ol marcus o kadar da kötü biri değil bize yardım da edecek hem yemekten sonra bizi şehre indirecek." MARCUS MU? SADECE 15 DAKIKA YOKTUM VE ARKADAS MI OLDULAR YANI HEMEN? "Viktor bu adam manyağı teki buradan hemen gitmek istiyorum ve gideceğim gelmezsen bile ben gidiyorum" hemen eşyalarımı toplamaya başladım salondan bilgisayarımı almaya gitmiştim ve Marcus denilen manyak herif hemen yanıma geldi. Viktor da hemen arkamda durup beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Hemen bilgisayarımı aldım ve kapıya doğru ilerlemeye başladım. Ayakkabılarımı ve montumu aldığım gibi koşmaya başladım. Arkama bakmadan nereye gittiğimi bilmeden sadece koşuyordum. Bir kaç saattir koşuyordum ve artık Bir hayli bitkin düşmüştüm. Saatin kaç olduğuna dair hiç bir fikrim yoktu. Sonunda biraz oturup soluklanmaya karar verdim. Ormanın ortasında yalnız başına oturuyordum. Viktor'a inanamıyorum gerçekten beni yalnız bıraktığına inanamıyordum. Kafamdaki çılgın düşüncelerle boğuşuyordum ki bir ses duydum. Hemen ayaklandım ve telefonumun flaşını açıp etrafa bakınmaya başladım. Bir uluğma sesi gibiydi. Belki de o kadar süredir ormanda durmuştum ki bilinç aldım bana oyunlar oynamaya başlamıştı. Eşyalarımı toparlayıp yoluma devam edecektim ki tekrar aynı sesi duydum ama sanki ses bu sefer daha yakınımdan geliyor gibiydi. Tekrar panikle etrafıma bakınıyordum ki birden ağaçlarım arasından üzerime bir şey atladı. Çığlık çığlığa bağırmaya başlamıştım. Sürekli ellerimi ve bacaklarımı oynatıp üzerimden atmaya çalışıyordum ve aynı zamanda suratımı da korumaya çalışıyordum. Kolumu bir şey ısırdı ve bu kez daha büyük bir çığlık attım. gözlerim kararmaya başlamıştı ki bir silah sesi havayı deldi ve üzerimdeki yaratik üzerime yığılı verdi. atmaya çalıştığım yaratığı biri üzerimden aldı. Zorlukla gözlerimi araladım ve karşımda Marcus'un alev alev yanan baktığı yeri yakan delici bakışları ile karşılaştım. Beni yavaşça kucakladı ve söylenerek yürümeye başladı. "N e yaptığını sanıyorsun sen? Gece ormanın içinde koşmak da ne demek? Ölebilirdin anlıyor musun?" Bilincimin kapanmaya başladığını görünce beni hafif bir şekilde sarstı ve konuşturmaya çalıştı. Ama bunun için çok geç kalmıştı. Bayılmıştım... Uyandığım zaman nerede olduğumu anlamam biraz zamanımı aldı ama sonunda nerede olduğumu hatırladım. Onun evindeydim. Kolumdaki acıyla suratımı buruşturdum ve doğrulmaya çalıştım. Koluma ne ara pansuman yapılmıştı. Üzerimdeki sweat de kesinlikle benim değildi. Burdan gitmek istiyordum hem viktor neredeydi yine ? Tam doğrulmuştum ki markus kapıdan içeriye elinde ecza kutusu ile girdi. "Demek uyandın sonunda uykucu bir günüdür uyuyordun hiç uyanmayacaksın sandım." Bir gündür uyuyor muydum? Olamaz olamaz olamaz. Onu duymazdan geldim ve gitmek için ayaklandim ama bu onu sinirlendirmekten başka bir işe yaramadı. Yaralı kolumdan tuttu ve beni zorla yatağa oturttu. "BAK JOELLE. Viktor evde yok. Ve dün akşam da keşfettiğin gibi ormanın ortasındayız yani benden başka kimse sana yardım edemez anladın mı? Viktor beni bu herifle bırakıp gitmiş miydi gerçekten? "kimsenin yardımını falan istediğim yok bunu da nereden çıkarttın!" Bu dediğim komik bir şeymiş gibi gülmeye başladı. " Asla pes etmez misin sen?" Kolun berbat halde önce ona pansuman yapmama izin ver ayrıca sırtında da kocaman bir pençe izi var ona da pansuman yapmam lazım daha sonra 3 gündür tek lokma bile yemedigin için yemek yiyeceğiz ve sana söz veriyorum eğer bunları yapıp uslu bir kız olursan seni bizzat ben götüreceğim." Sırtımda da mı yara vardı? " öncelikle senin yardımını falan istemiyorum kendi pansumanımı kendim yaparım ve ayrıca senin beni zehirlemeyeceğin ne malum ?" Bir anda yüzü ciddileşti ve o korkunç bakışlarından birini attı. "Senin ölmeni isteseydim dün gece kurtarmazdım joelle. Ayrıca pansumanını da ben yapacağım." Itiraz istemediği sesinden de ortadaydı ve benimde pek bir şey yapacak halim yoktu açıkçası o yüzden üzerimdeki tişörtü çıkarttım ve kurumuş kanlı atletim ile öylece beklemeye başladım. "Keşke hep böyle laf dinleyip beni yormasan ne güzel olurdu joelle" göz devirmeme sadece güldü ve kolumdaki sargıyı çözmeye başladı. O kadar yavaştı ki birazdan sıkıntıdan tekrar bayılabilirdim. "Biraz hızlı mı olsan seni şu suratına bakmak midemi bulandırıyor" eh madem beni öldüremezdi ve bana ihtiyacı vardı o zaman biraz uğraşmaktan zarar gelmezdi. Düşüncelerimi okumuş gibi " Sana ihtiyacımın olması öldürmeyeceğim anlamına geliyor canını yakmayacağım anlamına değil " dedi ve tentürdiyot'u bastı. "Aaa biraz yavaş olsana be !" Kolumu çekecektim ki daha sıkı kavradı. "Bi karar mı versen yavaş mi olayım hızlı mı?" Sadece susup suratına bakmakla yetindim. "Ben de öyle düşünmüştüm" sonunda pansumanı bitirmişti ve eşyaları toplayıp kapıya doğru ilerliyordu bende üzerime sweat'i geçirdim ve odanın banyosuna doğru ilerlemeye başladım. "5 dakika içinde aşağıda olmazsan ben gelirim ve bunu emin ol ki hiç istemezsin güzelim " dedi ve kapıyı da arkasından kapatarak cıktı. Onu duymazdan geldim ve banyoya girdim. Gerçekten berbat görünüyordum makyajım dağılmış saçım rezalet bir durumdaydı göz altlarım torba olmuş ve morarmıştı ayaklarımın her yeri çizik içerisindeydi ve boynumda da bir şartı vardı. Uzerimdekileri çıkarttım ve sargıyı ıslatmadan kendimi olabildiğince temizlemeye çalıştım. Saçımı yıkadım ve tekrar giyinip saçlarımı taradım. Aşağı doğru ilerlemeye başladım. Onun odasında kaldığımı daha yeni idrak etmiştim. Evin içi çok güzel bir yemek kokusu ile kaplıydı. Ilk geldigimiz günkü gibi... kokuyu ve müziği takip ederek sonunda mutfağa ulaştım. Marcus ocakta bir şeyler karıştırıyordu ve beni gördüğü gibi yüzünde gülücükler oluştu. Nasıl olur da bir insanın gülümsemesi hem bu kadar güzel hemde ürkütücü olabilirdi ki. Sandalyeyi çektim ve oturmaya başladım. Çok geçmeden önüme soslu bir makarna tabağı ve ne olduğunu çözemediğim bir içecek koydu. "'ye!" Kendine de aynısını getirdi ve karşımda oturup yemeye başladı. Bense sadece onun her hareketini izlemek dışında bir şey yapmıyordum. "Sana yemeni söyledim. Algı bozukluğun falan mı var ?" Hâlâ sadece onu izliyordum tek bir hareket dahi yapmadım. " Beni izlemeye devam edersen ve şu lanet yemeği yemezsen seni zorla burda tutmaya devam edeceğim!" Sonunda kafamdaki soruları sormaya karar verdim ama yemeği yemeye niyetim yoktu. " Viktor nerede?" Diyebildim zorla. "Eh madem konusu açıldı öncelikle arkadaş secimlerin gerçketen de kötü. Seni burada benimle bıraktı ve arabasını da alıp gitti" viktor böyle bir şey yapmazdı! Yapar mıydı? " Sana neden inanayım viktor böyle bir şey yapmaz." Hafif bir şekilde gülümsedi " sadece 2 gündür tanıştığın birine ne kadar da güveniyorsun böyle. Üzgünüm ama gerçek bu" geri dondugum gibi hesabını soracaktım bunun! " Tamam! Viktor bırakıp gitti peki ya sen. Senin benimle işin ne? Beni ne için kullanacaksın?" Bu soruyu beklemediğini belli eden bir şekilde suratıma baktı. "Çok soru soruyorsun yemeğini ye!" Arkama yaşlanmak ve kollarımı bağlamak dışında bir şey yapmamıştım. " iyi sen bilirsin" dedi ve kolumdan tutup beni üst kattaki odaya doğru sürüklemeye başlamıştı. "TAMAM CANIMI ACITIYORSUN BIRAK YIYECEĞIM"sonunda kolumu bıraktı ve yemeğe geri döndük. Saat 17:00 olmuştu. Yemeklerimizi yemiştik ve şimdi sözünü tutma sırası ondaydı. -Beni evime götürme sözü.- "marcus artık eve gitmek istiyorum!" Adıyla hitap etmiştim çünkü bir saattir konuşma çabalarımın hepsini görmezden gelmişti. "Götüreceğimi zaten soyledim sana." Burda boşuna oyalamıyorduk. "Götür o zaman neyi bekliyoruz burada !" -yine- yaralı kolumu kavradı ve yüzüne bakmaya zorladı beni. " Sana götüreceğimi söyledim!" Kolunu itercesine bıraktı ve içeri gitti. Elinde pansuman kutusuyla gelene kadar kolumun kanadığını fark etmemiştim bile. O kadar baskıuygularsa olacağı buydu! Koluma uzanmaya çalıştı fakat ondan önce davrandım ve kolumu geri çektim. "Ben kendim hallederim önce kanatıp sonra hicbir şey olmamış gibi davranamazsın" suratımı inceledi ve sonunda beni umursamadan tekrar kolumu kavradı. "Özür dilerim. Canını yakmak istememiştim." Bunu duydugum gibi gülmeye başladım ve marcus şaşkınlıkla bana bakıyordu. "Canımı yakmak istemedin mi? Asıl komik olan da bu ! Yaralı kolumu canim i acitmamak için değil de ne için sıkıyordun mesela?" Artık gülmüyordum. Ve hiç iyi bir durumda olmadığımı nihayet anladı. "Beni hastaneye bile goturmemissin viktor da defolup gitmiş ve beni senin gibi bir piskopatla bırakmış ayrıca hatırladığım kadarıyla kurt saldırısına uğradım." Ne ara yaptığını bilmiyordum ama kolumu sarmıştı bile. "Hadi gidiyoruz" kalktı ve eşyalarımı sırtlayıp dışarı cıktı. Işte bu tepkiyi beklemiyordum. Hemen kalktım ve arkasından kosturararak gittim. Arabasını garajdan çıkartmaya gitmişti ve birkaç dakikanın ardından önümdeen az benim şeytanım kadar güzel bir arabası vardı. Piskopat olabilirdi ama doğruyu söylemek gerekirse zevkliydi simsiyah bir arazi aracı ile karşımda duruyordu. Yanıma geldi ve çantaları alıp arabaya attı. "Gitmek istemiyor muydun ? Yürüsene!" Biraz afallamıştım ama hızlıca kendimi toparladım ve arabaya bindik... 3 saatlik yolun ardından şehre inmiştik hava çoktan kararmıştı ama şehrin ışıkları gökyüzündeki yıldızlar gibi göz alıcı ve hiç olmadığı kadar gözüme güzel görünüyordu. Bütün yol ikimiz de tek kelime dahi etmemiştik. Evimi öğrenmesini tabiki de istemiyordum bu nedenle ona dergiye gitmek istediğimi söyledim. -arabam oradaydı- ve yine sessizliğe gömülmüştük... sonunda dergiye vardık ve ben eşyalarımı alıp tek kelime bile etmeden garaja ilerledim. Arkadan gelen araba sesinden de gittiğini anladım ve rahat bir nefes aldım. Arabama ağladığın gibi evime doğru sürmeye başladım.
Sonunda evime vardım. Tek ihtiyacım sıcak duş ve uykuydu. Ama tabiî ki de bu isteğim de olmadı! Salonumun ışığı açıktı ve içeriden birsuru insanin ağlama sesleri yankılanıyordu. -gratia- bu olayları zaten tamamiyle unutmuştum düşündüğüm tek şey canımdı. geldigime pişman olacağımı hiç düşünmezdim ama pismandim. Yavaşça salona ilerledim. Içeriye girdigim gibi beni gören gratia adeta boynuna atladı ve üzüntüden akan gözyaşları mutluluk gözyaşlarına dönüştü. "Tanrım iyisin." Bana o kadar sıkı sarılmıştı ki bogulmaktan ölmezsemkolumun acısından ölecektim. Kolum o kadar acımıştı ki ufak bir sizlanmada bulundum. Bunu duyan Gratia hemen sarılmayı bıraktı ve bir yerimde bir şey varmı diye beni yoklamaya ve süzmeye başladı. O kadar endişelenmişti ki bıraktığım günden beri uyumadigi ortadaydı. Benden bile perişan görünüyordu. Gratia'yı zor bela başımdan attım ve evde olan diğer insanlara baktım. Yetimhaneden arkadaşlarımız Aimee ve asha da buradaydı ve onlar da en az gratia kadar perişan haldeydi. "Kızlar herşeyi anlatacağım ama önce duş almam lazım" dedim ve zaten görünen perisanligimi bir de kendim işaret ettim. Kolum çok daha kötü bir hal almıştı ama asha'nın burada olması iyi olmuştu. Hemşire olduğu için kolumu incelese iyi olacaktı. "Joelle çok kötü görünüyorsun sana yardım edeceğiz" itiraz edecek pozisyonda değildim. Gratia kıyafetlerimi hazırlamaya gitmişti. Amiee ise bana yemek hazırlamaya... asha ile ben de banyoya ilerledik. Ben uzerimdekileri çıkarttım ve asha yaralarımı uzun uzun inceledikten sonra "gratia seni her ne ısırdı Bilmiyorum ama yaraların gayet iyi durumda bu dikişleri sana kim attı çok profesyoneller!" Profesyonel dikiş mi? Beni hastaneye götürmüş müydü yani? Duşumu aldım ve asha tekrar yaralarımı sardı ve gratia da kıyafetlerimi getirdi ve saçımı ördü. "Iyi ki varsınız kızlar " dedim yorgun argın bir sesle. Salona ilerledik ve mis gibi yemek kokuyordu ama marcus ile yediğim için hala aç değildim. Olan iştahım da marcus'u düşününce kaçtı.
MARCUS'UN ORMAN EVİ
JOELLE'NİN EVI
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vakit Sandığından Da Geç
Teen Fictionaşk, tutku ve intikam... fazla merakın sonlarını getirdiği bir aşk hikayesi...