18. Bölüm

20 7 1
                                    




sabah gözüme vuran güneş ile uyanmıştım. telefonuma uzandım ve saate baktım. 09.13'dü. bu günü güzel olmasını umuyordum. dün gecenin saçmalığı hala sinirimi bozuyor olsa da olsundu. uzun zamandır kendimi o kadar çok sıkmıştım ki şimdi olur olmadık ağlayıp duruyordum beynim iyice ambale olmuştu. Yataktan zorla adeta sürüklenerek kalktım. Yalpalayarak da olsa banyoya doğru ilerledim. İşlerimi hallettim elimi yüzümü yıkadım. Dişlerimi fırçaladım ve duş aldım. Çıktığımda ise kendimi en azından daha dinç ve bu gün olacak her şeyin üstesinden gelmeye hazır gibi hissediyordum. Hızlıca giyindim ve güzel bir makyaj yaptım.

Joellenin giydiği kıyafet;

Bugün sadece gezip tozmak, eğlenmek ve kafamı dağıtmak istiyordum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Bugün sadece gezip tozmak, eğlenmek ve kafamı dağıtmak istiyordum. derin bir nefes aldım saçlarımı sıkıca tepeden topladım bugün beni kısıtlayan her şeyden uzak olmak istiyordum. saçlarımdan bile. telefonumu kontrol ettim yine bir sürü mesajla karşılaşmamla tekrardan canım sıkılmaya yüz tutmaya başlamıştı. gratianın mesajlarına üstün körü bir göz attım ve iyi hissedeli sadece bir kaç saniye olmuştu ama tadım ışık hızıyla kaçmıştı. yetimhaneden arkadaşlarımızla hep birlikte bir akşam yemeği vardı ve zaten iki yıldır da bahane üretip gitmiyordum. gratianın itiraz kabul etmez sitemkar mesajlarını görmemle de yüzüm yeterince düşmüştü. hiç kalabalık kaldıracak bir durumda değildim ama sadece mesajına tamam gideriz yazmakla yetindim. en azından kafam dağılır havam değişirdi. en fazla ne olabilirdi ki. zaten başıma olanlardan daha kötü bir şey gelemezdi. telefonumu da çantama attım ve hızla evden çıktım. kapının önündeki bana göz kırpan kırmızı arabamın üstünden elimi gezdirerek ilerledim. arabama bindim ve evimden bu olaylardan uzağa olabildiğince uzağa gitmek istedim. bugün italyanın tadını çıkarmak istiyordum ama önce artık eskimiş ve bana sadece yaşanan kötü anları hatırlatan arabamdan kurtulmak istiyordum. doğruca yıllardır benden satın almaya çalışan bob'un yanına gittim. tanrı şahidimdi ki bobu da günahım kadar da sevmezdim yılışık bir tipti ve bir o kadar da laubali. sadece araba koleksiyoncusu olduğu için ve arabama... prensesime çok iyi bakacağını bildiğim için ona gelmiştim. arabamın ederinden çok daha fazlasını verdi ve birer kahve içtikten sonra onun aksine ben ne kadar mutsuz olsam da tokalaştık ve sonunda sahte tavırlarından kurtulduğum için derin bir nefes alıp hızla uzaklaştım. yolda yürürken buradaki o kadar güzel araç dükkanlarının önünden geçiyordum ki aşık olmamak elde değildi. yeni bir araç almak istiyordum... her şeye yeniden başlamak istiyordum ve tam da o anda bir dükkanın önünde durdum. yeni bir araç almak istiyordum evet. ama bu kesinlikle araba değildi. vitrindeki yamaha r25 siyah motor resmen 'senin için buradayım, beni al' diye bağırıyordu. hızla içeriye girdim heyecanla motoru inceliyordum. etrafımdaki görevli çalışanlar bana motorla ilgili bilgiler verirken ben sadece aşık olmuşçasına motorla ilgileniyordum. motor ehliyetim zaten vardı lucayla küçüklüğümüzden beri araba ve motorlara ayrı bir ilgimiz vardı ve onun motorunu kullanabilmek için ehliyet almıştım o da araba ehliyeti almıştı. arabamı satıp aldığım parayı sadece dokuz dakika yirmi üç saniye geçmeden motora yatırıyordum ama gram pişman da değildim. aksine çok daha mutluydum. çalışanlar motorun aynısını galerinin garajından getirtirken ben de gerekli işlemleri hallediyordum. sonunda tüm işlerim bittiğinde ise galeri sahibi olan Robert franklin ile el sıkıştık ve bana dışarıya kadar eşlik ettikten sonra anahtarımı teslim etti. motorumun deposunu kontrol ettim depo fulldü. yüzüme küçük bir tebessüm peyda oldu. buradan doğruca hem akşam giymek için hem de ayrı olarak motor için kıyafet alacaktım. bir motorcu giyim mağazasının önünde durdum. kask ceket vb.. gerekli olan her şeyi aldım. çalışan mağazanın içinde bulunduğum dakika boyunca koruma da koruma güvenlik de güvenlik diyerek beynimin etini yemişti. o güvenlik ve korumadan bahsettikçe benim aklıma bu güne kadar will'in korumak adı altında sürekli kısıtladığı aklıma geliyordu. çalışana dönüp çirkinleşmemek için sabrımın son demlerindeydim ve hızla aldıklarımı ödeyip kaçarcasına dükkandan çıktım. gerçekten de herkesin neydi bu korunma ve güvenlikle derdi. korunmaya muhtaç biri değildim ve kendi kendimi koruyabilirdim kimseye de ihtiyacım yoktu. herkes hakan muhafız gibi takmıştı. alalı sadece birkaç saat olan motoruma atladım ve kafamdaki bu düşüncelerden kaçarcasına bir avm'ye sürdüm. karnım çok feci acıkmıştı ve bir an önce yemek yiyip akşam için de kıyafet almak sonra da evime gitmek istiyordum. yemek katına çıkmak için yürüyen merdivenlere yöneldiğimde arkamdan koşarak gelen ve merdivenleri de koşarak çıkan takım elbiseli adamlar sırayla tek tek bana çarptı. bir tanesinin bile dönüp de beni ezdiği için özür bile dilememesi de ayrı bir mevzuydu. içimden söylenerek rastgele bir restorana girdim ve ezdikleri ayağımla uğraşmaya başladım ben ayağımı ovalarken birinin oturduğum masaya doğru geldiğini fark ettim ama garson olduğunu düşünerek çok da önemsememiştim neticede geldiğinde zaten menüyü vermek için konuşacaktı o yüzden başımı kaldırmamıştım ama duyduğum cümleyle hızla başımı kaldırdım. az önce beni ezerek geçen adamlar şimdi karşımda duruyorlardı. önlerinde ise onlardan çok daha farklı olarak siyah gömlek siyah pantolon giymiş zengin ve bulaşılmaması gereken beş metre öteden belli olan tam aksiyon ve gerilim filmlerindeki zengin zübbelere benzeyen biri vardı karşımda. tamam o çok yakışıklı ve havalı görünebilirdi çoğu kız şu an yerimde olmak istiyordur kesin ama ben sadece başıma gelecek yeni bir bela dışında karşımda bir şey göremiyordum. acaba ayağımı ezdikleri için mırıldanarak savurduğum küfürü mü duymuşlardı? sadece lanet bir yemek yiyecektim! ne yapmış olabilirdim ki? adam tam ağzını açıp bir şey söyleyecekken;

Vakit Sandığından Da GeçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin