*aynı günün akşamı*hala marcus'un evindeydik. kafamın içinde saatler önce yaşanan olaylar dönüp duruyordu. o anın büyüsüne öyle bir kapılmıştık ki marcus'un varlığını will de ben de unutmuştuk ama marcus kendini gayet net hatırlatmıştı. kapıda dikilmişti ve sabahtan beri de eline geçen her fırsatta ikimizle de dalga geçiyordu. artık o kadar utanıyordum ki kafamı deve kuşu gibi toprağa gömmek istiyordum. en sonunda evime gitmek istemiştim ama ikisi de beni zorla durdurduğu için bir kaç gün burada ardından da will'in evinde kalmama karar verdik. ama bir dakika daha bu kıyafetlerle ve duş almadan gezemezdim o yüzden banyoya kaçtım. duştan çıktığımda marcus dolabından istediğimi giyebileceğimi söyledi ama adamın hiçbir kıyafeti bana olmuyordu o yüzden zaten büyük olan tişörtlerin birini aldım ve üzerime geçirdim saçlarımı da kurutmaya gerek görmeyerek odadan çıktım ve alt kata inmeye başladım.
" 'marcus'un kendi panosu olduğundan haberi var mı peki?' de ne demek will?"
"kafayı yiyeceğim. itiraz etmeyeceğim ne duyduysan o işte!"
"sen bana zaten hiçbir zaman inanmamıştın ama bu kadarı da fazla gerçekten micheal'a bilgi sattığımı mı düşünüyorsun hala?"
o kadar hararetli bir şekilde tartışıyorlardı ki resmen gök gürlüyordu. beni duymuş muydu gerçekten? will marcus ve micheal arasında ne gibi bir bağlantı olabilirdi ki?
"micheal'e bilgi sattığımı mı düşünüyorsun hala da ne demek?"
içimden düşündüğümü sanıyordum ama sanırım sesli düşünmüştüm ve ikisi de benim olduğum yöne doğru döndüler. Marcus'un gözleri kan çanağına dönmüştü ve ağlamamak için kendini tutuyormuş gibiydi. ikisinin de boynundaki ve anlındaki damarlar ortaya çıkmıştı.
will ne kadar 'yok bir şey' diyerek geçiştirmeye çalışsa da marcus sırf o istemediği için bile anlatacak gibi duruyordu. yanlarına gittim ve hepimiz koltuklara oturduk. will sürekli ikimize de bakmamak için yerdeki halının desenlerini incelese de ben marcus'a olayları anlatması için döndüm.
"joelle ben yıllar önce tıpkı will gibi ajandım. aynı yerde çalışıyorduk. hatta ortaktık. kardeş gibiydik. ama bir gün... bir gün biri üzerime bir iftira attı ve kimse bana inanmadı. ben bir umut kardeşim dediğim adam ortağım dediğim adam bana inanır böyle bir şey yapmayacağımı bilir diyordum ama bana ilk başta sırtını dönen inanmayan kişi o oldu. ve hala da inanmıyor belli ki. hala micheal'e bilgi satıp satmadığımı araştırıyor baksana."
marcus'un bu kadar öfkeli bu kadar sinirli olduğu bir anı daha görmemiştim. o kadar kırılmıştı ki zaman üzüntüsünü öfkeye çevirmişti. ben daha duyduklarımı sindirememiştim ki will'in patlamasıyla yerimden sıçradım.
"BEN SANA HER ZAMAN İNANDIM. O LANET PANO... SENİN MİCHEAL'E BİLGİ SATTIĞINLA İLGİLİ DEĞİL SANA KİMİN İFTİRA ATTIĞIYLA İLGİLİYDİ! AMA GÖRÜYORUM Kİ GÜVENMEYEN TARAF BEN DEĞİL SENMİŞSİN."
Will ayaklandı ve beni de elimden tutup götürecekti ki bir an duraksadı ve ardından koltuğun üzerindeki örtüyü alıp belimden bağlayıp beni kendine doğru çekti.
joelle'nin giydiği kıyafet;
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vakit Sandığından Da Geç
Подростковая литератураaşk, tutku ve intikam... fazla merakın sonlarını getirdiği bir aşk hikayesi...