Dizlerim ve ayaklarımdaki ağrının yoğunluğuyla kendimi yürümeye zorluyordum. Içimden gelen kahkaha atma isteğini bastırmakta her geçen saniye daha çok zorlanarak en yakındaki ağaca yaslandım. Dudaklarımdaki kıpırdanma büyüyüp kahkahaya dönüştüğünde kendimi durduramadım. Will birkaç adım ileride durmuş ve bana manasız gözlerle bakıyordu. Iyice zıvanadan çıkmıştı bu iş. Bir an önce evime gitmek anne ve babama ait olan dosyaları almak istiyordum sadece. Son birkaç gündür olan olaylar burama kadar gelmişti artık. Şimdi de ne olduğu belli olmayan bir adamla birlikte ormanın ortasında saatlerdir yürüyordum. Madem bu kadar yol vardı neden arabadan inmiştik onu da anlamıyordum doğrusu. Zaten ben neyi anlıyordum ki.. ailem de bunu küçükken anlamış olacak ki beni bırakıp gitmişlerdi. Ailemi düşünmek bile boğazımın düğümlenmesene neden olmaya yetmişti. O sesli kahkahalarım hıçkırık dolu ağlamalara dönüştü.
" Sen iyi misin? Az önce kahkaha atıyordun şimdi ağlıyorsun" kendimi durdurmakta zorlanıyordum. Sırtımı dayadığım ağaçtan kayarak yere çöktüm.
"Beni öldüreceksen bu kadar yürümemize gerek yoktu oracıkta kafama sıkman yeterli olurdu" saatlerdir yürüyordum ve bir yere varacak gibi de durmuyordu.
"Seni öldürmek istesem bunu çok önceden de yapabilirdim." Ne düşüneceğimi bilemiyordum artık iyice sinirlerim bozulmuştu sadece saatlerce ağlamak istiyordum hepsi bu.
"Bak ormanın içinde ağaçlar çok sıklaşıyor arabayla geçemezdik o yüzden yürüyoruz. Ayrıca ben marcus gibi doğa aşığı değilim bunca zahmete senin için katlanıyorum. O yuzden toparlanman lazım ormanın ortasında bunca tehlike varken bu kadar ses çıkarman bizim için iyi olmaz." Hıçkırıklarım dinmeye başlamıştı.
"Benim için mi katlanıyorsun? Neden yapasın ki bunu?" Yanıma gelip diz çöktü ve birkaç saniye gözlerimin içine baktı. Sanki bir cevap arıyor gibiydi ama ne aradığına dair hiçbir fikrim yoktu.
"Gerçekten bu kadar saf mısın yoksa numara mı yapıyorsun? Bilmem farkında mısın ama birkaç saat önce senin için marcus'u duvara yapıştıran ve seni bağlayan adamla konuşuyorsun? Onca şey arasında takıldığın tek şey seninle neden şehre geldiğim mi?" Bir an afallamıştım ama sakinleşen ağlamam geri gelmişti. Bana ne diye bağırıyordu ki sanki bir suçum varmış gibi . Merak edemez miydim ben yani? Bana neden kimse birşey anlatmıyordu ki. Sadece bana ne derlerse onu yapmamı bekliyorlar ama ben bundan fena halde yoruldum. Bu ani ağlama isteğinden nefret ediyordum ama kendimi tutamadım "Aptal bir kız gibi ağlayıp durmayı kesecek misin? Sinir bozucu olmaya başladı! Hadi kalk da ne dosyası alacaksan alalım ve şu polislerden seni kurtaralım." Bir an aklım başka yerde olsa da son sözleri sayesinde gerçek dünyaya geri döndüm.
" Neyden bahsediyorsun? polislerden nasıl kurtulacağız ki?" Benden artık iyice sıkıldığı ortadaydı kalkmadığımı görünce yanıma gelip kolumdan tutarak beni kaldırdı ve omuzlarından tutarak beni önünde yürümem icin hafifçe itti.
"Joelle artık iyice yorulmaya başladım. Ben ajanım biliyorsun değil mi? Sherlock holmes gibi hiç izledin mi , yada duydun mu? Bu da giremeyeceğim yer çözemeyeceğim dava yok demek anlatabiliyor muyum?" Bir an ajan olduğunu unutmuştum. Duygusal boşluktan çıkma vaktim gelmişti kendimi toparladım ve onun ellerinden kurtuldum. Bir kaç dakika elimle yüzümdeki yaşları sildikten sonra nihayet daha iyi hissediyordum ve tüm cesaretimi toparlayıp sorular sormaya karar verdim.
" öncelikle tabii ki de sherlock holmes izledim. Ama hala neden beni takip ettiğini anlamıyorum! Sahi neden beni takip ediyordun? seni kim tuttu?"
"Beni birinin tuttuğunu da nereden çıkarttın. Ne kadar aşağılayıcı olduğunu az önceki sinir krizine vererek görmezden geleceğim." Buda neydi şimdi böyle beni kendi isteğiyle mi takip ediyordu yani şimdi? "Anlamadım biri tutmadıysa neden beni takip edesin ki?" Sorularımı görmezden gelmesiyle artık bu konu hakkında bir bilgi vermeyeceğini anladım ve susmaya karar verdim. O konuşmuyorsa ben hiç konuşmayacaktım.Sessiz geçen onca dakika sanki işkence gibiydi. Zaten yorgunluktan iyice yavaşlamıştım bir de uzun bacaklarıyla attığı uzun adımlara yetişmeye çalışıyordum ki. Sonunda yere yapışıverdim. Hayatıma bu kadar utanç verici bir an daha hatırlamıyordum.
" şu lanet ormana ne zaman gelsem kendimi yerde buluyorum" söylenerek ve yere vurarak ofluyordum. Will yanıma gelerek önümde diz çöküp ayak bileğime dokunana kadar bileğimi burktuğumun bile farkında degildim.
Bir kaç dakika bileğimi inceledi.
"Yürüyebilir misin?" Bu nasıl bir soruydu tabii ki de yürüyebilirdim. sorusunu cevaplamak yerine bizzat ayağı kalkıp göstermeye karar verdim. Yerden ellerimle destek alarak kalkmaya çalışıyordum ki tekrar düştüm. Tekrar... ve tekrar... Ayağa bile kalkamıyor muydum yani? Inanılır şey değil! Will daha fazla dayanamadı. beni kaldırmak için elini uzattı ve kaldırdı. Ondan destek alarak yürümek istemiyordum. Ayağa kalkınca kendim yürümeye çalıştım birkaç adım atmıştım ki tekrar düşecek gibi oldum ama will beni yakaladı. Bileğim o kadar acıyordu ki resmen acıdan ağlayacaktım. Yine kendi kendime fısıltı şeklinde söylemiyordum ki birden neye uğradığımı şaşırdım. Ayaklarım yerden kesiliverdi. Beni kucağına almıştı.
"Merak etme şehre varmamıza az kaldı önce bir doktora gideriz oradan da karakola yada direk evine gider seni polislerden kurtarırız. Saklanmana gerek kalmaz" saklanman mı? "Hayır önce eve gitmem lazım! Ayrıca saklandığımı da nereden çıkarttın?" Önce çevreye sonra da üzerimdeki kapşonluya baktı ve yarım ağız sırıttı. Tek kelime dahi etmeden sadece gözlerimi devirdim ve ilerlemeye devam ettik.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vakit Sandığından Da Geç
Teen Fictionaşk, tutku ve intikam... fazla merakın sonlarını getirdiği bir aşk hikayesi...