14. Bölüm

24 11 0
                                    

*yaklaşık yarım saat sonra*

hala aynı şekilde arkama yaslanmış oturuyordum. tek kelime dahi etmemiştik ve bu benim sinirlerimi daha çok bozuyordu. aklımda binlerce soru vardı. ama will'in ağzından hiçbir cevap alamayacağımı da biliyordum. onu izlediğimin farkında olmasına rağmen bu kadar rahat olması da ayrı bir meseleydi. sonunda menemenden bir çatal aldı ve suratını büzüştürüp yanındaki peçeteye tükürdü.

"ne oldu?"

"şey.. sanırım şekeri fazla kaçırmışsın."

"şeker mi? ama ben... tuz koymuştum. şu kavanozdaki tuz değil miydi?"

bende melemenden bir çatal aldım ve gerçekten de haklıydı. onun yanık omleti ve benim şekerli menemenimle resmen aç kalmıştık...

*1 saat sonra*

will'e rüyamı anlatmıştım ve gizli odasına gelmiştik... birkaç dosya hakkında konuştuktan sonra anne ve babamı bulmama yardım edeceğine de söz verdi. gelen telefonla yüzü düşmüştü. ne hakkında konuştuklarını öğrenmek için dinlesem de hiçbir şey anlaşılmıyordu.

karşı tarafın 'hiç bir şey yapma' dediğini duyabilmiştim sadece. ben will'e neler olduğunu sorarcasına bakıyordum. ilk başta bir şey anlatmayacak sanıyordum ama şaşırtıcı bir şekilde bakışları yumuşadı ve üstten üstten  hiçbir detay vermeden bahsetti.

"akşam gideceğimiz partiyle ilgili. adamı tutuklamak istiyorum ama bunun için erken tam zamanında yapmazsak her şey boşa gider ve orada ikimiz de deşifre oluruz. bu da ölürüz demek! bu kadar tehlikeli bir göreve seninle gitmem büyük bir aptallık ama sana güveniyorum ve yanında rahat edebildiğim tek kadın sensin. federal ajan kadınlardan biriyle gidip sana aşıkken onlardan biriyle rol yapamazdım. hem... gözümün önünde olduğun için seni düşünerek dikkatim de dağılmaz..."

suratım iyice alev almaya başlamıştı ve içerideki ışığın loş olduğu için içimden şükürler ettim. diyecek bir şey bulamadığım için sadece boğazımı temizledim ve odadan çıktım.

will'in sadece arkamdan sesli bir nefes aldığını duyabiliyordum. kesin suratında bilmiş bir sırıtışla kafasını iki yana sallıyordu. bu ürkütücü yerden çıkmadan önce will'e dişçi koltuğunu sormadan edemedim.

"bazı insanlar konuşmamakta ısrarcı." diyip omuz silkmekle yetindi. daha fazla uzatmadım ve peşinden hızlı adımlarla ilerledim.

"hadi gidelim de akşam için hazırlanalım." dedi ve ben de başımla onayladım.

"tamam."

alışveriş merkezine gelmiştik. ilk önce will'in kıyafetini halletmen için anlaştık ve bir takım elbise mağazasına girdik. mağazadaki bütün kızlar başımıza üşüşünce iyice sinirlerim gerilmeye başladı. beş dakikada bir kızlardan biri yanımıza gelip 'nasıl yardımcı olabilirim' diye sorup duruyordu. will ile yalnızken yada diğerleriyleyken kendimi yakışıklı olmadığına inandırabiliyordum. ama burada gerçek dünyada işler pek de öyle ilerlemiyordu. üzerine giydiği dar kesim gri tişörtü ile havaalanı gibi olan omuzları daha da ortaya çıkmıştı. iki metre ileriden bile bakılsa tişörtünün altındaki karın kasları görünebilirdi. will yutkunurken bile adem elmasının yukarı aşağı hareketi insanı büyülüyordu. ben will'i incelerken yine çalışan kızlardan biri yanımıza geldi ve ben hiç orada bile değilmişim gibi beni arkasına alıp will'e yanaştı. 

"beğendiğiniz bir şey var mı efendim? nasıl yardımcı olabilirim size?"

kızın hala bir yandan will'e asılıp diğer yandan beni uzak tutma çabaları artık canımı sıkmıştı ve daha fazla sessiz kalamadım.

Vakit Sandığından Da GeçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin