Hikayede bazı yerler animeyle çelişki içinde olabilir. Hikayeyi tam olarak animeye bağlı yazmıyorum. Animeden çıkardığım ya da eklediğim yerler olabilir. Bu bütün bölümler için geçerlidir.
𖣔𖣔
Dışarıdan çığlıklar geliyordu. Sanırım bu seslerle uyanmıştım. İnsanlar delice koşuşuyorlardı. Ayak seslerinden anlamıştım.
Gözlerimi açmaya çalıştım ama bana izin vermiyorlardı. Ahh, bu sesler de neyin nesiydi böyle? Ne güzel tatlı uykuma devam edecektim ama şu anda meraktan çıldırıyordum. Parmaklarımı gözlerime doğru götürdüm ve gözlerimi ovuşturdum. Ama işe yaramıyordu. Hala daha uyumak istiyordum. Bu sefer de parmaklarımla gözlerimi açmaya çalıştım. Biraz uykumu dağıtmış gibiydi.
Ben uykuyu üstümden atmaya çalışırken odaya aceleyle annem geldi. Beni tutup yataktan kaldırdı ve hazırlanmamı söyledi. Bir yandan deliye dönmüş gibi çekmeceleri karıştırıyor, kıyafetlerimi yere atıyordu. Hala daha ne olduğunu anlayamamış bir halde boş boş anneme bakıyordum. Bir şey yapmayıp ona baktığımı görünce kolumdan sertçe tutup beni lavaboya sürükledi. Açılmam için eline su alıp yüzüme fırlattı. Evet, artık daha ayıktım. Beni geri odama götürürken dışarıdaki çığlıklar artmaya başladı ve bir anda bir sarsıntıyla duvara yapıştım. "Neler oluyor?" diye bağırdım. Annem çekmeceleri karıştırırken bana döndü ve dehşete düşmüş bir şekilde "Sur Maria..." dedi ve derin bir nefes aldı. "Yıkılmış."
Bu nasıl olabilirdi? Bu surlar yaklaşık 100 yıldır hiçbir şey olmadan bizi korumuştu. 50 metrelik sur nasıl yıkılmıştı?
Alt kattan babam seslendi ve "Acele edin! Daha fazla burada durmamalıyız." dedi. Annem altınları ve gerekli şeyleri bir bohçaya koymuş ve çekiştirerek beni aşağı indiriyordu. Hala daha neler olduğunu anlayamamıştım. Devler şehre mi giriyordu?
Annemlerden önce dışarı çıktım ve koşturan kalabalıkla karşılaştım. Birkaç kişi bana çarptı ve yere düştüm. Zamanında yerden kalkmasaydım kalabalık beni ezmiş bile olabilirdi. Sura bakmaya çalışırken devleri gördüm. Evet, artık devler Shiganshina'daydı. Daha bizim olduğumuz yere çok yaklaşmamışlardı ama çok hızlı hareket ediyorlardı. Her an yanı başımıza gelebilirlerdi. Babamın "Hadi!" diye bağırması üzerine düşüncelerimden sıyrıldım ve delice koşan kalabalığın içine karıştık. Surlara doğru yaklaştıkça gördüğüm cesetlerin sayısı artıyordu. Her yer kanla kaplıydı. Ve o kanların sahiplerine ağlayan insanlarla... Kimileri yıkılan evlerin enkazları altında ezilmişti, kimi ise devler tarafından yenmiş ve vücutlarının bazı kısımları sokaklara saçılmıştı. İlk defa böyle bir manzarayla karşılaşmıştım. Ve aslında biraz hoşuma gitmişti.
𖣔𖣔
İlerideki gemiye doğru ilerliyorduk. Eğer şanslıysak gemiye binip Sur Rose'ye gidebilirdik. Ve orada güvende olurduk. Yani diğer insanların düşüncesine göre. Bense hiçbir yerde güvende olmayacağımızı biliyordum. Şu lanet devlerin tek bir tanesi bile hayattaysa, hiçbir yerde, hiçbir zaman güvende değildik. Ama insanlar buna inanmak istemiyordu. Hiç sorgulamadan askerlere ve surlara güveniyorlardı. Ve, eh, şimdi böyle düşünenlerin çoğu ya bir evin altında ezilmiş, ya da bir dev tarafından yenilmiş durumdaydı. Bir de surlara tapanlar vardı. En nefret ettiğim insanlar. Düşünmeye bile tenezzül etmeyen insanlar. Ve ne şanslıyım ki, annem ve babam da onlardan. Sorgusuz sualsiz surlara güveniyorlar, sabah akşam surlara dua ediyorlar. Sanki canlı birer varlıkmış gibi. Ve onların bu dualarını duydukça içimdeki tiksinti daha da büyüyor. Benim için en güçsüzler, düşünmeyenler. Ve şu anda yanımda iki tanesiyle birlikte kıçlarımızı kurtarmaları için askerlere, gemiye doğru koşuyoruz. Ah, onlardan gerçekten nefret ediyorum.
Kalabalığın içinde ilerlerken çoğu kişinin ölümüne şahit oldum. Hiçbir şey yapamıyordum, sadece koşuyordum. Herkes öyle yapıyordu. Belki yanı başımızda en sevdiklerimiz ölüyordu ama biz kendi kıçımızı kurtarmak için, etrafımıza dahi bakmadan gemiye doğru koşuyorduk. Bunu düşününce yanıma baktım. İkisi de yanımdaydı. Var güçleriyle koşuyorlardı. Annem biraz topallar gibi oldu ve ayağına bir şey olduğunu anladım. Elini tuttum ve yere düşmemesi için kendime çektim. Yeniden koşmaya başladı. O sırada bir devin bize doğru yaklaşmakta olduğunu gördüm. İstemsizce etrafta bir asker var mı diye baktım. Ve bunu yaptığım anda kendimden nefret ettim. Evet, güçsüzdük. Karşımıza bir dev çıksa ve önümüzde dikilse, ona yem olmaktan başka hiçbir bok yapamazdık. Ama askerler en azından onlarla savaşabilirdi. Birkaç kişinin de olsa kıçını kurtarabilirdi. Bu yüzden asker olmak istiyordum. Ağabeyim gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʙʀᴜᴛᴀʟ | 𝗹𝗲𝘃𝗶 𝗮𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻
Fanfiction↳ʟᴇᴠɪ ᴀᴄᴋᴇʀᴍᴀɴ x ʀᴇᴀᴅᴇʀ ༻┌࿙࿇࿚┐༺ Shiganshina'nın düşüşünün ardından her şeyi sorgulamaya başlayan ve duygularını yitirmiş olan bir kız güçlü ve acımasız bir askere dönüşürse ne olur?