༄7. Bölüm

818 89 10
                                    

Magnus. Devler. Annem. Cesetler. Dehşet. Kan. Ölüm.

Kabusun ardından soluklanarak uyandım. Hayır, bu bir kabus değildi, gerçeklerdi. Yaşadıklarımdı. Uykum tamamen kaçmıştı. Pencereden içeri biraz ışık sızıyordu. Ama gündüz değildi, hala geceydi. Ve önümde bir silüet dikiliyordu. Işık görebilmem için yeterli değildi. Yüzünü tam seçemiyordum.

"Kabus mu?" diye sordu sert bir sesle.

Fısıldayarak "Zaten hayatım kabus." dedim ama duydu mu bilmiyordum.

"Ne zamandır orada dikiliyorsun?"

"Tch. Önce benimle konuşmayı öğren. Yüzbaşı diyeceksin. Ve 20 yıllık arkadaşın mıyım? Ne bu samimiyet?"

"Özür dilerim. Yüzbaşı." bunu gerçekten üzülerek söylememiştim. Sesim alay eder gibi çıkmıştı.

"Mahkemenin tarihi belli oldu. 2 hafta sonra. O zamana kadar burada tutulacaksın. Dün yaşananları duymadığımı sanma. Kendini hücreye attırmayı mı istiyorsun?"

Gözlerinin içine baktım ve "Aslında iyi olurdu." dedim. Şaşırmasını bekliyordum ama yüzünde hiçbir ifade yoktu. Kapının başında bekleyen askerlere "Onu hücreye atın. Ayrıca 3 gün de yemek vermeyin." dedi. Demek oynamayı seviyorsun. Yüzümde sinir bozucu bir sırıtışla ona baktım ve askerler yine kollarımdan tutup beni hücreye doğru götürdüler. Yüzbaşı ise bizimle gelmedi.

Burası daha soğuktu. Artık parmaklıkların içindeydim ve zincirlerden dolayı hareket bile edemiyordum. Yemek vermiyorlardı ama en azından günde üç dört defa su içebiliyordum. Eğer su da vermeselerdi şimdiye kadar ölmüştüm zaten. Üç gün geçmişti. Ve üçüncü günden sonra yemek de vermeye başlamışlardı.

Geçen her gün birbirinin aynısıydı. Yemek yemek, su içmek ve tuvalete gitmek dışında yerimde hareket bile edemiyordum. Arada askerlerle kavga ediyorduk ve beni dövmeleriyle sonuçlanıyordu. Bense sadece sözlerimle onları delirtiyordum. Bazen anlaşabildiğim askerlere de denk geliyordum. Onlarla keşifler ve komutanlar hakkında konuşuyorduk. Ama bir defa gördüğüm askeri bir daha göremiyordum. Her gün yeni askerler başımda bekliyordu. Böylece hücrede geçirdiğim 2 hafta sonlanmıştı. Mahkemeden önce yine Yüzbaşı geldi ve mahkemeyle ilgili bilgiler verdi. Beni şaşırtan şey ise onun ayrılmasının ardından Komutan Erwin'in de beni ziyaret etmesiydi.

𖣔𖣔

Başımda bekleyen ve kapıda bekleyen askerler Komutan'a selam durdular. Komutan karşımda durdu ve ona kelepçeli ellerimi göstererek "Kusura bakmayın, komutanım. Selam veremiyorum." dedim. Gülümsedi ve bileklerime baktı. Kıpkırmızı olmuşlardı ve biraz hareket ettirince ellerim kollarımdan ayrılacakmış gibi hissediyordum. Yanındaki askerlere işaret verdi ve kelepçelerimi çıkardılar. Bileklerimi ovuşturdum ve tekrar komutana döndüm. Karşımdaki banka oturdu.

"Mahkemen birkaç saat sonra. Cezaları olabildiğince düşürtmeye çalışacağıma dair sana söz veriyorum. İyi bir asker olacağınızı düşünüyorum, Bayan Kruva. Bu yüzden yanlış bir şeyler yapmadığınız sürece desteğim hep sizinle olacak."

Bu adam işini biliyordu. Böyle diyerek yanlış bir şey yaptığımda hissedeceğim suçluluk duygusunu arttıracaktı. Zeki biriydi. Ağabeyim ne kadar zeki olduğuyla ilgili hep konuşurdu ama şimdi kendim de görebiliyordum. Gerçekten iyi bir komutandı ve iyi bir insana benziyordu. Bu adamı sevdim.

"Teşekkürler komutanım. Bu sözleri sizden duymak benim için büyük bir onurdur."

Tekrar gülümsedi ve "Mahkemeden önce iyi beslenmenizi sağlayacağım. Orada düşüp bayılmanızı istemeyiz değil mi? Ve şu anda ayağa kalkıp yürüyebilir misiniz?"

ʙʀᴜᴛᴀʟ | 𝗹𝗲𝘃𝗶 𝗮𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin