Bir iyi geceler bile demeden yemekhaneden çıkmıştı. Bu adamın ne kadar kaba olduğunu tekrardan anlamıştım. Elimdeki bezi daha da sıkı tutup öncekinden daha hızlı bir şekilde camları silmeye devam ettim.
Arkamdan birinin yaklaştığını hissettim. Adım sesleri duymuyordum ama arkamda biri olduğunu hissediyordum. Elimdeki bezi yere attım ve hızlıca arkamı dönüp karşımdaki kişinin ellerini sırtının arkasında birleştirdim. Anında çevik bir hareketle benden kurtuldu ve kendini geri çekti.
"Ne halt işliyorsun velet!"
"Ah, özür dilerim. Sizin çıktığınızı düşünmüştüm."
"Tch. Yerdeki bezi al ve tekrar yıka. Böyle silmene izin veremem."
Başımı salladım ve yerdeki bezi alıp mutfağa ilerledim. Bezi iyice yıkayıp yemekhaneye geri girdiğimde Yüzbaşı'yı camları silerken gördüm. Şaşkınlıkla yanına gittim ve ben de silmeye başladım.
"Kendim yapabilirim Yüzbaşı. Yardım etmenize gerek yok."
"Tch. Aptal inatçılığın yüzünden yapıyorum. Yoksa tek başına sabaha kadar zor bitirirsin."
Gözlerimi devirdim ve daha hızlı silmeye başladım. Bugün zaten yeterince yorulmuştum. Tek isteğim temizliği bitirip bir an önce yatmaktı.
𖣔𖣔
Neredeyse yarım saat geçmesine rağmen Yüzbaşı hala daha bana yardım ediyordu. Suçluluk hissediyordum. Benim yüzümden buradaydı ve uyumuyordu. Gerçi Yüzbaşı'nın geceleri pek uyumadığını biliyordum ama bugün o da yorulmuş olmalıydı.
"Yüzbaşı, gerisini ben halledebilirim. Siz odanıza gidin."
"Şimdi de bana emir vermeye mi başladın velet?"
"Hayır. Sadece suçluluk duyuyorum. Gidin lütfen."
Bir süre yüzüme baktıktan sonra benden uzaklaşmaya başladı. Mutfaktan fincan sesleri duydum. Anlaşılan gitmemişti.
"Kendime çay yapacağım. Sen de ister misin velet?"
"Olur. Bitirmeme de az kaldı zaten."
Hem gitmemiş olması hem de bana çay yapıyor olması beni sevindirmişti. Suratımda bir sırıtma belirdiğini fark ettiğimde hemen ifadesiz halime geri döndüm ve onu kafamdan atmaya çalıştım. Ama hala daha onu düşünüyordum ve içimdeki sevinci de engelleyemiyordum.
Birkaç dakika sonra elinde fincanlarla mutfaktan çıktığında ben de işimi bitirmiştim ve onun oturacağı masaya doğru ilerliyordum. Masaya oturduğumuzda elindeki fincanlardan birini bana uzattı. Teşekkür ederek fincanı aldım ve dudaklarıma götürdüm. Aklıma bir anı geldiğinde kıkırdamamı engelleyemedim.
"Oi, ne oldu?"
"Çayınız güzelmiş. En son yaptığınızda içememiştim."
"O içkiyi içip beni uğraştıracağına çayımı içseydin çok daha iyi olurdu velet."
Hatırlaması beni şaşırtmıştı. Hem de hiç beklemeden söylemişti. Sanki tam da o ânı düşünüyormuş gibi.
Yine bana bakmıyordu. Bakışlarını önüne odaklamış, dikkatlice çayını içiyordu. Evet, çayı bile dikkatlice içiyordu. Onu bir süre inceledim. Ona baktığımı hissetmiş olacak ki yüzünü bana çevirdi. Bumu yapmasıyla birlikte hemen başka tarafa çevirdim kafamı. Aptal! Benim ona baktığımı görmüştü. Hiçbir şey demeden çaymı yudumladım. Ama bana baktığını hissediyordum. Ona tekrar bakamazdım. Belki de başka yere bakıyordur diye geçiştirdim ama içimdeki merak beni yiyip bitiriyordu. Merakıma yenik düşüp ona baktım ve anında kafasını çevirdi. Ama bana baktığını yakalamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʙʀᴜᴛᴀʟ | 𝗹𝗲𝘃𝗶 𝗮𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻
Hayran Kurgu↳ʟᴇᴠɪ ᴀᴄᴋᴇʀᴍᴀɴ x ʀᴇᴀᴅᴇʀ ༻┌࿙࿇࿚┐༺ Shiganshina'nın düşüşünün ardından her şeyi sorgulamaya başlayan ve duygularını yitirmiş olan bir kız güçlü ve acımasız bir askere dönüşürse ne olur?