"Ah, şükürler olsun geri döndün."
Annem bunu dedi ve Magnus'a sıkıca sarıldı. Gerektiğinden fazla sıkmış olacak ki Magnus annemin kollarının arasından kurtulmaya çalışıyordu. Bense ağabeyimin ilk görevinden sağ çıkmasına gururlanarak parlayan gözlerimle ona bakıyordum.
Sonunda annem Magnus'u bıraktı ve Magnus bana dönüp "Neler yapıyorsun bakalım küçük hanım?" dedi sevecen bir sesle. Eliyle koluma dokunmuştu ama hemen geri çekti. Kolunda bir morluk olduğunu gördüm. Morluğu göstererek "Buraya ne oldu?" dedim endişeli bir şekilde.
"Sadece küçük bir morluk, önemli bir şey değil."
"Morluk olduğunu görebiliyorum. Ne oldu diye sordum." dedim.
Ağabeyim şaşırmışa benziyordu. "Attan düştüm. Dediğim gibi önemli bir şey değil." Babamlara döndü ve "Beni karşılamanız bittiyse eve gidelim o zaman." dedi.
Neden bu kadar acelesi olduğunu biliyordum. Keşiften gelemeyenlerin aileleri yolun ortasında feryat figan ağlıyorlardı. Sokaklar onların sesiyle yankılanıyordu. Ölenler muhtemelen ağabeyimin arkadaşlarıydı. Magnus'u onların ölüşünü izlerken hayal ettim. Çok kötü bir duygu olmalıydı. Sevdiğin insanların gözünün önünde yitip gidişini izlemek. Ama Magnus'a baktığımda hiç üzgün gibi durmuyordu. Açıkçası yüzünden nasıl bir duygu içerisinde olduğunu anlayamıyordum. Korku mu? Üzüntü mü? Sevinç mi? Bir süre daha ne hissettiğini anlayabilme umuduyla onun yüzüne baktım. Sonra eve doğru yürümeye başladık.
𖣔𖣔
Tanrım, bu çok uzun zaman önceydi. Sanırım üzerinden en az 10 yıl geçmiştir. Ama daha Magnus'un yüzünü en ufak ayrıntılarına kadar hatırlıyorum. Ne düşündüğü, ne hissettiği belli olmayan ruhsuz yüzünü...
Etrafta hiçbir asker görünmüyordu. Kıçımızı kurtarabilecek hiç kimse yoktu. Sadece adımlarımızı daha da hızlı hale getirebildik. Dev gittikçe yaklaşıyordu. Çığlıklar gittikçe artıyordu. Bense ne yapacağımı bilmiyordum. Elimizden koşmaktan fazlası gelmiyordu. Babam "Marie!" diye bağırdı. Sesini duyar duymaz yanıma baktım. Hayır, yanımda değillerdi. Arkama baktığımda annemin yere düşmüş olduğunu, babamınsa kalkması için ona bağırdığını görüyordum. Gidip yardım etmiyordu. Sadece bağırmakla yetiniyordu. Annemin ise koşacak hali kalmamıştı. Sırtındaki bohça onu bizden daha çok yormuş olmalıydı. Dizlerinin üstüne düşmüş bize gitmemizi söylüyordu. Dev anneme yaklaşıyordu. Annem ise bağırarak gitmemiz gerektiğini tekrarlayıp duruyordu. O anda zaman durmuş gibiydi. Arkamı dönüp annemin yerde olduğunu görmemin üstünden sadece birkaç saniye geçmişti ama bana dakikalar geçmiş gibi geliyordu. Harekete geçmem gerekiyordu. Burada öylece duramazdım. Dev ona yaklaşmadan önce onu kaldırmam ve koşmasını sağlamam gerekiyordu.
Var gücümle koşmaya başladım. Babam hala orada dikilip anneme bağırıyordu. Her zaman yaptığı gibi. Koştum, koştum, koştum. Kilometrelerce koşmuşum gibi geliyordu. Sonraysa nefesimi tuttum. Yetişememiştim. Lanet olsun, yetişememiştim. Dev annemi kafasından tutmuş ve ağzının hizasına getirmişti. Annem kurtulmaya çalışıyordu ama kurtulamayacağını kendisi de biliyordu. Bizse sadece izliyorduk... Etrafımızdaki insanlar koşmaya devam ediyordu. Bazıları gözlerini dikmiş, korkuyla annemi yemeye hazırlanan deve bakıyordu. Hiç kimse hiçbir şey yapmıyordu. Yapamıyordu... Devler karşısında ne kadar savunmasız olduğumuzu tekrardan anlamıştım. İçimden, içinde yaşadığımız dünyaya, insanlara ve devlere lanet okudum. Elimden hiçbir şey gelmiyordu. Annem gözlerimin önünde ölüyordu ama hiçbir şey yapamıyordum.
Dev anneme biraz daha baktıktan sonra kolunu kopardı ve yemeye başladı. Dizlerim boşaldı ve yere düştüm. Evet, ölmesini çok fazla dilemiştim ama bu şekilde değil... Bir deve yem olarak değil...
Babam gözlerini annemi yiyen devden ayırmış ve bana doğru koşuyordu. Kolumdan tuttu ve beni kaldırmaya çalıştı. Her şey durmuştu. Hiçbir şey hissetmiyordum. Babamın kolumda beni sıkıca tutmuş ve beni kaldırmaya çalışan elini bile. Sadece izliyordum. Annemin yitişini izliyordum. Kalabalık bize çarparak ilerliyordu. Ve sonunda biri babama çarparak elini kolumdan çekmesine sebep oldu. Babam arkamdan "Lena!" diye sesleniyordu ama onu duymazdan geliyordum.
Annem artık yoktu. Gitmişti. Devin onu yemesiyle birlikte etrafa kanlar saçılmıştı ve sanırım burnumun üstünden akan kan onun kanıydı. Ağlamak istiyordum, haykırmak istiyordum ama yapamıyordum. Gözümden tek damla yaş bile gelmiyordu. Belki de onun ölümüne gerçekten üzülmemiştim. Sadece şokun etkisindeydim. Büyük ihtimalle olan şey buydu. Sadece şokun etkisindeydim. İçimde anneme karşı ufacık bir üzülme veya acıma duygusu yoktu. Şu anda sadece öfke duyuyordum. Kime karşı olduğunu bilmiyorum ama içimde bir yerde giderek büyüyen bir öfke vardı. Belki babama karşıydı, onuu tutup kaldırma zahmetinde bulunmadığı için. Belki deve karşıydı, annemi gözlerimin önünde yediği için. Ve belki ağabeyime karşıydı, beni burada yalnız bıraktığı için...
O gidince daha güzel bir hayatım olacağını düşünüyordum. Daha özgür bir hayat... Ama şu anda hayatta mıydım onu bile bilmiyordum. Hiçbir şey hissetmiyordum, hiçbir şey düşünmüyordum. Sadece duruyordum. Koşuşturan insanların arasında diz çökmüş bir şekilde, sadece duruyordum. Birden biri çok şiddetli bir şekilde bana çarptı ve kafamı yere vurdum. Sanırım sivri bir taşa gelmişti. Başımdan aşağı akan kanları hissedebiliyordum. Yere düşen kan damlalarını görebiliyordum. Ve artık düşünebiliyordum.
İnsanların beni ezmemesi için hızlıca doğruldum ve etrafıma bakındım. Biraz daha uzağımda yerde bir asker yatıyordu. Ve teçhizatları da yanınyadı. Evet, bu çok tehlikeli bir fikirdi. Dengemi sağlayamazsam bir çatıdan yere düşüp ölebilirdim ama eğer sağlarsam, o lanet devi öldürebilirdim. Teçhizatı birkaç kere denemiştim. Ağabeyim Keşif Birliği'ne katılmadan önce teçhizat üzerinde çalışabilmesi için askerlerden çalıp borsada satan bir tüccardan almıştık. Tamam, daha doğrusu çalmıştık. Magnus'la birlikte ben de birkaç kez denemiştim ve başarısız olmuştum. Ama daha çok küçüktüm ve ağabeyim bana hayretler içinde bakıp yaşıma göre dengemin çok iyi olduğunu söylemişti. Ben artık büyümüştüm. Eminim denge konusunda daha iyiydim.
Bu çok riskliydi ama bunu yapmaya değerdi. O lanet devi öldürmek ve içimdeki öfkeyi atmak içinse, kesinlikle değerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʙʀᴜᴛᴀʟ | 𝗹𝗲𝘃𝗶 𝗮𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻
Fanfiction↳ʟᴇᴠɪ ᴀᴄᴋᴇʀᴍᴀɴ x ʀᴇᴀᴅᴇʀ ༻┌࿙࿇࿚┐༺ Shiganshina'nın düşüşünün ardından her şeyi sorgulamaya başlayan ve duygularını yitirmiş olan bir kız güçlü ve acımasız bir askere dönüşürse ne olur?