Gözlerimi açtığımda gün daha yeni doğuyordu. Başımda bekleyen askerler uyuyor gibiydi ama gözleri hafif açıktı. Zincirlerimin şıngırdamasıyla ikisi de yerlerinde zıpladılar. Göz devirdim ve bakışlarımı karnıma çevirdim. Dünden beri yiyecek hiçbir şey vermemişlerdi. Çok acıkmıştım. Askerler daha tam olarak uyanamamışlardı ve sersem sersem etraflarına bakınıyorlardı. Zincirlerin yeniden ses çıkartmasını sağladım ve "Misafirlerinize gerçekten böyle mi davranıyorsunuz? Dünden beri hiçbir şey yemedim. Sanırım mahkemeyle uğraşmamak için beni açlıktan öldürmeyi palnlıyorsunuz." dedim. Askerler şaşkınca birbirlerine baktılar ve soldaki yanındakine işaret vererek yukarı çıkmasını söyledi. Diğer asker yukarı çıktı ve biraz sonra elindeki tepside ekmek, patates ve suyla geri döndü. Sonra da tepsiyi önüme bıraktı. Biraz tepsiye baktıktan sonra gözlerimi ikisine diktim ve "Ne yani, köpek gibi yememi mi bekliyorsunuz? Ellerimi çözmeden nasıl yiyeceğim?" dedim. Birkaç saniye ne yapacaklarını bilemeden birbirlerine baktılar ve sarı saçlı olan asker ellerimdeki kelepçeleri çözdü.
O anda içimde çok büyük bir kaçma isteği doğdu ama yapamazdım. Zindandan kaçsam da bir askeri karargahtaydım. Binanın içi ve dışı askerlerle doluydu. Hem kaçıp elime ne geçecekti ki? Kafamdan bu isteği uzaklaştırmaya çalışıp iştahla önümdekileri yemeye başladım. Yemeyi bitirdikten sonra bileklerimin ne kadar acıdığını fark ettim. Biraz onlara kendim masaj yaptıktan sonra yine sarı saçlı asker ellerimi kelepçelemek için yanıma geldi. Ellerimi ona uzattım ve "Sanırım önceki kelepçeleyen kişi benden çok korkmuş olmalı, bu kadar sıktığına göre. Ama eminim kaçmayacağımı siz biliyorsunuzdur. Biraz daha gevşek bırak." dedim. Gözlerini bileğime çevirdi ve ne kadar kızardıklarını gördü. Başını salladı ve kelepçeleri biraz daha gevşek olacak şekilde tekrar geçirdi.
"Ee, sizinle hiç sohbet etmedik. İsimleriniz nedir?" dedim.
Sarı saçlı olan Audric, diğeriyse Denis dedi. Ufak bir sırıtışla "Diğerleriyle pek iyi anlaştığımız söylenemez. Eminim sizinle onlardan daha iyi anlaşacağız." dedim.
Aradan birkaç saat geçmişti. Hiçbir şey yapmadan öylece duruyorduk. Bu canımı sıkmaya başlamıştı. Uyumak için çok iyi bir zamandı ama bilirsiniz, uyku hiç zamanında gelmez. Artık suskunluk canıma tak etmişti. Anlaşılan ben konuşmazsam onlar da konuşmayacaktı.
"Kaç saat daha öyle boş boş dikileceksiniz? Yoksa o Yüzbaşı'nız benimle konuşmamanız için emir mi verdi?"
Sesimle birlikte irkildiler. Bunca zamandır uyuyorlar mıydı? Gerçekten, nasıl bir yere düşmüştüm ben böyle? Gözleri açık uyuyorlardı. Daha ne kadar garipleşebilir diye düşünmeye başlamıştım.
"Siz askerler, gerçekten beni şaşırtıyorsunuz. Yemeğinize falan mı bir şeyler koyuyorlar acaba? Bir dahaki yemek yiyişinizde kontrol etmenizi öneririm."
"Ne oldu? Uyumuş muyuz?" dedi Denis. Audric daha tam uyanamamış gibiydi.
"Tanrım, size neler yaptırıyorlar böyle? Keşif Birliği'ne girme kararını tekrar gözden geçirmeye başladım." dedim alaycı bir şekilde. Ve Keşif Birliği demişken, onlara bununla alakalı sorular sorabilirdim.
"Orduya ne zaman yazılabilirim haberiniz var mı?"
Audric beni süzerek "Sence de biraz geç kalmamış mısın?" dedi. Yaşımı kastediyor olmalıydı.
"Hah, o kadar da büyük değilim. Ve o konulara girmesen iyi olur." Dedikleri ailemi hatırlatmıştı ve onları hatırladığımda içimde bir öfke uyanıyordu.
"Başvurular 3 ay sonra başlıyor. Ama eğer bir birliğe katılmak istiyorsan sadece başvurmak yeterli değil, eğitimlerden sağ çıkman gerekiyor." dedi Denis.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʙʀᴜᴛᴀʟ | 𝗹𝗲𝘃𝗶 𝗮𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻
Fanfiction↳ʟᴇᴠɪ ᴀᴄᴋᴇʀᴍᴀɴ x ʀᴇᴀᴅᴇʀ ༻┌࿙࿇࿚┐༺ Shiganshina'nın düşüşünün ardından her şeyi sorgulamaya başlayan ve duygularını yitirmiş olan bir kız güçlü ve acımasız bir askere dönüşürse ne olur?