༄8. Bölüm

781 87 38
                                    

Cezam başlayalı 2 ay 2 hafta olmuştu. Yani 1 hafta daha geçirdikten sonra bu lanet yerden kurtulacaktım. Bu süre zarfı içinde çokça kavga etmiştim ve birinde o kadar sinirlenmiştim ki sıkı olan kelepçelerimi dahi çözüp askerin üstüne çullanmıştım. Tabii bundan sonra Yüzbaşı tekrar gelmiş, beni azarlamış ve yine 3 günlük açlık çekmiştim.

Buradan çıkmama bir hafta kalmıştı ama burası olmazsa nerede kalacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Bir yerde çalışıp para kazanabilirdim. Ve o parayla pek de iyi olmayan bir pansiyonda kalabilirdim. Ama çalışırken nerede kalacaktım? Yaklaşık iki haftadır bunu düşünüyordum ama hiçbir çözüm üretememiştim. Belki babam hala hayattaydı. Onu bulabilirdim ve bir hafta yanında kaldıktan sonra onu öldürebilirdim. Ama hayattaysa bile onu nasıl bulacaktım ki? Belki de cezam bitmeden önce Yüzbaşı'ndan araştırmasını istemeliydim. Kabul edeceğini sanmıyordum ama belki de iyilik yapacağı tutardı.

Muhtemelen bir hafta veya iki hafta kadar sokakta uyumak zorunda kalacaktım. Bir keresinde annemle kavga etmiştik ve evi terk etmiştim. Kalacak bir yerim yoktu ve haklı olmadığı halde onu haklı çıkarmak istemediğimden bir gün boyunca dışarıda kalmıştım. Ve pek de iyi zaman geçirdiğim söylenemezdi. Neredeyse tecavüze uğruyordum ama yoldan geçen bir adama babammış gibi davranarak kurtulmuştum. Sonra da ağlayarak eve dönmüştüm zaten.

𖣔𖣔

Başımda bekleyen askerlere baktım ve kapıya yakın olan, siyah saçlı kıza "Yüzbaşı geçerse onu çağırabilir misin?" diye sordum. Biraz düşündü ve rengi solmuş gibiydi. Sanırım o da Yüzbaşın'dan tırsıyordu. İlk geldiğimden beri askerler Yüzbaşı'na garip davranıyorlardı. Gerçi Yüzbaşı da onlara garip davranıyordu. Askerler dediğini ikiletmiyor ve onu gördüklerinde, hatta bazen bu kız gibi adını duyduklarında bile yüzleri bembeyaz kesiliyordu.

Kız başını salladı ve kapıya doğru ilerlemeye başladı. Kapıda bekleyen askerlere bir şeyler söyledi ve geri görevinin başına döndü.

Petra denen kızı bir daha görememiştim. Sanırım buradaki askerlerden daha üsttü. Çünkü şimdiye kadar hiç başımda bekleyen askerlerden biri olmamıştı. Unutmamak için kızın yüzünü ve ismini aklıma kazıdım. Buradan çıkarken onu görürsem belki ondan yardım isteyebilirdim.

O gün Yüzbaşı gelmedi. Ondan sonraki gün de. Ya karargahta değildi ya da askerler dediğim şeyi unutmuşlardı. Tam onlara hatırlatmak için ağzımı açmıştım ki bütün askerler selam duruşuna geçip kapıya baktılar. Buradan kapıyı göremiyordum ama oradan gelen soğuk sesi duyunca kim olduğunu anlamıştım.

Önümde dikildi ve "Ne var velet?" dedi sinirle.

"Aslında sizden bir şey isteyecektim. Muhtemelen yapmayacaksınız ama."

"Söyle." dedi gözlerini bana dikerek. Yeniden gözlerini üstümde gezdirdi ve kirlenmiş kıyaferlerimi ve saçlarımı görünce tıslayarak başka tarafa baktı. Tamam, artık anlamıştım. Bu adam tam anlamıyla benden iğreniyordu. Ama bir suçludan her gün süt banyosu falan yapıp tertemiz olması beklenemezdi değil mi? Görmeyeceğini bilerek gözlerimi devirdim ve,

"Babamı araştırmanızı isteyecektim. Shiganshina'dayken gemiye bindi mi binmedi mi bilmiyorum. Yaşayıp yaşamadığını da. Eğer buraya gelen mültecilerin arasındaymışsa bir yerde kaydı falan vardır değil mi? Belki siz o kayıtlara ulaşabilirsiniz diye düşünmüştüm." dedim. Vereceği cevabı beklerken nefesimi tutmuştum.

"Niye babanı bulmak istiyorsun ki?"

"Buradan çıkınca nereye gideceğimi bilmiyorum. Orduya başvurular ben buradan çıktıktan bir hafta sonra başlıyor ve o zamana kadar bir yerde kalmam lazım." dedim.

ʙʀᴜᴛᴀʟ | 𝗹𝗲𝘃𝗶 𝗮𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin