"Kalplerinizi adayın!"
Komutan Erwin'e asker selamı verdikten sonra kalabalık dağılmaya başlamıştı. Artık Keşif Birliği'ndeydim. Sonunda başarmıştım. Eğitimler üç sene sürmüştü. Bu üç sene içerisinde çok daha güçlenmiş ve olgunlaşmıştım. Sıra devleri öldürmekteydi. Artık amacıma ulaşmıştım ve görevimi layıkıyla yerine getirmeliydim.
Kalabalığa karışıp Keşif Birliği'nin karargahına doğru ilerlemeye başladım. Artık bir acemi değildim. Bir askerdim. Bunu düşününce kamburlaşan belimi dikleştirdim ve kendimden emin bir şekilde yürümeye başladım.
Yüzbaşı'yla üç seneden beri görüşmemiştik. Hayatta mı değil mi onu bile bilmiyordum. Arada keşiflerle ilgili bir şeyler duyuyordum ama kimseye onun yaşayıp yaşamadığını soramamıştım. İlk başlarda merak etsem de şimdi pek umurumda değildi. Kendime odaklanmalıydım. Yeni amacıma odaklanmalıydım. Açıkçası, nasıl göründüğünü bile hatırlamıyordum. Onunla ilgili aklıma sadece kısa boylu olduğu geliyordu. Ve ağabeyime benzediği.
"İsmini söylediklerim dediğim odalara yerleşecek."
Hepimiz karargahın önündeydik. Bir asker, isimler ve hangi odada olduklarını söylüyordu. Sonunda ismimi duyduğumda askerin söylediklerine dikkat kesildim.
"Lena Kruva. A blok, 18. oda."
İnsanlarla muhattap olmayı hala daha sevmiyordum. Bu yüzden başkalarıyla aynı odada kalacağım için pek hoşnut değildim ama kalmak zorundaydım. Üç yıl boyunca olduğu gibi.
Koridorda kapıların üstündeki oda numaralarına bakarak ilerliyordum. 18 numarayı görünce durdum ve derin bir nefes alarak içeri girdim. Bütün yüzlerin bana çevrildiğini hissetmiştim ama onlardan tarafa bakmamıştım. Odanın sağındaki ranzanın üst katının boş olduğunu gördüm ve sırtımdaki çantayı yatağa fırlattım. Merdivenlerden çıkarken biri üniformamın paçasından tuttu. Çatık kaşlarımla tanıdık yüze baktım. Kız biraz tanıdık geliyordu ama tam olarak çıkaramamıştım. Bizim bölükten mi diye düşündüm ama hayır, bizim bölükten değildi.
"Beni hatırlamadın mı? Aslında ben de yüzüne dikkatlice bakınca tanıyabildim seni ama olsun. En azından tanıdım."
Evet, şimdi ben de hatırlamıştım. Bu mahkememin olduğu gün bana yardım eden kızdı. Adı neydi? Perta mıydı?
"Perta?"
"Yaklaştın. Petra olacaktı. Tanıyabilmene sevindim."
Zoraki bir gülümsemeyle ona baktım ve yatağa çıkmaktan vazgeçtim. Az sonra yemekhaneye inecektik zaten.
Merdivenleri çıkmayı bıraktım ve aşağı atladım. Odada Petra'dan başka tanımadığım iki kız daha vardı. Bir tanesi elini uzatarak bana doğru bir adım attı ama soğuk bakışlarımla ona bakıp uzaklaşmasını sağladım. Bir adım geriye gitti ve diğer kıza başıyla işaret edip kapıyı gösterdi. Onlar odadan çıktıktan sonra Petra'yla yalnız kalmıştık.
"Yemek ne zaman?" diye sordum.
"Az sonra ineriz. Hatta işin bittiyse şimdi de inebiliriz."
Birlikte mi yiyecektik? Gelirken tek başıma bir masada oturup yiyeceğimi düşünmüştüm ama pek de mantıklı değildi zaten. Artık insanlarla biraz da olsa kaynaşmaya başlamam gerekiyordu. En azından yemek yerken birlikte oturabileceğim arkadaşlarım olmalıydı.
Petra'ya başımı salladım ve aşağı indik. Yemekhanede daha tek tük insan vardı. Kalabalık olmadığını görünce rahatlamıştım ama insanlar gelmeye devam ediyordu. Bu yüzden rahatlığın yerini hafiften huzursuzluk almaya başlamıştı bile. Petra boş olan bir masaya oturdu. Ben de karşısına yerleştim. Yemekleri daha yeni çıkarıyorlardı. Yani daha yemek yiyemezdik. Petra, konuşacak gibi duruyordu ama sürekli ağzını açıp kapatıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʙʀᴜᴛᴀʟ | 𝗹𝗲𝘃𝗶 𝗮𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻
Fanfiction↳ʟᴇᴠɪ ᴀᴄᴋᴇʀᴍᴀɴ x ʀᴇᴀᴅᴇʀ ༻┌࿙࿇࿚┐༺ Shiganshina'nın düşüşünün ardından her şeyi sorgulamaya başlayan ve duygularını yitirmiş olan bir kız güçlü ve acımasız bir askere dönüşürse ne olur?