Karşımızdan bir dev bize doğru geliyordu ve tam eliyle bizi yakalayacakken sağa doğru savrulduk. Gittikçe gemiye yaklaşıyorduk. Aşağı baktım ve artık fazla insan kalmadığını gördüm. Her yer cesetlerle doluydu. Böyle bir vahşete ilk kez şahit oluyordum. Neredeyse onlara acıdığımı düşünecektim ki aklıma babam geldi ve içimi tekrar bir nefret doldurdu. Eminim orada ölen her insan bunu hak etmişti. Çocuklar dışında. Ama en azından bu lanet dünyanın gerçeklerini görmeden ölmüşlerdi. Şu anda yaşamaktansa ölmeyi yeğlerdim. Aslında o anda ölmeye hazırdım. Hatta biraz da mutluydum. Belki ağabeyimle tekrar konuşabilirdim. Onu tekrar görebilirdim. En azından ölümüm huzurlu bir şekilde olurdu. Ama ölmemiştim ve ileride nasıl öleceğimi de bilmiyordum. Ama madem hayattayım, yapmam gerekenleri yapacağım. Ölene kadar o pisliklerden elimden geldiği kadarını öldüreceğim.
Babamı düşündüm. Ben yerdeyken uzaklaşmıştı ve bir daha onu görmemiştim. Gemiye binebilmiş miydi ki? Sur Rose'ye ulaşabilmiş miydi? Güvende miydi? Yoksa ölü mü? Şu anda hangisinin olmasını istediğimi pek kestiremiyordum. Eğer hayattaysa ve Sur Rose'deyse onu kendim öldürebilirdim. Ve eğer devlere yem olduysa, eh, pek de vicdanım sızlamazdı.
Gözlerimi tekrar açtığımda gemiye çok yaklaştığımızı gördüm. Tamamen dolmamıştı. Zamanında yetişmiştik. Yanımdaki adam gemiye indiğimiz anda ellerini belimden çekti ve tiksinircesine bana baktı. Üstümde bir şey olup olmadığına baktım. Sadece kan lekeleri vardı. Kandan mı tiksiniyordu? Hayır, bu hiç mantıklı olmazdı. Belki de benim tümümden tiksiniyordu. Takmadım ve etrafıma bakınmaya başladım. Gemi artık neredeyse doluydu. Ve hafiften hareketlenmeye başlamıştı. Herkesin gözünden yaşadıkları dehşet okunabiliyordu. Peki bize Sur Rose'ye ulaşınca ne olacaktı? Titanlar buraya girdiyse bir gün oraya da girebilirledi. Orada da güvende olmayacaktık. Peki devler içeri nasıl girmişti? Dışarıda olmadığım için tam olarak neler olduğunu görememiştim. Sadece üstünden dumanlar çıkan ve eliyle surların üstünü yıkan devi görmüştüm. Diğer devlerin içeri nereden ve nasıl girdiklerini görememiştim. Bunu sormak üzere yanıma döndüm ama adam yanımda yoktu.
Onu bulabilmek için insanları ittirerek ilerlemeye başladım. Ama göremedim. Sonra geminin en kuzeyinde bir asker ve yeşil pelerinli birini konuşurken gördüm. Bu sanırım oydu. Yanlarına yaklaşırken "Hey!" diye bağırdım. İkisi de bana baktı ve o sırada yanlarına ulaşmıştım. Yanındaki asker adama selam verip gemideki kalabalığa karıştı. Adam bana dönüp "Yine mi sen, velet?!" dedi. "Evet." dedim bıkkınlıkla. "Sur Rose'ye varınca ne yapacağız?" diye sordum. "Kendi başının çaresine bakacaksın." dedi. Ah, tabii ki de böyle bir adamdan daha ne yardımı isteyebilirdim ki. Benden uzaklaşmaya başladı ve arkasından seslendim. "Bekle! Bir sorum olacak." Sormamı söylercesine başını salladı. "Orduya ne zaman ve nerede yazılabilirim?" diye sordum. "Sanırım Keşif Birliği'ndensin. Biliyorsundur diye sordum." diye ekledim. Gözlerini devirdi ve "O zaman gemiden inince beni takip et." dedi. Başımı salladım ve benden uzaklaştı.
Gökyüzü ne kadar da berraktı. Her gün olduğu gibi. Dün ve dünden önce gibi. Aradaki tek fark ise şu anda Maria Sur'unun içinde katliam yaşanmasıydı. Annemin ölü olmasıydı. Bunu düşünmek garip hissetmeme sebep oldu. Ne kadar ölmesini çok kez dilemiş olsam da her zaman eve döndüğümde orada olacağını biliyordum. Her sabah onu göreceğimi biliyordum. Ama şimdi, şimdi... O artık yoktu. Ne kadar ondan nefret etsem de o benim annemdi. Zor zamanlarımda yanımda olmuştu. Bana destek olmuştu. Ama aynı zamanda şimdiye kadar orduya yazılmamamın sebebi de oydu. O ve babamdı. Benim evde durmam gerektiğini ve zamanı gelince bir adamla evlenmem gerektiğini düşünüyorlardı. Ve o adamın dediklerini harfiyen yerine getirmemi. Bir köle hayatı yaşamamı istiyorlardı. Peh, ancak cesedimi çiğnedikleri zaman. Kuralları koyan ben olacağım, kuralları yıkan ben olacağım. Sözü söyleyen, sözünden dönen ben olacağım. Dediklerini yaptıran ben olacağım. Evet, eğer asker olmak için eğitim alırken de bu kadar gururlu olursam kendimi sokaklarda bulurdum ama o farklıydı. İleride sözü söyleyen ben olmak için başkalarının sözünü dinleyecektim. Yani sanırım emirlere uymak zorunda olmak bir sorun olmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ʙʀᴜᴛᴀʟ | 𝗹𝗲𝘃𝗶 𝗮𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻
Fiksi Penggemar↳ʟᴇᴠɪ ᴀᴄᴋᴇʀᴍᴀɴ x ʀᴇᴀᴅᴇʀ ༻┌࿙࿇࿚┐༺ Shiganshina'nın düşüşünün ardından her şeyi sorgulamaya başlayan ve duygularını yitirmiş olan bir kız güçlü ve acımasız bir askere dönüşürse ne olur?