༄18. Bölüm

590 56 10
                                    

"Sur Rose yıkılmış olabilir."

Erwin bunu söyledikten sonra herkes şaşkınlıkla donakaldı.

"Vakit kaybetmeden geri dönmeliyiz. Atlarınıza binin." dedi Erwin.

Emriyle birlikte hemen harekete geçip atlara bindik. Sur Rose yıkılmış olabilir miydi? Yıkıldıya bize ne olacaktı? İnsanlığa ne olacaktı?

Sur Maria'dan çıktık ve şu anda son sürat Sur Rose'ye doğru ilerliyorduk. Maria'dan çıkarken pek devle karşılaşmamıştık. Daha ilerimizde olmalılardı. Hatta bazıları Rose'ye ulaşmış bile olabilirdi.

"Öldürebildiğiniz kadarını öldürün. Onları Sur Rose'ye ulaşamadan durdurmalıyız." dedi önümüzde ilerleyen Kaptan.

Hep bir ağızdan  "Tamam!" diye bağırdık.

Atları biraz daha hızlandırdık. Sonunda karşımıza birkaç tane dev çıkmıştı. Onları burada durdurmalıydık. Sur Rose'ye ulaşırlarsa onları durdurmamız daha da zor olurdu.

"Sağdakiler benim. Sakın onlara elinizi sürmeye kalkmayın!" diye bağırdım yanımdaki takım arkadaşlarıma.

"Olmaz! Orada en az 6 tane var. Hepsiyle baş edemezsin!"  dedi Petra sesini bana duyurmaya çalışarak.

Atımı sağ tarafa yönlendirdim ve devlerin üstüne gitmeye başladım. Yüzümde hafif bir sırıtışla  "Beni hafife alma Petra." diye mırıldandım.

Önümde 8 tane dev vardı. Şimdilik beni fark etmişe benzemiyorlardı. Hepsi de ileri bakıyor ve Sur Rose'ye doğru ilerliyordu.

Kılıçlarımı çıkardım ve atın üstünde ayağa kalktım. Önce 7 metrelik olanları halledecektim. Teçhizatı ateşledim ve en yakınımdaki deve doğru ilerlemeye başladım. Beni fark etmişti. Eliyle beni savurmaya çalıştı ama kancaları sırtına sabitleyip hızlıca bana uzanan elini kestim. Diğer eliyle de aynı şeyi yapmaya çalışınca diğerini de kestim. Ağzından uzak durmaya çalışarak kendimi yukarı çektim ve ensesine indim. Sert bir kılıç darbesiyle ensesini kestim ve devi öldürdüm.

𖣔𖣔

5 tanesini öldürmüştüm bile. Geriye 3 tane 15 metreliklerden kalmıştı. Kancayı birinin ensesine sabitledim ve ona doğru ilerlerken sol tarafta savaşan takım arkadaşlarıma baktım. İlk başta gözüme Kaptan takılmıştı. Çok hızlıydı. Saniyeler içinde hem devin ellerini koparmış hem de ensesini kesmişti. Neden ona 'İnsanlığın En Güçlü Askeri' dediklerini şimdi daha iyi anlıyordum.

Sonra gözüm devin elinden kurtulmaya çalışan birine takıldı. Kim olduğunu tam göremiyordum ama takım arkadaşlarımın savaştığı yere çok yakındı. Takımdan biri olmalıydı. İçimi endişe kapladı. Gözlerimi kısıp daha dikkatli bakmaya başladım. Kumral saçlı bir kızdı. Bu Petra'ydı.

O anda çığlık atmak istedim. Düşünemiyordum, hiçbir şey hissedemiyordum. Annemi yenirken gördüğüm zaman yaşanan şeylerin aynısı oluyordu. Yerimden kıpırdayamıyordum bile. Ona yardım etmek istiyordum ama yapamazdım, çok uzaktaydım.

O sırada yaklaştığım dev elini bana doğru savurdu ve beni yakaladı. İlk önce ne olduğunu fark etmemiştim ama yukarı baktığımda devle karşılaşınca ne olduğunu anlamıştım. Yerimde kıpırdamaya çalıştım ama beni hareket edemeyecek kadar sıkıyordu. Bir kemiğimin kırılma sesini duydum. Ama şu anda acıyı bile hissedemeyecek durumdaydım. Dev gittikçe beni ağzına yaklaştırıyordu. Bu gidişle beni yiyecekti. Bilincim yavaşça kapanmaya başladı. Artık hiçbir şey duymuyordum, acıyı hissetmiyordum. Bir dev tarafından yenerek ölmek acınası bir durumdu ama hiçbir şey yapamazdım. Savaşamazdım.

ʙʀᴜᴛᴀʟ | 𝗹𝗲𝘃𝗶 𝗮𝗰𝗸𝗲𝗿𝗺𝗮𝗻Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin