~2.bölüm~

860 64 14
                                    


Sevgisizliğin ve yalnızlığın en ulu orta yerine doğmuş, doğduğu gün kaderine yazılan adama tâbi olmuştum. Ben Emreyle büyümüştüm ve onunla yaşlanacaktım. Onu İstanbul'larda ellerim titreye titreye aramayacaktım. İstanbul'a bu kadar yabancı bir edayla bakmayacaktım. Onun hayali olan bu şehri her akşam yıkıp yıkıp yeniden inşa etmeyecektim. Ben onun gözünde istanbuldan daha değersiz olmayacaktım. Eğer Emre benden gitmeseydi ben dünya ya böyle kötü bakmayacaktım.

Nitekim bakmamak içinde elimden geleni yapıyor  ve onu sonsuz bir ümitle arıyordum. Gidişine bu kadar çabuk yenilen bir aileye sahip olması çok acıydı. Arkasından okunan mevlütler tüm ölülerin canına değsindi fakat Emrenin canı daha iki kaburgasının arasındaydı. Allah yine rahmet eylesindi fakat önce ölülerin ruhlarına. Emre yaşıyordu. Ailesi ve tüm çevresi inanmasada.

Attığım telefonu ayağa kalktığımda sinirle ittirerek biraz daha uzağa fırlattım. Ardından günlüğü aldım ve Emreyle buluşmak için sabırsızca yerime oturdum. Özenle çözdüğüm düğümler aşağı sarkarken günlüğün kapağına sanki kilit vurmuşlar gibi umutsuzdum. Sanki hiç açamayacakmış gibi. Benim en büyük ihanetim Emre'nin açmama izin vermediği bu günlüğe olacaktı. Fakat onun? Devamını getiremeyeceğim bir noktadaydım.

Günlüğü açtığımda soluk mürekkebin sayfaya dağılışı ve Emrenin yazısı dikkatimi çekmişti. Zaten şu durumda dikkatimi heran herşey çekebilirdi. Baştan sona okumak istemediğim günlükte rastgele bir sayfa çevirdim.
Ellerim yazıların üzerinde gezindi. Yazılar sayfayı kabartmıştı.
.
"Sevgili günlük

Bazen hayatın dönüm noktaları vardır. Elinde sevgi vardır, aile vardır ama içinde hep bir boşluk olur. O boşluğu doldurabilmek için neler yapıyorum neler. Ailemi seviyorum. Sevgilimi seviyorum ama gözlerimi onlardan ayırdığımda boşluğa düşüyorum. Evden işe işten eve gitmekle kendimi sona sürüklüyor gibi hissediyorum. Bazen sevgi yetmiyormuş. Aklımda elde edeceğime çok inandığım işler var. Ama herkesle yada dünyayla çelişen işler. Değişime ihtiyacım var benim. Yazgıyla değişebilmeye, arkamda onun desteğini hissetmeye de çok ihtiyacım var ama onu peşimden sürükleyemem. O çok narin. O çok masum. Haksızlığa gelemez. Acımasız bir sevgiliyi ise hiç haketmez. Dönüşmekten korktuğun kişiyi yazıyorum buraya. Ben yine aynı cümleyle bitireyim bugünkü yazıları. Seni seviyorum Yazgı.

Gözyaşlarım tenime temkinli damlacıklarıyla nüksederken bir yandan Emre'yle empati yapmaya çalıştım. Ben gözlerine kör olmuş gibi bakarken onu anlamaya hiç çalışmamıştım ve oda kendini anlatmaya uğraşmamıştı. Biz birbirimize yabancılık çeken iki sevgiliydik. Biz belkide birbirimize sadece sahip çıkıyorduk. Psikolojik olarak yorulduğu yazılarının özensizliğinden belliydi. O, bu sıkıcı hayattan çok yorulmuştu. Belkide çok haklıydı fakat benim ne günahım vardı. Hayata olan kızgınlığını günah taşı yerine koyduğu sevgilisinden mi çıkarmaya çalışıyordu? O kadar geçiyordu ki hissettiği duyguları gönlüme, ağır geliyordu. O sıkkınlığı o bunalışı ve bir yandan ailesini bir yandan sevgilisini pışpışlayışını tüm ağırlığıyla hissediyordum. Hayallerinden bahsedemeyişi ve bir arkadaşının bile olmayışı düşündükçe gözlerimin önüne kırmızı bir halıdan farksızca serildi. Tüm çıplaklığıyla.

Kimsemin olmayışı ve onu boğarcasına elimde tutmaya çalışmam Emre'yi çok mu sıkmıştı. Bunun hayalleriyle bir alakası yoktu ki. Şeytan mermi gibi dolduruyordu yüreğimi.

Günlüğü yavaşça kapattığımda özlemle bir iç çektim. Bir günde bitirmek istemezdim bu günlüğü. Kelime kelime gidecektim. Bitse bile binlerce kez yeniden başlayacaktım okumaya. Neticesinde Emre yazmıştı. Onunla ancak böyle iletişim kuruyordum.

DilhûnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin