Selamlar. Uzun bir aradan sonra yeni bölüm. Öncelikle bölüme başlamadan önce beğenmeyi unutmayınn.
.Aşk.
Sahi, aşk neydi. Herkesin aşk kavramı farklı olmalıydı. Kimisi para için söndürebiliyordu duygularını. Kimisi de yanmak için uyanık tutuyordu hislerini. Ateşini söndüren rahat rahat soğuyordu da, hislerini uyanık tutan küle dönüyordu. Ben küle dönmüştüm. Benim ateşimin külleri kasıp kavurmuştu dünyayı. Belki ateş içime içime alevlenmişti fakat ardımda kalan çoktan sarmıştı etrafı. Şimdide Devrime sıçramıştı olağanca kıvılcım. O'da yanıyordu cayır cayır.
Aşka inanmıyorum demişti fakat o'da düşmüştü işte bu çukurun içine. Duyulan saf bir sevginin insanı nerelere sürükleyebileceğini üzerimde zaten görmüştük. Sıra Devrimde miydi? Emre'nin ve benim içinde çırpınıp durduğumuz çukurun içindeydi o'da artık. Şimdide Devrimin saf hislerinin nasıl öleceğini mi görecektik. Eninde sonunda çekecekti bunun sancısını.
Emre'nin hayalleri uğruna adanmış bir kadın olarak herşeyi tahmin edebiliyordum...Hislerim bozuk bir yap-boz gibi birbirine geçmişken tek bir safta duruyor olmak çok zordu.
Sayamayacağım kadar çok duygu vardı içimde. Nefret vardı, sinir vardı, kaybolmuşluk vardı... Ve hatta belkide sevgi bile vardı. Fakat aşk dindirmiyordu acılarımı. Ayakta duramayan bedenimi, tutamazdı aşk. Yığılıp kaldığım fayanslardan kendi gücümle kalkmıştım. Beni iten ise her seferinde aşk olmuştu.Bir haftadır sonu gelmeyen bir saklambaçın içinde koşuşturup dururken Devrimle aynı yere saklanmış ve çarpışmıştık tesadüfen. Eskiden de nefret ederdim bu oyundan ve bugünde hala nefret ediyordum.
Biz Emreyle saklambaç bile oynamazdık. Ne ara gelmiştim bu hale de kaçıyorum herkesten.
Şayet korkuyordum aşktan.
Bana bunu yapan Devrime neler yapmazdı. Aşka inanmayan biri nasıl savaşılacağını bilemezdi. Ağlar dururdu benim gibi. Ve ben artık kimseyi ağlatmak istemiyordum.Dudaklarım bedenimde ki zelzelenin tek bir noktaya toplanışı gibi titriyordu. Derinden geldiği belliydi. Yıkıcıydı. Bedenim İstanbul kadar sağlamdı. Olası bir sarsıntı da çöküverirdi. Dudaklarımı birbirine bastırdığımda zelzelenin kalbime inişini hissetmiştim. Önemi yoktu. Devrim kalbimi göremiyordu.
Ağlamamak için bağlıyordum elimi kolumu. Batan güneşin arkama geçmiş olması, rüzgarın suratıma suratıma esiyor olması beni biraz daha mağlup ediyordu. Devrimin umut dolu ve bir o kadarda bilinmezlik sergileyen gözleri suskunluğumu mühürlüyordu. Yanımızdan geçen onlarca insanın arkasında kalmıştık. Donmuştuk. İlk defa çaresiz hissettiğim bakışları beni bir adım geri çekiyordu. Kafamı büründüğüm soğuk ifadeyle Devrimin gözlerine çevirdim.
"Öyle, bu soğuk havada sıcacık bakamazsın Devrim." Dedim.
"Üşüdüğünü böyle farketmemeliydin." Dedi.
"İçi yanan da sensin. Ne kadar soğuk bakarsam bakayım sen yine yandığını iddia edeceksin. Buz gibiyim ben. Bak." Dedi elini önüme doğru uzatırken. Havada rüzgar vardı normaldi. Fakat emin olmak için uzattığı elini es geçip yanağını okşadım. Gözlerine yansıttığım katil ifadesi farkettirmedi tenimdeki şefkati. Pürüzsüz tenine raks eden elimle gözleri kapandı. Köz gibi basmıştım sanki elimi tenine. Canı yanmış gibiydi. Saniyeler içinde elimi geri çektiğimde:
"Üşüyorsun sen. Hava da soğuk değil. Hasta oluyorsun." Dedim. Sesimin aceleciliğine karşı tebessüm karıştı buselerinin üzerine. Buseleri bile gülümsedi ona.
"Öyle olsun." Dedi.
"Çok tutmayayım ben seni. İşin vardır." Dedim ellerimi önümde izin ister gibi bağladığımda. Gözlerine ne yapmaya çalıştığımı anlamak ister gibi bir kısıltı karıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhûn
Teen FictionAvuçlarım yalvarırcasına bakıyor gökyüzüne. Gökyüzü gürlüyor. Yanaklarım kıvrılıyor içim soğuyacak diye. Rüzgar çıkıyor. Yağmur yağıyor sanıyorum ve ellerimi biraz daha açıyorum. Elime düşen sıcaklıkla irkiliyorum. Çekinmiyorum ellerimi geri çe...