8. Bölüm.

675 50 12
                                    

.

Kollarım Emre'nin yaralı vücudunu sahiplenirken kalbim olmadığı kadar kasılıyordu. Her saniye nefes alıp almadığını kontrol ediyordum. Bir yandan kanlı ellerimle gözyaşlarımı silip bir yandan yaşaması için elimden geleni yapıyordum..
"Bu sefer bari gitme Emre! Bana da acı! Lütfen uyan... Lütfen." Zoraki kulağına fısıltıyla ulaşan titrek sesim herşeyi açıklıyordu zaten.Onu o halde görmek bana sen kimsin demesinden daha acıydı. Emre ölürse yıllarımda ölürdü. Yazgı zaten ölmüştü. Emre bari yaşasaydı...

Kafamı vurulan adamları görmek için usulca yan tarafa çevirdim. Tanerin tam üç yerinden vurulduğunu gördüğümde göz yaşlarım kıvrılan yanaklarımın içine dolmaya başladı. Kurşunun bir tanesi benim hatrıma beynini delip geçmişti. Diğer ikisi ise göğsündeydi. Yaşıyor olması imkansızdı fakat ölüsü intikam duygumun alevlenmesi için yeterli çirkinlikteydi.

Emre'ye sıktığı kurşunların onlarcasını indirecektim beynine. Ve bunu yaparken gözümü bile kırpmayacaktım. Bu güne kadar incitmekten korktuğum herkesin öcünü alacaktım.

Gözlerim usulca etrafta gezinmeye başladığında sabırsızlıktan olsa gerek tir tir titriyordu içim. İşleyeceğim ilk cinayet değildi. Nitekim Emre'ye olan sevgimi öldürmekten başka ikinci cinayetim olacaktı. Verdiğim tüm savaşlar Emre içindi. Beni düşmanı bilen sevgilim içindi.

Gözlerim tereddütle bahçeye kaydığında Devrim ve adamlarının tartıştığını gördüm. Adamların yarısı ambulansı bekliyor ve bir diğer yarısıda Devrime hesap veriyordu. Zaman Taneri kurşun yağmuruna tutmam için akıyor gibiydi. Tam sırasıydı. Emre'nin kafasını yavaşça yere bıraktığımda dizlerimden yardım alarak usulca ayağa kalktım. Kanı çekilen ayaklarım adım atmaya bile varmazken sürükleniyormuş gibi hissediyordum. Attığım bir kaç adım sonrasında yerde yatan adamların başucuna geçtim.Tanerin Emre'ye doğrulttuğu silahı avuçlarıma aldığımda sıkıca kavradım. Ardından tetiği gönül rahatlığıyla çekebilmek için yeminler ettim. Bu güne kadar ne kan görmüştüm nede vahşet. Ben ancak kendi cesedimi yeğlerdim görmek için. Bir başkasının bedenine zarar vermezdim. Fakat artık geçti. Ben yeminimi çoktan içmiştim.

Gözlerim bir yandan Devrime gidiyordu korkakça. Lisanım ise hızlı olmayı diliyordu cesurca. Zıtlık vardı beni arada bırakan. Fakat zangır zangır titreyen bedenime inat elim silah tutuyordu işte. Bundan sonrası bebek oyuncağı değilmiydi?

Dikkatimi topladığımda Tanerin tam karşısına geçtim. Tüm kurşunlarım kalbine isabet etmeliydi.
Titreyen elimi kalbini isabet alabilsin diye sabitledim. Kalbimi vuranın kalbini deşeredim. Daralan göğüs kafesime titrek bir nefes çektim. Yanaklarım cesurluğumdan ötürü çoktan başlamıştı kıvrılmaya. Gözlerim iğrenircesine bir kez daha Tanerde gezindiğinde elimi korkmadan tetiğe bastım ve kurşunları özgürlüğe adadım. Ardı kesilmeyen kurşunlar kalbinin tam ortasına yağmaya başlamıştı. Elimi bir saniye olsun tetikten çekmiyordum. Kulaklarımı uğuldatan silah sesi, tetiğe bastığım ilk andan itibaren ilgiyi üzerine çekmiş, bahçede duran adamlar ve Devrimi yanıma gelmeye itmişti. Mermilerim Tanerin kalbini isabet alırken Devrim adamlarını yaptığı el hareketiyle durdurmuştu. Gözümün delicesine döndüğünü ve Tanerinde bunu çokça hakettiğini biliyordu.

Sıktığım kurşunlar boşalan şarjörle birlikte bittiğinde silahı yere fırlattım ve bir yenisini aldım. Namluyu Tanere yeniden doğrulttuğumda Devrim üzerime yürümüş ve beni durdurmak istemişti. Ancak tetiği çekik olan silahı göğsüne dayadığımda yavaşlamıştı.

"Kendine gel! Ne yapıyorsun Yazgı!" Dedi beni ikaz edercesine. Göz yaşlarım sinirle akmaya başladığında silahı Tanere doğrulttuğum.

"Emre'yi öldürdü! Çocukluğumu öldürdü! Hakkı varmıydı buna!" Dedim bağırarak. Nefes nefese kalmıştım saniyeler içinde. Tüm oksijen tükenmiş gibiydi.

DilhûnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin