Yıldızlamayı unutmayınnn. Geri dönüş almak güzell!"Emre'nin sevdiği şeylerden bile çekilmiş hayat. Bundan sonra suflenin adını bile hatırlamam. Asla da yapmam." Dedim gözümü sürme sürme boyayan kara bir pişmanlıkla. Gün güneşi batırırken hayata karşı ettiğim yüz kızartıcı yeni bir yemindi. Yada kendime verdiğim bir söz. Kaçıncıydı. Daha önce sayma gibi bir gayem olmamıştı. Küçücük bir çocukken saymayıda bilemezdim zaten. Sadece hatırlıyordum her ağlayış sebebimi. Yüzüncü olmalıydı. Ne bir dirhem az nede bir dirhem çok çıkardı. Düşündükçe biraz daha garip geldi.
Ben tam yüz kere ağlayarak yemin mi etmiştim. Emin olamadım.
İlk ettiğim yemini bulmaya koyuldu aklım saniyeler sonra. İlki insanların vefasızlığına karşı gösterdiğim çocuk samimiyetine adadığım bir yemindi. "Bir daha asla kimsenin eline bakmayacağım!" Demiştim soğuk merdivenin en ucuna, ucuz bir montla oturmuş ağlayarak. İlk yeminimdi işte. İlk terslenişimdi. İlk ağlayışım değildi fakat ilk yok oluşumun altının çizildiği gündü. Altı yaşında yaptığım en olgun davranıştı. Ettiğim ilk yemini bulmuştum sıra sonuncudaydı. Saniyeler akmaya fırsat bulamadan hemen anımsadım. Gözlerim biraz daha doldu rüzgara karşı. Devrime, "Eğer gitmeseydim bir daha asla kırmazdım kalbini,yemin ederim." Demiştim.Sözde kalan tek yemindi.
Ben Devrimin kalbini, kırıldığım yerlerden binlerce kez kırmıştım. Ve uslanmaz bir haydut gibi de her zaman kıracaktım. Sonra herşeyi unutup bir aptal gibi omzuna yaslanmış af diliyor olacaktım. Öldürmeyen kurşun güçlendirmezdi. Kim uydurmuştu bunu.
"Beğenmediğimi falan düşünme bile. Çok beğendim." Dedi Devrim saniyeler sonra başını, okşadığı saçlarıma yaslarken. Gökyüzü dalga dalga laciverte boyanmıştı. Yıldızlar rüzgarda sallanırcasına kesik kesik ışıklar saçıyordu. Şüphesiz ikimizinde gözleri yıldızlardaydı. Onun tuttuğu bir yıldız ve benim gözlerimin oyalandığı bir yıldız. Omuzlarım silkelendi saniyeler sonra kendi kendine. Devrimin omzunda oluşum pışpışlıyordu sanki bedenimi. Çelik bir duvara yaslanmış gibi hissediyordum. Başım kaç kez duvara yaslanmıştı bilinmezdi fakat hiç şüphesiz parmaklarla sayılırdı. Devrimin omzuysa yaslandığım sayılı olan herşeye bedeldi. Güven hissi kuşatmıştı etrafımı. Omuzlarındaki yükün hafiflemesi mayıştırmıştı sanki bedenimi.
"Kokun nefesimi keser vaziyette. Nefes alamadığımı farketmeden ağlıyorsun." Dediğinde refleksle doğruldum. Kıvrılan dudaklarına riyakarlık yaparcasına ifadesizleşti. Sol elimi kalbinin üzerine götürdüm ceketini iteleyip. Tik ve tak şeklinde kurulmuş çalar saati andırmayan kalbi sanki üç saniyede bir atıyordu.
"Hala bir kalbîn var. Çok şanslısın."Dedim.
"Kalbimi durduran biri var. Şanslıyım." Dedi. Fakat ben sessiz kaldım. Bir cevapta beklemiyordu.
Saniyeler sonra yeniden mayışan vücudumu omzuna yasladım. Saçlarımın kokusunu içine çektiğini hissediyordum."Cennet gibi kokuyor saçların. Çok garip Dereninkiler gibi." Dedi dakikalar sonra kısık bir sesle. Saçlarımın kokusunu içine sanki boğulurcasına çekmeye başladığında suratıma tebessüm yayıldı.
"Dayanabiliyor musun yokluğuna? Çok özlüyor musun kardeşini?" Dedim renksiz, hevessiz ve belkide meraksız bir tonda. Sessizliğini büyük bir kararlılıkla sürdürüyordu. Özlemi o kadar büyüktü ki anlatmaya tenezzül bile etmiyordu. Gözleri kızarmıştı belkide kararan gökyüzüne en tezat şekilde. Ellerim sakallarına ve ardından da kızaran gözlerinin çevresinde gezinmeye başladı mağrur mağrur.
"Özlem köreltir herşeyi, törpüler insanı. İlmek ilmek oya yapar hayata Devrim. Bende özlüyorum herşeyi. Dünü bile özlüyorum. Dünlerim bugünlerimi aratıyor." Dedim gayretle fısıldayarak. Gözlerini bana çevirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhûn
Teen FictionAvuçlarım yalvarırcasına bakıyor gökyüzüne. Gökyüzü gürlüyor. Yanaklarım kıvrılıyor içim soğuyacak diye. Rüzgar çıkıyor. Yağmur yağıyor sanıyorum ve ellerimi biraz daha açıyorum. Elime düşen sıcaklıkla irkiliyorum. Çekinmiyorum ellerimi geri çe...