.
Azrailin önüne duran adamın, Devrimin anlattıklarından sonra kanım öyle bir donmuştu ki bir saattir gidilen yolu gözümü kırpmadan seyrediyordum. Kirpiklerime çöken yorgunluğun üzerine birde ağlamaktan yanan gözlerim eklenmişti bedensel acı eşiğime. Her saniye artıyordu.
Emre'nin geçmişi artık yok olmuştu. Annesi, babası,sevgilisi artık ona en yabancı insanlara dönüşmüştü. Yolda görse çarpıp geçerdi. Azarlardı. Elimden hiçbir şey gelmezdi. Emre'yi kaybetmiştim. Hedefleri uğruna benden vazgeçebilmişti. Bir adama kulun köpeğin olabilirim demişti. Canım yanmıştı. Ben onun için yıllarca çalışabilirdim. Onun için dünyayı ayağa kaldırırdım. Ama o bana, çalışıp büyük işler başaralım demek yerine bir adama hizmetkârlık yapmak istemişti. Canım gerçekten çok yanmıştı.
Kafamı yasladığım yan camdan kaldırdım. Ağlamaktan yorulan ciğerlerim hıçkırıkla sınıyordu bedenimi. Araba yolculuklarından zaten nefret ederdim. Ölüm bir nebze daha hoş gelmişti gözüme. Bazen nefesimi tutmaya çalışıyordum. Ölümün tadı damağıma sinsin istiyordum. Fakat en sonunda yine sıyrılıyordum köşesinden. İçime sanki ölmek istemezmiş gibi nefesler çekiyordum. Bir zaman sonra ciğerlerimi doldurmayan hava:
"Camları açabilir misin?" Dememe sebep olmuştu. Devrim Macaroğlu herhangi bir cevap vermemişti fakat belirli belirsiz kafasını sallamıştı. Ardından camlar yavaşça inmeye başladı. Hava aydınlandı fakat benim dünyam karardı. Kafamı açılan cama doğru çevirdiğimde yüzüme çarpan rüzgarı hafifletmek için gözlerimi kapattım. Rüzgar her ne kadar nefesimi kesse de gocunmadan tek yönde tutuyordum kafamı. Neticesinde zaten nefes alamıyorum. Bukleleri bozulan saçlarım omuzlarıma kadar düşüyordu. Ve esen çetin rüzgarda etrafa saçılıyordu. Gözlerim uzaklara daldığında ellerimde hissettiğim dokuyla gözlerimi hızla Devrime çevirdim. Kelepçeli ellerim ellerinin içerisinde bir avuç toprak gibi büzülmüştü. Gözlerim arabanın direksiyonuna ve ardından da hız sınırına kayınca panikle doğruldum. Neredeyse iki yüzle giden arabanın direksiyonunu bırakmıştı."Ne yapıyorsun! Direksiyonu tut kaza yapacağız!" Dedim endişeyle. Devrim istifini bozmadan kelepçeyi elimden çıkardı. Ardından küçük bir tebessümle ellerini direksiyona koydu.
"Delimisin sen! İki yüzle giden arabada direksiyonu bırakmak nedir!" Dedim sinirle. Kafasını bana doğru çevirdiğinde yanaklarındaki gülümseme yavaşça kayboldu.
"Ölümden korkmadığını sanıyordum." Dedi sade ve düz sesiyle. Kaşlarım çatılmıştı. Bir yandan önüme aldığım ellerimin acısını dindirmeye çalışıyordum. Kelepçe aşındırmıştı bileklerimi.
"Korkmuyorum zaten ama sen bunu ancak direksiyonu bana verdiğinde anlarsın." Dedim uyarıcı sesimle. Yanakları kıvrıldığında gözlerini sorgusuzca gözlerime sabitledi. Ne kadar perişan bir halde olduğumu düşünürcesine derin bakıyordu. İnsanı kendi haline acırtırdı gözleri.
"Eskiden böyle değildin. Şimdi bir kurttan farkın yok." Dedi gözlerini gözlerime sabitleyerek. Suratıma yalancı bir tebessüm yerleştiğinde göz temasını kestim ve kafamı önüme eğdim. Zoruma gitmişçesine gözlerim dolmuştu. Beni tanımayan bir adamın tahminleri çok kuvvetliydi.
"Gitmesin dediklerim zoruna Yazgı." Dedi kısık sesle. Ona istediğini vermeyecektim. Kafamı cesurca kaldırdığımda gözlerimi gözlerine çektim.
"Ben hep aynıydım. Bunu sen bilemezsin." Dedim sert ifademle. Güçlü durmak için verdiğim çabayı anlamışçasına gülümsedi.
"Yalan söyleme. Gözlerin doluyor." Dedi kısık sesle. Gözlerimi hızla gözlerinden ayırdığımda yola sabitledim. Gözlerimle münakaşaya
girmesini istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhûn
Novela JuvenilAvuçlarım yalvarırcasına bakıyor gökyüzüne. Gökyüzü gürlüyor. Yanaklarım kıvrılıyor içim soğuyacak diye. Rüzgar çıkıyor. Yağmur yağıyor sanıyorum ve ellerimi biraz daha açıyorum. Elime düşen sıcaklıkla irkiliyorum. Çekinmiyorum ellerimi geri çe...