7. Bölüm.

735 52 19
                                    

.

Devrimde Emrede kahvaltıdan sonra evden ayrılmıştı. Onların hemen arkasından salona geçmiştim. Yine kendimle baş başa kalmıştım. Siyah deri koltuğun tamda Emre'nin oturduğu yerine oturmuştum. Emre'nin içkisini koyduğu masayı kitaplarla donatmıştım. Saatlerdir evin neredeyse tamamını kaplayan kitaplıklardan, kitaplar topluyordum. Kendime küçük küçük jestler yapmaya çalışıyordum aklımca. Kimsenin yapmadığını yapıyordum kendime. Ruhumu, bedenimi, saçlarımı, gözlerimi, hobilerimi önemsemeye çalışıyordum. Nihayetinde benden başkası da önemseyemezdi zaten beni. Zira bugün ti' ye alınsaydım Emre beni terketmemiş olurdu. Ti'ye alınmayınca önemsenmiyordu da insan. Uzun lafın kısası yaklaşık iki saattir kendimi kitaplarla şımartıyordum. İçerlemeye kesinlikle gerek yok!

Küçük masa deste deste kitaplarla dolduğunda kendimi kitapların tanrısı gibi hissetmiştim. Yaklaşık otuz tane kitap vardı masada. Hepsini de okumak istiyordum. Hayatım bu şekilde sıkıcı gitmeye devam etseydi evin tüm kitaplıkları elimden geçerdi. Ama buna lüzum yoktu. Nihayetinde ben değişmiştim. Büyümüştüm. Eski Yazgı kitap okumaya bayılırdı fakat görmüş geçirmiş bir Yazgı kitap okumaya bayılırmıydı tartışılırdı. Çünkü okuduğu kitaplar zaten onu boşluğa itenlerdendi. Kalbi dayanmazdı.

Masada duran kitapların, en üst katından kalın bir şiir kitap aldım elime. Şiir kitapları sevdiğim aşk romanlarından bile daha yakındı eskiden bana. Şimdi de öyle olacakmıydı bilemiyordum fakat benim sevdiğim sayılı şeylerdendi şiirler.

Hevesle içini açtığım şiir kitabından bir sayfa seçtim. Fakat rastgele değildi. Uğurlu sayım olan dokuzuncu sayfayı işaretlemiştim. Saniyeler sonra şiirin başlığına kaydı gözlerim.

"Gül mezarlığı" Güzel bir başlıktı. En azından okunmaya çokça değerdi. Dilim dudaklarımın üzerine raks ettiğinde yavaşça ıslattım. Ardından okumaya başladım.

'Beyaz bir gül bahçesinin içerisine açmıştın.

Ait olduğun yer orası değildi.

Kırmızı bir gülün beyazları kirleteceği söylenirdi.

Kırmızılar kana bular derlerdi sevgilim.

Suçlama kendini.

Senin suçun değildi.

Seni beyaz güllerin arasına bırakan bendim.

Kırmızı bir gülün lanetine kapılacağımı hiç düşünemedim.

Bana ağır geldin sevgilim.

Bende onlardandım.

Kırmızının bulaşmasından korkulan beyaz bir gül.

Seni öldürmek zorunda kaldım.

Ait olduğun yere bıraktım solan bedenini.

Kırmızı bir gül mezarlığının önüne.

Sonra ağlamaya kalktım.

Gözyaşlarım toprağına nüksettiğinde mezarlıktan sesler geldi.

Kırmızı gül mezarlığı senin için ayağa kalktı.

Zorundaydım.

Önce öldürmeye, sonra gömüp gitmeye.

Belkide seni unutmaya...'

Gözlerimi dolduran mısraların altında kalmış, kitabı kapatmaya yeltenmiştim. Zira devam etmem için önce aklıma eskilerin gelmemesi gerekirdi. Elim ne kadar sayfaların arasında kalsa da okuduğum cümleler gözümü karartacak kadar titretmişti kalbimi.

DilhûnHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin