.
Yemek faslı iyisiyle ve de kötüyle bitmiş, kadehler şerefsiz biri tarafından şerefe diyerek kaldırılmıştı. Ardından ise kahkahalar atılmıştı. Tarantulanın arada bahsettiği ve aklımın ermeyeceğini düşündüğü konular içimi soğutmuştu. Vurdumduymazlığı eskiye sürüklemişti ruhumu. Zamanında da insanlar zaten aklımın ermeyeceğini düşünerek karartmıştı hayatımı.Yarım akıllarıyla başımı okşayıp bak kızım diyerek başlamışlardı öğütlere.' Bak kızım sen sen ol delikanlılarla çok takılma, kır dizini otur evinde. Görüyoruz sonra haberlerde öldürüp öldürüp atıyorlar...' diyerek başlıyorlardı on yaşında elinde bebeklerle evcilik oynayan çocuğun başında. Ölümden bahsediyorlardı. Katledilirsin diyorlardı başım boş olduğu için. Düşünüyorlardı ya beni. Akıllı olmazsam katledileceğimi söyleyerek düşünüyorlardı hemde.
Şimdide Tarantula yapıyordu aynısını ve Devrime göğsünü kabartarak insanların ayağını nasıl kaydırdığını anlatıyordu. Oldukça şifreli anlatmaya çalışıyordu fakat ben kulağıma fısıldanırcasına hakimdim olaya. Tarantula gerçekten tehlikeliydi fakat Devrime bakarken neden öyle durmuyordu şaşıyordum. Arada lafa atılmaktan başka birşeyde yapmıyordum zaten.Dakikalar sonra Tarantulanın önderliğinde kalkmıştık masadan. Siyahi kadın yanımıza geldiğinde ve bizi salona götürmek için önümüze geçtiğinde yavaş adımlarla ilerlemeye başladık. Salonun büyük kapısını iki eliyle açtığında ürkek adımlarımı sayaraktan atmaya başladım. Devrim onun arkadaşıydı fakat benim gözümde düşmandı. Adımlarımı kararında atmak en iyisiydi.
Karşımızda duran koltuklara oturduğumuzda gözlerim doğrudan gezinmeye başlamıştı büyük salonda. Üç oda ve belkide oturduğum dairenin hepsini içine alabilecek kapasiteye sahipti. Yanından geçtiğim, kapısı aralık odaların hiçbirine benzemediği gibi verdiği havada insanı adeta müzede gibi hissettiriyordu.
Duvarlara hakim olan karmaşıklığın aralarına altın halklarla süslemeler yapılmıştı. Onların üzerinde ise boyutlarına göre özenle asılmış Yunan mitolojisine ait tablolar vardı. Kahverenginin, altın tonlarının, araya kaçan mavi ve kırmızı renklerinin cazibeliği apayrıydı. Kendimi Devrimin çok beğendiğim tablolarına ihanet ediyormuş gibi hissediyordum Tarantulanın tablolarına ağzım açık bakarken. Fakat bu tabloları Tarantulanın evinden başka bir yerde de göremezdim. Gözlerimi ayrıntıyla incelediğim tablolardan ayırdığımda odanın içine çevirdim. Mermerlerin üzerindeki halılar çekmişti dikkatimi. Yerlerde eskiden kaldığını hissettiren halılar vardı. Hepsi de durdukları köşenin simgesi gibiydi.
Odada toplamında üç koltuk takımı vardı. Bizim bulunduğumuz koltuklar diğer iki takımdan ayrı olarak büyük ve konforlu duruyordu. Ve yeni fark etmiştim ki bizim oturduğumuz yerin ortamı daha farklıydı. Salonu üçe ayırmış olmam bilinç altımın benden habersiz yaptığı gözleme dayanıyordu. Çünkü salon gerçekten üç ayrı yerden oluşuyordu. Salonun girişinde Yunan mitolojisi, Zeus heykelleri konuşturulmuş fakat bizim bulunduğumuz bölüm oldukça ciddi, sade ve karanlıktı. Eskiyi asla yansıtmıyordu. Devrim Tarantulanın özel konuğu olduğu için sanırım buraya oturmuştuk.
Gözlerim dakikalardır evin ayrıntılarında gizlenmiş simgelerin üzerinde gezinirken içeri sızmaya çalışan ışığa kaydı gözlerim. İstemsizce ışığı aramaya koyulduğumda odağımı topladım ve kafamı çaktırmadan biraz arkaya doğru uzattım. Sanırım bulmuştum. Odanın sonuna doğru uzanan duvarın yerini boydan boya camlar kaplıyordu. Nitekim camlar biraz gerideydi ve ilk bakışta görememiştim. Şaşkınlığım katlanırken içimden yok artıklar çekmeye başlamıştım. Çünkü gerçektende yok artıktı. Gözüme takılan yeni bir ayrıntıya bakmaya başladım saniyeler sonra. Cam duvarın önünde duran kocaman bir içki masası ve sayamayacağım kadarda içki vardı. Bunların hepsi bizim için miydi? O kadarda özel olamazdık. Nitekim ben toplumun silik kahramanıydım. Kendini yaşaması için kandırıp duran siyah pelerinli soluk yüzlü ve teni soluklaştıkça gözlerinin rengi ortaya çıkan bir kahramandım. Devrimle renk kazanmıştım. Pelerinimin rengi kırmızıya ancak Devrimle dönmüştü. Ve onun sayesinde belkide özel insan kategorisine girmiştim gereksizce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhûn
Genç KurguAvuçlarım yalvarırcasına bakıyor gökyüzüne. Gökyüzü gürlüyor. Yanaklarım kıvrılıyor içim soğuyacak diye. Rüzgar çıkıyor. Yağmur yağıyor sanıyorum ve ellerimi biraz daha açıyorum. Elime düşen sıcaklıkla irkiliyorum. Çekinmiyorum ellerimi geri çe...