~
.
"Anlat Yazgı. Anlatta ölmeyeyim. Kimdin sen?Tanıdık gelen gözlerin kime aitti. Yalvarıyorum sana. N'olur anlat." Dedi fersiz bir sesle Emre. Akan gözyaşlarımın kapının gizlendiğim kısmından dışarı çıkmasını istemiyordum. Konuşmak için önce gözyaşlarımı silmem lazımdı. Birkez daha sildim gözyaşlarımı. Aynı kelimeleri daha farklı bir edayla beni soğuk bir odaya çektiğinde ve kolumdan tutup savurduğunda da sarf etmişti. Kimsin sen! Ne saçmalıyorsun! Demişti bağırarak. Fakat şimdi sesinde çaresizlik vardı. Yalvarıyordu önümde diz çökmek istercesine. Fakat geçmişti. Ben o köprüye çoktan gitmiştim. Çoktan atlamıştım, çoktan ölmüştüm. Kitabın okumak istemediğim mısralarıyla çoktan gelmiştim karşı karşıya.
Emre'nin güçlükle verdiği nefesle odak noktamı yeniden toparladım.
"O akşam yanıma gelirken hangi masaldan koptun. Aklımı! Duygularımı yerle bir ettin sen Yazgı! O akşam neden beni sakın hatırlama dedin! Hala gözlerime baka baka toparlamaya çalışıyorsunuz. Devrimde sende ne yapmaya çalışıyorsunuz Yazgı! Ben Devrime kardeşim gibi bakardım! Beni Barandan ayırmadı. Eğer tabi eskiden beri arkadaşsak. Çünkü hatırlamıyorum ya! Araba sürmeyi bile becerememişim ve kaza yapmışım ya!Uçurumdan aşağı düşmüşüm ve ağır yaralanmışım ya!" Dediğinde soluklandı.
"Sözde!" Dedi. "Beni bunlarla mı avuttu yoksa! Benim geçmişimi ne yaptı! Sana, bana-" Dediği sırada lafını tamamlamaması için ağzına köz basarcasına susturdum.
"Ne sanası ne banası ya. Ağzından çıkanları kulağın duysun! Ne ima ediyorsun sen! Beni nasıl eski sende aramaya çalışırsın! Ben eskiden herkestim!" Dedim sinirle. O kadar sert ve kararlı çıkmıştı ki sesim ben bile inanabilirdim iki yabancı olduğumuza. "Hem, geçmişindeyim desem, sevgilindim desem ne değişecek Emre." Dedim sesim desibel desibel sona doğru kısılırken.
"Ne yapacaksın? Önümde eğilip af mı dileyeceksin Emre!!" Yutkundu. Ve bir daha yutkundu. Gözleri yeniden doldu.
"Önüne sererdim herkesi.
Bana masal anlatan herkesin canını alırdım!" Dedi gözünü kırpmadan sert sesiyle. Söyledikleri karşısında beynime kan sıçramışçasına konuşamadım bir müddet. Devrimden başlardım öldürmeye diyordu ne demek istediğini net bir şekilde vurgulamak isterken.
Ona dünyanın en güzel masalını anlatıyordu Devrim. Emre gözlerini açtığı ilk vakit Devrim vardı karşısında zaten. Devrimi tanımasam bile anlardım Emre'nin bakışlarından Devrimi isabet aldığını. Bunları duymaya bile tahammülüm yoktu. Emre'nin gözünün karalığı sarmıştı kalbimi. Kalbimi karartmıştı bir anda. Saniyeler sonra kendime gelmeye çalıştım."Maalesef Emre. Maalesef kimseyi öldüremeyeceksin. Benim yüzümden sana yıllarını vermiş bir adamı sorgulama. Şüpheye kapılman bile büyük bir ihanet!" Dedim titreyen sesimle.
"Beni şüpheye düşürenlerin ihaneti hangi kuyuya atılıyor!? Bana yazık değil mi kimsem yok benim!" Dedi gına gelmiş ifadesiyle. Zorlukla açılan göz kapaklarım kapalı kaldı bir müddet.
"Herşeyi sen seçtin!" Dedim işaret parmağımla suçlu bedenini hedef alırken.
"İnan ki seçemediğim şeylerde vardır. Hatırlamıyorum ama vardır." Dedi ağlamaklı bir tonda.
"Gözlerini de seçemiyorum. Sen benim neyimdin de gözlerini çıkartmaya çalışıyorum biryerlerden." Dedi. Konuyu evirip çevirip gözlerime çekiyordu. Ne vardı gözlerimde. Devrimin beni bu kadar ikaz edeceği boş gözlerimde göremediğim, Emre'ye bir daha öyle bakamazsın dediği gözlerimde ne vardı.
"Sen sevgilinin gözlerini aklında tut! Benim gözlerim yer etmesin hafızanda! Dikkat et! Sevgilin var senin! Seni çok seven ve seninde onun için öldüğün bir sevgilin var!" Dedim gözlerine ölmek ister gibi bakarken. Soğuk bakıyordum ya benim için ölüm bu olabilirdi. O da ilk defa soğuk baktığı gün öldürmüştü beni. Bende onu öldürüyordum belki. Suratını dediklerimden nefret edercesine buruşturdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dilhûn
Teen FictionAvuçlarım yalvarırcasına bakıyor gökyüzüne. Gökyüzü gürlüyor. Yanaklarım kıvrılıyor içim soğuyacak diye. Rüzgar çıkıyor. Yağmur yağıyor sanıyorum ve ellerimi biraz daha açıyorum. Elime düşen sıcaklıkla irkiliyorum. Çekinmiyorum ellerimi geri çe...