24.Bölüm🔮

86 15 0
                                    

Elimi Antares'in omzuna attım. Çayırda oturuyorduk. Birazdan Bayan Jessica da bize katılacaktı. Annemi de getireceğinden şüpheleniyordum. Belki Bayan Natalie de gelirdi. Luna ve Marcus çiçek toplamak için aşağıya gitmişlerdi. Biz tepedeydik. Başımı Antares'in omzuna yasladım. Kulağıma uzaktan gelen konuşma sesleri dolduğunda gülümsedim. Tahminim doğru çıkacaktı galiba. Çok geçmeden annem, Bayan Jessica ve Bayan Natalie yanımıza geldiler. Tam karşımızdaki ağacın dibine oturdular.
"Merhaba gençler. Nasılsınız?" Dedi annem samimi bir şekilde. Ona bakıp gülümsedim.
"İyiyiz anne. Luna ve Marcus çiçek toplamaya gittiler." Dedim. Bayan Natalie gülümsedi.
"Zambaklara bayılırım. Marcus bebekken odasının her yerine zambaklar yerleştirmiştim."
Demek ki Marcus bu yüzden zambakları çok seviyordu. O anda Luna ve Marcus ellerinde zambaklarla geldiler. Annelere zambak uzattılar. Bana uzatılanı saçlarımın arasına koydum.
"Hadi nasıl evlenme teklifi aldığımızı anlatalım." Dedi Bayan Jessica. Antares oturduğu yerde kıpırdandı. Ona göz ucuyla bakıp sırıttım.
"Ben başlıyorum. Alfred çok romantikti. Hoşuma gider diye gidip birinden sihirbazlık öğrenmiş. Basit bir numarayla yüzüğü boş bir şapkadan çıkartmıştı. Hemen kabul ettim tabi. Bu kadar büyüden nefret eden biri sırf ben mutlu olayım diye sihirbazlık öğrenmişti." Dedi Bayan Jessica hayranlıkla. Gülümsedim. Anlatma sırası yanında oturan Bayan Natalie'nindi. İçini çekti.
"Patrick ile aynı okula gidiyorduk. Farklı sınıflardaydık ama. O, Stefan ve Alan benden bir yaş büyüklerdi. Stefan'dan benimle ilgili bilgi alıp duruyormuş. Benim haberim yoktu. Bir gün asama büyü yapmış. Benden bağımsız havada süzülüyordu. Ben de takip ettim tabi. Çiçeklerle dolu bir çayırda durdu asam." Etrafa bakıp gülümsedi.
"Bu çayırdı. Asamın yanına gidip elime aldım. Bir yandan da merakla etrafa bakıyordum. Patrick bir ağacın arkasından çıktı. Oldukça güzel giyinmişti. Yanında bir zambak uçuyordu. Zambağı büyüyle elimin üzerine bıraktı. Zambak elimin üzerinde ilerledi ve yüzük parmağıma dolandı. En sonunda da yüzüğe dönüştü. Patrick bana o kadar aşıkmış ki önce sevgililik teklif ederse sonra ondan bıkıp ayrılırım diye çok korkmuş. Direkt evlenme teklifi etmişti. Ben de birbirimizi tanımıyoruz demiştim. Bana benim hakkımda neredeyse benim bile unuttuğum şeyleri anlattı. Hayran kalmıştım. Beni benden çok tanıyor gibiydi. Teklifini kabul etmiştim."
Marcus büyülenmiş gibi dinliyordu. Ben de etkilenmiştim. Sıra anneme gelince bakışlar ona döndü. Annem gülümsedi.
"Alan ile bir düelloda karşılaşmıştık. Aynı mahallede oturuyormuşuz. Ben gençken pek dışarı çıkmazdım. O yüzden karşılaşmamışız. Düelloda eşleşmiştik. Beni izlemekten her seferde yenilmişti." Hafifçe güldü.
"Gecenin sonunda sevgililik teklifi etti. Esmer, dikkat çeken biriydi. Bir şans vermek adına kabul ettim. Kısa süre içinde aşık olduk. Evlenme teklifini yıldızlı bir gecede etmişti. İkimiz de yıldızları izlemeyi severdik. Daha önce hiç bilmediğim bir büyü yapmıştı. Etrafımızı uzaya çevirmişti. Sanki uzayda duruyorduk. Nasıl bir büyü kullandığını hâlâ bilmiyorum. Oldukça romantik cümleler kurmuştu. Teklifini hemen kabul ettim. Zaten sonra kızlarımıza ay ve yıldız ismi koyduk."
Dalmıştım. Antares beni dürttü. Ona baktığımda dudağı yukarı kıvrıldı.
"Babalarımız epey romantikmiş." Dedi Marcus. Başımı salladım. Etkileyici tekliflerdi. Bakalım biz nasıl teklifler alacaktık? Bizimkiler de etkileyici olacak mıydı acaba? Annelerimizin getirdiği tatlılardan yedik. Hava ılıktı. Sıcak bir rüzgar saçlarımı havalandırıyordu. Etrafta büyülerle ilgili bir konuşma vardı. Başımı Antares'in omzuna yaslayıp elini tuttum. Parfümünün kokusu burnuma geliyordu. Gözlerimi kapatıp kokusunu içime çektim. Çok güzel kokuyordu. Bana aşkın kokusu nasıl olur diye sorsalar herhalde bu kokunun tanımını yapardım.

Akşamüzerine doğru çayırdan ayrılıp evlere döndük. Bu kadar kısa süre içinde bayan Natalie ve Bay Patrick'i seveceğimi düşünmezdim. O kadar kötü görünmelerinin sebebi sanırım kara büyüymüş. Babam ve Antares içlerindeki kara büyüleri yok etmeye çalıştılar. Tabi pek başarılı olamadılar. Bayan Natalie'ye çocukluğundan beri kara büyü veriliyordu sonuçta. Bayan Jessica hepsini yok etmeyi başardı. Ayrıca babamın ona ettiği iş teklifini de kabul etti. Birlikte kara büyücü yakalayacaklar. Hatta Bayan Natalie ve Bay Patrick te biraz daha iyileşince onlara katılmaya karar verdiler. Başka ailelerin parçalanmasını istemiyorlarmış. Babamın onlara bakarken gözlerinde gördüğüm gurur beni gülümsetti. Kitabımı okurken aklımdan bunlar geçiyordu. Kitap bitince kitaplığa koydum. Kendimi iyi hissediyordum. En önemlisi de mutluydum. Her şey yoluna girmişti. Sevdiğimiz herkes yanımızdaydı. Yanlış anlaşılmalar bitmişti. Luna'yı, Marcus'u, Marcus'un ailesini affetmiştim. Affetmek kalbimin huzurla dolmasını sağlamıştı. Kapı açılınca oraya döndüm. Luna asık bir suratla bana bakıyordu. Elinde telefonu vardı.
"Marcus telefonunu kapatmış. Haber vermeden böyle bir şey yapmazdı."
Gülümsedim.
"Şarjı bitmiştir. Hemen kötü düşünme. Unutmuştur bittiğini. Akşam arar."
Yanıma oturdu.
"Antares'in telefonu açık mı?" Dediğinde telefonumu kontrol ettim. Herhangi bir arama ya da mesaj yoktu.
"Boşver. Bu kadar sıkmayalım. Bu sefer de bizden bıkabilirler. Aileleriyle vakit geçiriyorlardır. Biz de vakit geçirebiliriz."
Luna gülümsedi.
"Babam az önce geldi. Hadi, yanına gidelim."
Babamın yanına gittik. Salonda oturmuş büyücüler dünyasıyla ilgili haberleri okuyordu. Geldiğimizi fark edince başını gazeteden kaldırıp bize baktı.
"Gökyüzündeki incilerim nasılsınız?" Dediğinde her zaman olduğu gibi hep bir ağızdan iyiyiz baba sen nasılsın dedik. Bu, çocukluğumuzdan kalan bir alışkanlıktı. Babam ne zaman bu soruyu sorsa hep birlikte cevap verirdik. Aklıma babamın ettiği evlilik teklifi gelince ona baktım.
"Baba anneme evlililik teklifi ederken etrafın uzay gibi görünmesini sağlayan bir büyü yapmışsın. Hangi büyüydü o?"
Babamın dudağı yukarı kıvrıldı. Gazeteyi katlayıp koltuğa koydu.
"Hayatımda en çok heyecanlandığım gündü. O büyünün sözleri öyle karışıktı ki herhangi bir sözcüğü yanlış söyleyeceğim ve her şeyi mahvedeceğim diye çok korkmuştum. Şansım yaver gitti ve başardım. Sözleri şöyleydi sanırım: Septompra felixus porgantina astro."
Yarısını unutmuştum bile. Ne kadar da zor bir büyü adıydı. Babamın karıştırmamış olması mucizeydi resmen. Ben babama hayran hayran bakarken Luna adını ezberledim diye fısıldadı. Sanırım bununla ilgili bir planı vardı.
"Sözler çok karışıkmış. Uzay oluşturması çok güzel ama. Keşke ben de görebilseydim." Dedim hayranlıkla. Babam hemen asasını çıkartıp büyüyü yaptı. Gördüğüm manzara eşsizdi. Başımı normalde tavan olması gereken yere kaldırdım. Binlerce yıldız vardı. Sanki elimi uzatsam az ilerdeki gezegenleri tutabilecektim.
"Bak, Orion Takım Yıldızı. Bu da Alnilam Yıldızı." Dedi babam bir grup yıldızı gösterirken. Alnilam Yıldızı'na bakıp gülümsedim. Luna da aya bakıp gülümsüyordu. Kendimi evimde gibi hissetmiştim. Odaya annem girince o da hayranlıkla etrafına bakmaya başladı. Bir süre sessizce etrafı izledik. Daha sonra büyünün etkisi geçti ve etraf yine evimiz oldu. Kendimi koltuğa bıraktım.
"Harikaydı. Hayatımda şahit olduğum en güzel büyü bu."
Babam gülümsedi.
"Bulabilmek için dört ciltli kitap okumuştum. Anneniz için değerdi tabi ki." Dedi anneme sevgiyle bakıp. Annem ona bakıp gülümsedi. Aralarındaki aşk çok uzaktan bile belli oluyordu. Tıpkı Luna ile Marcus'un ve benimle Antares'in aşkı gibi.

Gece televizyon seyrederken benim ve Luna'nın telefonu çalmaya başladı. Ekrana baktığımda Antares'in aradığını gördüm. Luna da Marcus arıyor deyip odaya doğru ilerlemeye başladı. Telefonu açtım.
"Alnilam Luna ile birlikte çayıra gelin. Marcus ile sizi bekliyoruz."
"Neden?"
"Özledik. Hadi, çabuk olun."
Telefonu kapattım. Luna da yanıma geldi hemen. Üzerimize bir şeyler alıp dışarı çıktık. Çayıra varana dek konuşmadık. Her zamanki yere vardığımızda Antares ve Marcus'u göremedim. Neredeydi bunlar? Arkamda kuvvetli bir rüzgar hissedince arkama döndüm. Antares ve Marcus süpürgelerin üzerinde duruyorlardı.
"Uçmaya hazır mısınız?" Dedi Antares neşeyle. Güldüm. İyi ki pantolon giymiştim. Antares yanıma gelip süpürgeyi binebileceğim kadar aşağıya indirdi. Arkasına binip beline sarıldım. Luna da Marcus'un arkasına bindi. Havada uçarken o kadar güzel hissediyordum ki. İçimden gelen kollarımı iki yana açma isteğine güçlükle karşı koydum. Hava karanlık olduğu için nerede olduğumu anlayamıyordum. Bir ara fazla ışık olan bir yerden geçtik. Daha sonra ışıklar azaldı. Bir süre sonra Antares yumuşak bir iniş yaptı. Etrafıma bakıp nerede olduğumuzu anlamaya çalıştım. Luna ve Marcus yoktu. Antares asasını çıkartıp çimenlerin üzerinde parlak yıldızlar oluşturmaya başladı. Biraz ilerde de yerde aylar vardı. Ağaçların yanında duran Luna'nın silüetini görebiliyordum. Marcus asasıyla büyü yapıyordu. Antares yıldız oluşturmayı bitirince asasını yuvarlak biçiminde hareket ettirdi. Beni çember gibi saran bir yıldız geçidi oluştu. Alnilam Yıldızı'nı ve Antares Yıldızı'nı görebiliyordum.
"Çok güzel." Dedim hayranlıkla. Antares gülümsedi. Yeniden asasını hareket ettirdiğinde tam karşımda ben ve o belirdik. İlk karşılaşmamız, birlikte şekerleme dükkanında oturmamız, çarşıda bana sevgilim ol dediği anlar, dans edişlerimiz... Öyle güzeldi ki. Yanıma gelip önümde diz çöktüğünü o konuşana dek fark etmedim.
"Benim en mutlu anlarım seninle geçti Alnilam. Seninle çocukluk acımı unutabildim. Seninle tekrar renkli giyinmeye başladım. Seninle kabuslarım geçip yerini güzel rüyalara bıraktı. Seninle tamamlandım. Sen; benim gökyüzümdeki en parlak yıldız, benimle evlenir misin?"
Her cümlesiyle hızlanan kalbim son cümlesiyle durmuştu sanki. Bana evlenme teklifi mi etmişti? Evet, etmişti. Derin bir nefes alıp heyecanımı yatıştırmaya çalıştım.
"Antares... Hiç beklemiyordum. O kadar heyecanlıyım ki sanki okulda bütün sınıfın önünde şiir okuyacağım yine."
Güldü. Ben de biraz güldüm. Onun hizasına gelecek şekilde diz çöktüm. Gri gözlerine baktım. Kirpiklerinin gölgesi gözlerine vuruyordu. İçimi sevgi kapladı. Çenemi ellerime yasladım.
"Sana nasıl hayır diyebilirim ki? Sen gelince kalbimde daha önce hiç yeşermemiş duygular çiçek açtı. Senden önce yörüngesini kaybetmiş bir gezegendim. Sen gelince mutluluğu buldum. Evet, seninle evlenirim. Hem de seve seve."
Cevabımdan sonra bana sarılıp etrafında döndürdü. Yere bastığımda sağ elimi elinin içine alıp bir şeyler fısıldadı. Elini geri çektiğinde parmağımda sürekli renk değiştiren çiçek şeklinde bir yüzük vardı.
"İnci çiçeği. Mutluluğu simgeler. Adının anlamı geçici mutluluk ama bizim mutluluğumuz kalıcı olacak." Dedi ve elimi öptü. Bu kadar ince şeyler düşünmesi kalbimi ısıtıyordu.
"Ah Antares, seni çok seviyorum." Dediğimde gülümsedi.
"Ben de seni minik yıldızım."
Luna gelip parmağındaki zambak şeklinde yüzüğü gösterdi. Marcus da ona evlenme teklifi etmişti. Bu demek oluyordu ki yakında çifte düğün vardı. Süpürgelerle eve dönerken inci çiçeği yüzüğüme bakıp gülümsedim. İnci çiçeği mutluluk getirmeye başlamıştı. Hem Luna hem de ben yakında evleniyorduk.

Gökyüzündeki İncilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin