Chan kolunu camın kenarına, başını eline yaslamış bir şekilde ön koltukta telefonuyla ilgilenen sevgilisini izlerken açılan arka kapıyla gözlerini omdan çekmiş, arabaya yerleşen arkadaşına arkasına dönerek bakmıştı.
Seungmin hafif bir gülümsemeyle el sallarken, Jeongin de telefonunu bırakmıştı. "Hoş geldin, diğerleri çoktan havaalanına ulaşmış." dedi Jeongin sevgilisine dönerek.
"Bizi beklemeden binmelerini söyleseydin."
"Öyle yaptım beybi." Chan küçüğüne gülmüş, arabayı çalıştırmıştı.
"Uyuyor musun hala Seungmin?"
"Sabaha kadar ilham bekledim ama gelmedi." dedi Seungmin başını cama yaslarken. "Hızlıca uçağa binmek ve uyumak istiyorum."
"Uyursun, uyursun." dedi Chan hafif bir imayla ama arkadaşı bunu anlamayacak kadar uyku sersemiydi.
Seungmin iç çekmiş, yaklaşık altı aydır boş olan yüzük parmağından dolayı elinin gözüne boş gelmesini istemediğinden dolayı işaret parmağına taktığı yüzükle oynamaya başlamıştı.
"Jeongin."
"Efendim?"
"Minho hala kulüpte mi kalıyor?"
"Hm, kaç kere söyledim benim evime geçmesini ama kabul etmedi." Seungmin onaylamış, ellerini kenetleyerek gözlerini kapatmıştı.
Altı ay önce boşandığı eşini hem merak ediyor hem de özlüyordu.
"Ev bakıyordu en son." dedi Jeongin kısa bit sessizliğin ardından. "Ne oldu sonra, bilmiyorum. Anlatmadı. Son günlerde ruhu çekilmiş gibi. Durmadan ringe çıkıp çocuklarla antrenman yapıyor ya da yer altına iniyor."
"Hala o leş gibi yere gidiyor mu? Hiç akıllanmıyor." dedi Seungmin sitemle. "Annesi söylese hemen gitmekten vazgeçerdi."
"Seungmin, aylar geçti."
"Senelerce o kadını çektim. Söylenmeye hakkım olduğunu düşünüyorum." dedi Seungmin arkadaşına doğru. Sinirli, kızgın, kırgın ve özlem doluydu. Hepsini aynı adama karşı hissediyor olması da işin içinden çıkılmaz hale gelen noktaydı zaten.
"İkiniz de acı çekiyorsunuz." dedi Jeongin üzgün bir sesle. Gittikleri tatilde ikisi birbirinden uzak dururken nasıl sevgilisiyle vakit geçireceğini bilmiyordu. İçi hiç rahat değildi zaten.
Ufak bir ihtimal olan barışma seksi tarzında büyülü bir anın onları barıştıracağına dair pamuk ipliğine bağlı ümitleri vardı sadece.
"Jeongin, benim adıma üzülüp durmaktan vazgeç. Tatile gidiyoruz, mümkünse Minho konusu kapansın ve diz ikiniz hangi saat aralığında sevişeceğinizi belirleyen bir takıp yetişkin sohbetlerine girin."
Chan gülerken Jeongin göz devirdi. "Onu çoktan konuştuk."
"Jeongin."
"Ne? Gizlimiz saklımız mı var? Seungmin'in evinde bile seviştik."
"Eğw, iğrençti bu arada."
"En azından kirlettiğimiz çarşafları makineye atmıştık." dedi Chan da. Seungmin, iki sıra dışı arkadaşına gülerek yolu izlemeye başladı.
"Sevişmediğiniz yer kaldı mı?"
"Ofis, kulüp, yer altı, senin evin, kendi evimizin her bir odası... Sanırım kalmadı. Ah, arabayı unuttum." Jeongin eğlenerek sayarken Chan gülüyor, Seungmin ise yüzünü buruşturuyordu. "Bu kadar azgın olmak yormuyor mu?"
"Var bir yorgu-"
"Jeongin!" Seungmin hafif bir çığlıkla arkadaşını sustururken üçü de kahkaha atmıştı. Chan sinyal vererek yolu değiştirirken, Seungmin saate baktı.
"Ucu ucuna yetişeceğiz Chan, hızlı sürsene."
"Arabaların üstünden mi geçeyim, ne yapayım? Gidiyoruz işte. Olmadı sonraki uçağa bineriz."
"Sen ödersin."
"Zaten ben ödedim."
"Hyundai CEO'su olmak boru mu, tabii ki sen ödeyeceksin." Yine üçü gülerken Seungmin hissettiği hafif serinlikle çantasındaki hırkayı aldı.
Minho'dan kalan birkaç parça kıyafetten biriydi.
Hırkaya sarılmış, şapkasını başına geçirerek cama yaslanmıştı yine. Jeongin ve Chan kendi aralarında şakalaşırlarken onları dinlememeyi tercih etmişti.
Yaklaşık on dakika süren yolculuğun ardından üçü arabadan inmişti. Hyunjin'in arabasının yakınlarına arabayı park ettikleri için nerede olduklarını sorma gereği duymadan el çantalarını almış, havaalanına girmişlerdi.
Bilet kontrolü ve bagaj işlemlerinden sonra, valizleri küçük bagaj sayıldığından oyalanmamış, kalkmasına birkaç dakika olan uçağın kapısı kapanmadan içeri girmişlerdi.
Bilet numarasına göre ilerlediklerinde Seungmin başta arkadaşlarını takip etmiş, koltuğunu bulmak için başını kaldırdığında olan olmuştu.
Minho'yla göz göze geldiklerinde avucundaki kağıt parçasını sıkarak gözlerini ona oyun çeviren arkadaşlarına çevirmek istese de yapamamıştı. Altı aydır görmekten kaçındığı hatta fotoğraflarını bile telefonunda gizlediği, silmeye kıyamamıştı, eski eşini görünce donup kalmıştı.
Yanmaya başlayan gözlerini yukarıya çevirmiş, göz devirir gibi bir hareket yaparak bagajını üst bölmeye yerleştirerek kapağı kapatmıştı.
Nereye oturduğunu görmek için biletindeki numarayı kontrol etme gereği bile duymadı, çünkü arkadaşlarının onu Minho'yla oturtacağını biliyordu.
"Lütfen yerlerinize geçin." diye uyarı yapan hostesi onaylamış, Hyunjin, Felix ve Minho'nun önünden geçerek camın kenarına oturmuştu.
"Sizinle daha sonra hesaplaşacağız." diye mırıldandı kemerini bağlarken.
Hostes rutin uyarıları yaparken Seungmin cama doğru dönmüş, klima açık olduğundan serin olan uçakta hırka giydiğine şükretmişti ki uzun sürmedi bu şükrü.
Minho, elbette kendi hırkasını tanımıştı.
Yine de genci rahatsız etmemek için tek kelime etmemiş, başını önüne çevirerek karlısındaki ekrana yansıması düşen güzelini izlemeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hanımeli ° 2min °
FanfictionSeungmin, artık dayanamadığı psikolojik baskılar sonucu eşiyle boşansa da her fırsatta Minho'yu arkadaşlarını soruyordur. Bu duruma bir buçuk senedir katlanan arkadaşları sonunda bir plan yapar. Minho ve Seungmin'i barıştırma planı başlamıştır. ▪ ...