Karakolda olanları detaylıca anlatmayacağım çünkü filmlerdeki klasik karakol sahneleri gibi olmuştu. Kısaca biz gittik, ben şikayetçi olup ifade verdim ve çıktık.
Mert deeee... hapise girdi demeyi çok isterdim ama delil yetersizliğinden serbest bırakıldı. Sadece ev hapsi verdiler ama şimdilik o da iyi sayılır.
Bütün bu yaşanan tatsız olaylardan sonra Ceren'in evine gittik ve sabah karar verdiğimiz sinema gecesini yaptık. Ben, Ceren, Çağlar, Cengiz ve Emir vardı.
Ceren'in evi çok genişti. Salonu da en büyük odasıydı. Ve televizyonu devasa olduğu için gerçekten sinema havası yaratıyordu.
Ben Çağlar'ın yanında oturuyordum ama filmlerdeki gibi daha ilk buluşmada yanaşan bir tip olmadığımdan kendi kendime sarılmış oturuyordum. Kendi kendime sarılmaktan kastım bacaklarımı kendime doğru çekip kollarımla onlara sarılmıştım. Bu benim klasik film izleme pozisyonumdu.
Çağlar bana 10 dakikada bir bakıp gülüyordu. Ben de her seferinde ona "Ne var?!" bakışı atıyordum.
Ceren de Emir'in yanında oturuyordu. O ikisi de henüz birbirine sarılmamıştı. Garip.
Ben bunları düşünürken Cengiz'i görüp üzüldüm. Aramızda tek yalnız o vardı. Yani sokak ağzında SAP. Aslında ben de saptım ama en azından benim Çağlar'la aramda bir şey olabilirdi. Aynı şekilde Ceren de Emir'le.
Ben filmleri çok sevmezdim. Diziyi tercih ederdim. O yüzden film izlerken sıkılırdım. Ve genelde uyurdum. Tıpkı şimdi olduğu gibi.
Filmi izlerken uyuya kalmıştım ve bunu fark eden Çağlar da beni Ceren'in devasa evinin içinde bir odaya getirmişti. Ben yatarken Çağlar da yatağın başında oturmuş telefonda biriyle konuşuyordu.
Şimdi bana soracaksınız bunları nerden biliyorsun diye. Benim şöyle bir özelliğim var, uyurken bile etrafımda konuşulanları duyabiliyorum. Bu özelliğim küçüklüğümde gelişti çünkü ben 9-10 yaşlarındayken annem ve babam beni hep erken yatırırdı. Ama ben hiç bir zaman erken uyumak istemezdim. Ve dolayısıyla uyumak istemediğim için kulağım hep başka yerlerdeydi. O yüzden konuşulanları duyabiliyordum.
Çağlar'ın da konuşmasını istemsizce duymuştum.
"Gün geçtikçe daha çok bağlanıyorum! Ama elimde değil. Öyle bir gülüşü var ki insan kendini kaybediyor." "Onu boşver onu daha fazla düşünmek istemiyorum. Beni en yakın arkadaşımla aldattı. Saçmalama! Ne o bana, ne de ben ona geri dönmeyeceğim. Neyse tamam hadi görüşürüz."
Duyduklarımla afallamıştım. Kim kimi aldatmıştı? Yoksa... İnanmıyorum. Çağlar Söyüncü aldatılmış mıydı?!
Bunu düşününce üzülmüştüm. Çünkü aynı durumu önceden ben de yaşamıştım. Ama nedense Çağlar'ı aldatılmış biri olarak düşünemiyordum.
Ben bunları düşünürken Çağlar odadan çıkmıştı. Ve ben o an gözümü açtım. Uykum kaçmıştı. Telefonunu burada bırakmıştı. Biliyorum insanların telefonlarını karıştırmak iyi bir şey değil ama o an telefonuna bakmak istemiştim. Ama tabi ki bakamadım. Çünkü ne onun şifresini biliyordum ne de başka şeyini. Sahiden... son 96 saattir Çağlar yanımdaydı ve ben daha onunla ilgili en ufak bir şey bilmiyordum.
Ben uyku tutmayınca aşağıya inmek için kalktım ama sonra Çağlar'ın yanımda telefon konuştuğu aklıma geldi. Şimdi gidersem onu duyduğumu düşünebilirdi. O yüzden gitmemeye karar verdim ama yapacak bir şey de yoktu ki!
Yanımda telefonum duruyordu. Onu aldım ve her sıkıldığımda yaptığım aktiviteyi yaptım. İnstagram'a girip boş boş dolaşmak. Ama bir gariplik vardı.
![](https://img.wattpad.com/cover/270493281-288-k334883.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Damlaları| Çağlar Söyüncü
Любовные романыEda ve Çağlar'ın tesadüfü... Kahve damlaları... Eda'nın en güzel semineri, Çağlar'ınsa içtiği en güzel kahve. Peki ya kaza? Kaza güzel olabilir mi? Evet... en güzel kaza. Ama sonu... o güzel mi? ~~ikinci kitaba "Kahve Damlaları 2" yazarak ulaşabilir...