Cerenle taşındığımız ev iki katlıydı. Alt katta salon, mutfak,misafir odası ve lavabo vardı. Üst katta ise üç oda ve banyo vardı.
Ceren'in odası benim karşımdaydı. Evin ses yalıtımı iyi olduğu için birbirimize hiç ses gitmiyordu.
İkimiz de valizlerimizi hazırlamak için odalarımıza kapanmıştık. Cengiz de o sırada aşağı katta boş boş dolanıyordu.
Dolabımdan bulduğum üç-beş bir şeyleri valizime dolduruyorken aklıma Ceren geldi. O şimdi 5 günlük tatil için bütün dolabını valizine koymuştur.
Ben tam bunları düşünürken odamın kapalı olan kapısına biri tıkladı. Ceren olduğunu düşünmüştüm.
"Gel Cereeen!"
"Eda, müsait misin ben Cengiz."
Yanılmıştım. Gelen Cengiz'di.
"Gel, gel Cengiz müsaitim." dedikten sonra kapım açıldı ve Cengiz girdi.
"Merhaba iki dakika önce gördüğüm arkadaşım."
"Merhaba bizi eve getiren arkadaşım."
İnanın neden böyle konuştuğumuz hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama sevmiştim.
"Eee ne yapıyorsun?"
"Yarın tatile gideceğiz o yüzden koltuğumda uzanmış ve annemin valizimi yerleştirmesini izliyorum, demek isterdim ama diyemiyorum şu an kendi kendime Çin işkencesi yapıyorum."
"Valiz hazırlamayı bu kadar çok sevdiğini bilseydim daha önceden tatil ayarlardım." dedi gülerek.
Ben de güldüm ve neden geldiğini sordum.
"Sana bir şey soracaktım."
"Sor." dedim bir yandan Cengiz'i dinleyip, bir yandan da valizimi hazırlarken.
"Ama kızma."
"Cengiz bak, şu hayatta sadece iki şeye kızarım; biri voleybol oynamak dünya genelinde yasaklanırsa, diğeri de çilek artık yetişmezse." dedim ve ekledim.
"Bunlar dışındaki şeylere çok kızmam." dedim, göz kırptım. Ve valiz hazırlamaktan- bavuluma sadece iki eşya koymaktan- çok yorulmuştum o yüzden baş ucumdaki suya uzandım ve birazcık ondan içtim.
Tam yutuyordum kiiiiii
"Sen Çağlar'dan hoşlanıyor musun?" diye bodoslama girdi konuya.
Bu tarz atraksiyonlara alışık olmadığım için Cengiz'den o cümleyi duyunca boğuluyordum.
"Öhö! Öhöh! -klasik öksürme sesi- "
"Eda sakin ol iyi misin?"
"İ-öhö öhöh- iyiyim."
"Madem iyisin soruma cevap ver. Ciddiyim."
"Hangi soru?"
"Çağlar'dan hoşlanıyor musun? Ayrıca merak etme aramızda kalacak."
"Aramızda." diye tekrarladım.
Bir kere de o tekrarladı " Aramızda."
"Yani birazcık olabilir."
"Birazcık mı emin misin?"
"Cengiz! Çağlar sana beni sorguya çekmen konusunda talimat falan vermedi değil mi?!"
"Aşk olsun Eda. Bana güvenmiyor musun? Tabii ki öyle bir şey olmadı. Ben sana kendim olarak soruyorum. Seviyor musun, sevmiyor musun?"
"İşte seviyorum dedim ya, birazc-"
"Birazcık geçerli değil, evet mi hayır mı?"
"Of Cengiz ben böyle romantik konuşamalara gelemem ya! Ruhsuzum ben ruhsuz. Yani tabi ki duygularım var ama romantiklik seviyem 0,1."
"İyi tamam sen bilirsin ama bence 'birazcık' ile yetinme, belki... belki o kalp de senin için atıyordur." dedi ve hızlıca odamdan çıktı.
"Cengiz! Dur bi'." dedim ama onu durduramadım.
'O kalp de senin için atıyordur...'
Ne demekti şimdi bu? A-acaba... yok yaa. Ama ya varsa... yoktur yoktur. Beynimin yarısı 'o da seni seviyor, diyor. Ama diğer yarısı 'hatırlatırım! o futbolcu ve onun peşinden kim bilir kaç tane kız koşuyordur, sana mı bakacak?' diyordu.
Ben bunları düşünürken çok vakit kaybetmiştim ve hızlıca bavuluma bir iki şey daha atıp hazırlanmamı bitirdim.
Aşağıya inmek için kapımı açtım. Ceren'in kapısı kapalıydı. İki saatte valiz hazırlardı o.
Tam aşağıya iniyordum ki Ceren'nin kapısı açıldı ve Ceren Sultan çıktı.
"Hazır mısın?''
''Evet, şimdi çantamı aşağıya indiriyordum.''
''Çantamı derken?!''
''Evet çantamı. Ne oldu ki?''
''Sen tek çanta mı aldın?''
''İki dakikalık konuşmamızın içindeki on milyonuncu evet diyişim ama EVET.'' dedim ve ekledim.
''Sen kaç tane çanta aldın?''
''Üç.'' dedi sakince.
''Aferin sana. Senden de bunu beklerdim zaten.'' dedim gülerek.
Bu saçma diyaloğumuz devam ederken aşağıdan Cengiz'in sesi geldi.
''İki saattir çanta hazırlıyorsunuz hadi artıııık!''
''Geldik Cengiz geldik.'' dedi Ceren ve birlikte aşağıya indik.
''Sonunda gelebildiniz. Ağaç oldum burada!''
''Of Cengiz geldik işte abartma.'' dedi Ceren.
''Tamam hadi çıkalım o zaman.''
Çıktık. Arabaya bindik. Çağlar ve Cengiz'in evine gittik.
Eve girdiğimizde Çağlar televizyon izliyordu.
''Abi yarın tatile gidiyoruz farkında mısın. Valizini hazırlamadın mı?''
''Hazır, hazır içerde.''
''İyi tamam. Korktum bir an.''
''Ee siz ne yaptınız?'' dedi Çağlar.
Ceren durur mu? Durmaz tabii ki. Hemen Çağlar'a cevap verdi.
''Cengiz bizi bir kafeye götürdü, orada oturduk, kahve içtik. Sonra çıktık ve şöyle bir şehir turu yaptık.''
''Ceren şaka mısın hani valiz hazırlıyordunuz?'' dedi Çağlar ciddi bir şekilde. Gerçekten inanmıştı.
''Klasik Ceren işte, inandın mı sen ona?'' dedim.
Şaka yaptığını anlamıştı, cevap vermedi sadece güldü.
''Ayy ben sabaha kadar heyecandan uyuyamam, uçak saat kaçta?'' dedi Ceren.
''11.30'da.'' diye cevap verdi Cengiz.
Ceren: ''Akşam film gecesi yapalım mı?''
''Bana uyar.'' dedi Çağlar ve Cengiz aynı anda.
''Eda sence?'' diye bana dönüp sordu Çağlar.
Film izlemeyi sevmezdim ama ortamı bozmak istemediğim için 'olur' dedim. Ve o an düşündüm ki gerçekten çok güzel arkadaşlarım vardı. Hepsinin ayrı ayrı yeri vardı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kahve Damlaları| Çağlar Söyüncü
Любовные романыEda ve Çağlar'ın tesadüfü... Kahve damlaları... Eda'nın en güzel semineri, Çağlar'ınsa içtiği en güzel kahve. Peki ya kaza? Kaza güzel olabilir mi? Evet... en güzel kaza. Ama sonu... o güzel mi? ~~ikinci kitaba "Kahve Damlaları 2" yazarak ulaşabilir...