Telefonumu bırakıp arkama yaslandım. Bugün yeni bir arkadaşımın evinde kalacaktım. Kısacası biraz heyecanlıydım. "Ben pijamamı giyeyim o zaman." Dedim ona. Okul formasıyla oturamazdım. Beni rahatsız ediyordu. Bu yüzden şu an çiçekli pijamamı giymek istemiştim.
"Tamam. Sen giyinirken ben de mutfakta bize bir şeyler hazırlayayım." Güzel odadan çıktıktan sonra çantamdan giyeceklerimi çıkarmıştım. Üstümdekileri bir çırpıda çıkarıp çantama deperek pijamamı giymiştim. Bu takımımı seviyordum. Yumuşacıktı. Çoğu zaman bunu giyiyordum o yüzden.
Çantamı kenara koyarak kapıya yaklaştım. Boğazım kurumuştu ve su içmem için uyarılar veriyordu. "Ben bir bardak su alabilir miyim?" Güzel krem rengindeki dolaptan su bardağı çıkarmış, kırmızı kapaklı sürahiyi eline alıp boş bardağı doldurmuştu. "Teşekkür ederim." Dudaklarımı yavaşça bardağa değdirmiş ve suyu doyana kadar içmiştim.
"Üst katta salonumuz var. Orada film izleyelim. Abim şimdi uyuyor onu rahatsız etmeyelim." Üst katta salon? Değişikti. Abisi uyuyor muydu cidden? Sanırım hastaydı. Umarım çabuk iyileşirdi. Güzel tepsiyi alarak önden yürümüş, ben de hemen arkasından onu takip etmiştim.
"Sabahtan beri neden telefonun susmuyor?" Dedi. Hemen bir şeyler uydurmam gerekiyordu. "Jimin ödevleri soruyor da. Ona cevap vermekle uğraşıyorum." Olmayan ödevlerden bahsediyordum. "Ha şu bizi tanıştırdığın tatlı çocuk." Evet bayağı tatlıdır kendisi. Bu yüzden her gün saçlarını çekmeden rahat edemem de.
"Jimin seni sevmiş. Yani iyi bir arkadaş falan dedi. Daha çok konuşmak istiyormuş seninle." Ne saçmalıyordum ben?! Bunları demeyecektim! "Tamam. Akşam mesaj atarım ona." Elimi alnıma vururken çoktan salona gelmiştik bile.
"Ne tür film izleyelim?" Tepsiyi koltuğun önündeki masaya bıraktı. İki kase mısır, gofret, çikolata ile dolu olan tepsi biraz ağzımı sulandırmıştı. "Benim için fark etmez. Sen istediğini seç." Birkaç dakika boyunca düşünüp durdu. Sonra da "Gerilim açayım bence." Dedi sessizce.
Mısırı kucağıma koyarak arkama yaslandım. Rahat ettiğim pozisyona geçerek başlayan filme diktim gözlerimi.
İlk başlar gayet sakindi. Ortalara doğru kaçışlar, bağırışlar başlamıştı. Açıkçası bana biraz sıkıcı gelmişti. Yine de belli etmeyip izlemeye devam ettim. Tabii mısır dolu kase bir anda yarılanmıştı. Çikolatalardan ağzıma atarken boğazım yine kurumuştu. Keşke su getirseydik.
"Ben su içmeye gidiyorum. Birazdan gelirim." Diyerek ayağa kalktığımda Güzel "Filmi durdurayım mı?" Demişti. Başımı iki yana sallamış ve alt katta olan mutfağa doğru adımlamıştım. Her bir adım attığımda burnuma dolan garip koku mutfağa doğru gittikçe daha da artıyordu.
Çok yoğundu ve yaklaştıkça tanıdık geliyordu. Yani anlayamıyordum. Işığı yanan mutfağa girdiğimde Yoongi hyungu görmemle çivilenmiş gibi olduğum yer de kaldım. O KIZGINLIK GEÇİRİYORDU!
Güzel bunu bana nasıl söylemezdi? Ya da ben nasıl akıl edememiştim ki? Sadece hasta olduğunu düşünmüştüm. Ah salak kafam! Şimdi geri de dönemezdim. Yutkunarak bir adım attım. Film izlerken bile bu kadar gerilmemiştim. Boğazım çok kurumuştu ve su içmem gerekiyordu. Evet hemen içecek ve geri dönecektim.
"Hoseok sen miydin?" Dedi bana dönen Yoongi hyung. Kanatma raddesine getirdiğim dudaklarımı serbest bırakarak "E-evet." Dedim. Sanırım sakinleştiği anlardan birindeydi. Bunu fırsata çevirip suyu alıp kaçmalıydım.
Titreye titreye tezgaha yaklaşmış, boş bardak aramıştım. "İşini çabuk hallet." Sesi az öncesine göre daha kalın geliyordu. "T-tamam." Bana bunu demek yerine odasına gidebilirdi aslında. Ben de tam susayacak zamanı bulmuştum!
"Feromon salgılıyorsun." Neden bunu yapıyordum? Kendime hakim olmalıydım. "Çok üzgünüm. Hemen gidiyorum." Alnımdan dökülen teri silip su dolu bardağı almıştım. Biraz daha durursam sonum gelebilirdi. Yoongi hyungun gözlerine baktığımda nefesim kesilmişti adeta. Beni yiyecek gibi duruyordu.
"Dur gitme. Biraz kal lütfen." Sandalyeden kalkıp yanıma doğru gelirken tezgaha sinmiştim istemeden. Rahatla Hoseok. Bir şey yapacak değil ya. "Ne y-yapacaksın?" Kekelemeyi kesmeliydim. "Hiçbir şey. Sadece biraz daha feromon salgılamanı istiyorum. Senin feromonun iyi geliyor bana. Sen bana iyi geliyorsun."
Bu ne demek oluyordu? Acaba gerilmekten dolayı yanlış anlamış olabilir miydim? Elimde duran bardağı alarak tezgaha bıraktı. "Çiçekli pijaman güzelmiş." Eli düğmelerimden birinde durmuştu. Ona da alfalara yaptığım gibi bir tekme geçirmeli ve içeri gitmeliydim ama yapamıyordum. Kocaman olmuş gözlerimle onu izliyordum.
Ayakta duracak gücü bulamıyordum. Her an yere yığılacak gibiydim. Yüzü yüzüme ağır çekimde yaklaşırken başımı eğdim. "Çok tatlı." Neye tatlı diyordu? Küçük burnunu boynuma sürttüğünde vücudumda ki tüm kanın yanaklarıma toplandığını hissettim. İçimden ona sarılmak geliyordu.
Bir anda uzaklaşarak arkasını döndü. "Üzgünüm Hoseok. Hemen git lütfen. Özür dilerim ama biraz daha durursan iyi şeyler olmayabilir." Dedi. Bardağı kaptığım gibi mutfaktan çıkmış ve hemen film izlediğimiz salona geçmiştim. Ah baba neden hazırladığın ilaç delta yanımda olduğunda hiçbir şekilde etki etmiyordu?
"Neden bu kadar geç kaldın?" Güzel'in sorusunu başta anlamamış ve tekrar etmesi için ona bakmıştım. "Diyorum ki ne oldu da bu kadar geç geldin?"
"Bir şey olmadı. Yatalım mı? Benim uykum geldi de." Kaşlarını çattı ve telefonunda ki saati kontrol etti. "Ama daha çok erken. Nasıl uykun geldi ki?" O kadar gerilmeden sonra burada daha fazla kalabileceğimi sanmıyordum. En azından odama gider ve kapımı kilitler, rahatlardım. Salon da durdukça o gelecek diye koltukta oturamıyordum.
"Film bitene kadar oturalım sonra yatarız olur mu?" Başımı sallayarak filmi izlemeye devam ettim. Umarım film çabuk biterdi.
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
