"Harika! Baktığım yer boşmuş. Hadi sen in. Biri gelmeden orayı kap. Ben de arabayı park edeyim." Dedi Yoongi hyung. Arabanın kapısını açarak inmiş ve boş olan yere doğru yürümüştüm. İnternetteki görünümünden bin kat daha güzel görünüyordu burası. Keşke burayı daha önce keşfetseydim.
Kuşların cıvıltıları, ıhlamur ağacının yaydığı koku ve gölden gelen sesler buraya daha fazla gelmem konusunda uyarıyordu sanki. Sürekli gelmeyi isterdim ama evime çok uzak bir yerdeydi. Yürüyerek en az 1 saatte gelebilirdim ve eve dönene kadar gece yarısı olurdu. En iyisi buraya annem ve babamla gelmemdi.
Bugün ilk edebiyattan başlayacaktık. O yüzden yanıma test kitabımı da getirmiştim. Biraz heyecanlanmıştım açıkçası. Yoongi hyunga ders anlatacaktım sonuçta. Okul çıkışı arkadaşlarıma yakalanmadan çıkmak tam bir macera gibiydi. Jimin neden onları beklemediğimi sorgularken Taehyung tek kaşı havada benim söylediğim yalanları dinlemişti. O kesinlikle bir şeylerden şüphelenmişti. Sonrasında gizlice peşimden gelmişlerdi. Neyse ki üstün yeteklerim sayesinde nereye gittiğimi anlayamamışlardı.
Namjoon ise tüm gün Seokjin hyungla konuşmanın yolunu arayıp durmuştu. Bu yüzden bizimle ilgilenmemişti bile. "Hoseok nereye daldın?" Parmaklarını şıklatan Yoongi hyung yüzünden yerimden sıçradım bir anda. "Üzgünüm hyung. Hadi başlayalım." Birkaç renkli kalemimi kalemliğimden çıkarmış ve kitabın üzerine koymuştum.
"Şu konuyu hatırlıyorum ama ekler sürekli kafamı karıştırıyor. Bunların püf noktası yok mu?" Kitabımın kenarına aldığım notları ona göstermiş, örnekler vererek ona açıklamaya çalışmıştım. Tabii bu biraz zor olmuştu. Arkadaşlarıma da daha önce ders anlatmıştım ve anlamadıklarında kafalarına vurup azarlıyordum ama bunu Yoongi hyunga yapamazdım.
"Şimdi anladın mı hyung?" Dip dibe oturduğumuz için istemeden de olsa gerilmiştim. Ben onun yanındayken hep geriliyordum zaten. "Burayı anladım. Sıradaki konuya geçebiliriz." Aradan geçen dakikalar sonrasında 1. ünitenin yarısını tamamlamıştık. Ders anlatmak cidden zordu. Özellikle de benden büyük birine. Ben anlatırken sürekli bir şeyler diyerek dikkatimi dağıtıp durmuştu. Neyse ben yine de halimden memnundum. "Ben çikolatalı kek yaptım. Sever misin hyung?"
"Severim. Senin ellerinden olduğu için daha çok seveceğime eminim." Dedi. Hayır Hoseok! Yanakların kızaramaz! Utanmamalısın! "Beğendin mi burayı?" Kabın kapağını açarak ona uzattım. O keki alırken temiz havayı içime çekerek "Evet beğendim." Dedim. Zaten fotoğrafta ilk gördüğüm an beğenmiştim. "O zaman ara sıra geliriz. Hatta senin ve benim arkadaşlarımı da toplarız hep beraber geliriz." Bu çok iyi bir fikirdi.
"Olur." Yoongi hyung keki yerken ben de kitaplarımı toplayarak çantama yerleştirmiştim. O iştahla keki yiyordu. Benim ise hiç canım çekmiyordu. "Sen neden yemiyorsun? Sadece bana mı getirdin?" Aslında içimden geldiği için yapmıştım. Yani bugün buraya gelmemizle hiç alakası yoktu. Tamam belki biraz alakası olabilirdi.
"Kilo vermem gerek. O yüzden yemesem iyi olur." Dediğimde kaşlarını çattı. "Zaten zayıfsın. Daha ne kadar zayıflayacaksın? Neyse bahane istemiyorum. Şu 2 keki yiyeceksin." Elindekini bitirip yememi istediği keki gösterdi. "Hadi Hoseok bekliyorum."
Yüzümü ekşiterek "Ama hyung canım hiç istemiyor." Dedim. Beni dinlemiyordu. "Aç bakayım ağzını." Keki iki parçaya böldü ve dudaklarıma doğru yaklaştırdı. Gerçekten canım istemiyordu. "Bu yaşımda çocuk bakacağım hiç aklıma gelmezdi."
"Ben çocuk de-" Kelimemi tamamlayamadan keki ağzıma sıkıştırmış ve zaferle gülümsemişti. "Evet kesinlikle çocuk değilsin." Kirlenen parmaklarını emerken ben de kabı hemencecik kaldırmış ve çantama koymuştum. "Bunları ben sonra yiyeceğim." Yapmacık gülümsememe karşı sadece "İnanmadım." Demişti.
"Gerçekten yiyeceğim hyung. Birazdan 2 saat dolacak. Artık yavaş yavaş kalksak mı?" Siyah kol saatine bakarak "Daha 15 dakika var. Biraz daha oturalım. Sonra kalkarız." Dedi. Tamam bana uyardı ama 15 dakika boyunca burada ne yapacaktık ki? Ben sıkılırdım.
"Hyung daha çok yazı mı seversin yoksa kışı mı?" Konu açmaya çalışıyordum. Burada sessiz kaldığımız sürece gerilecektim. "Kışı severim. Çünkü üşüdüğüm zaman sıcak battaniyenin altına girmek kadar güzel bir şey yok. Bir de kar oynamak var tabii. Kardeşim zorla da olsa beni dışarı çıkartıp oynamamı sağlıyor. Sanırım bu yüzden seviyorum kışı."
Bir süre sessiz kalınca aklına bir şey gelmiş ve hemen elini cebine atmıştı. "Bunu sana aldım." Bu kolyeydi. Yuvarlaktı. Kocaman bir gökyüzü vardı içinde.
"Hyung bu çok güzel." Gülümsedi. Beğenmeme sevinmişti. Zincirin ucunu açıp kolyeyi yavaşça boynuma taktı. Tabii bu esnada nefes dahi almamış ve bu kadar yakınlıktan dolayı kızarıp başımı başka yöne çevirmiştim. Elim ayağım birbirine dolanmıştı resmen. Bana çok güzel bir kolye almıştı. Baktıkça içim açılıyordu.
"Neden bu kolye? Yani ne özelliği var?" Ben yuvarlak kolyeye bakarken o "Biliyorsun güneş sıcak ve göz kamaştırıyor. Bir bakışıyla herkesin dikkatini çekiyor. Kocaman gülümsediğinde ise insanları kendine bağlamaktan çekinmiyor. Ben de o yüzden ona gökyüzünü aldım. Belki bu sayede güneşin gülüşünü gökyüzü kapatır da benden başka kimse görmez. Fark edemez." Dedi.
Yoongi'nin aldığı kolye😇
Baby yazan kolye de ben de😏
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Matchmaker Omega |Sope✔
RomanceHoseok Jimin'in isteği üzerine ona yardım eder. (Text-Düz yazı)