10: Oysa Siz Yalan Söylüyordunuz

2K 59 112
                                    


Onunla dünyaya hükmetmek; asıl gideceğin yoldan hızla saparak bambaşka bir yolda ilerlemeyi göze almak gibiydi, saptığın yolun seni ölüme çağırışına seve seve gitmek, sana orada uğrayacak tehlikelere eşlik etmek gibiydi. Hiç bilmediğin denizlerde hırçın dalgalarla boğuşmak gibiydi, sana asla yaramayacağını bildiğin kadehleri dudaklarının arasından asla ayırmamak gibiydi.

Korkunçtu, aynı zamanda kollarını istemsizce uzatabileceğin kadar büyüleyiciydi.

Cecilia kendisini görmekte zorlanan o gözlere etkilenmiş bir kadının tüm açıklığını göstermişti. Parmaklarını dudağının alt köşesine yerleştirdi, iç sesinden hayal kırıklıklarının melodisini duyar olmuştu. Söylediği her şeyin kendisini manipüle etmenin bir parçası, yalan dolan olduğu apaçık ortadaydı.

"Keşke söylediğin o beş kelime doğru olabilseydi, keşke gözlerimi kapatmadan önce o yalancı ışığı görmeme gibi bir imkanım olabilseydi." diye geçirdi içinden.

Zar zor yutkundu. Ardından bakışlarını Muzan'ın gözlerinin dolandığı tarafa, buraya getirilen iblise doğru götürdü. Yara bere içindeki çehresi epey sinirliydi. Cecilia onun bağırışlarından ne dediğini anlayamasa da, söylediklerinin iblis lorduna edilen türlü lanetler olduğunu düşünmeden edemiyordu. 

Muzan parmaklarını birbiriyle birleştirerek dirseklerini masaya dayadı. Çenesi birleştirdiği parmaklarının üzerindeydi. Alnının köşelerine düşen saç telleri bir gece kadar karanlıktı. Gözlerindeki o kızıl ışıltı bir canavarın uyanışı kadar cezbediciydi. Başlattığı bu manzara için kendisinden bir cevap bekleyen Cecilia için araladı dudaklarını. "Eskiden himayemde olan bir zavallının öğrencisiydi. O zavallı yüzyıllar öncesinde bana ihanet etmişti. Ancak unuttuğu bir şey vardı, bana ihanet edenler yaşayamazdı. Kaçacak ne kadar delik ararlarsa arasınlar, en sonunda avuçlarımda olurlardı."

"Bana ihanet etmenin bedelini canıyla ödedi," İblisin acı içindeki bağırışlarından sıkıldığını göstermekten çekinmedi. Sanki domino taşlarını devirircesine önündeki kaseleri kırıp dökmeye başladı. "Fakat iki zavallıyı aynı yere gönderecek kadar düşünceli değildim."

Kırıp dökmesiyle sabrının taştığını anlayan iki iblisten biri beline takılmış, sıra sıra dizilmiş şırıngalardan birini elleriyle kavradı. Ne olduğu belli olmayan bir ilaçla doldurulmuş şırınga iğnesinin ucunu kollarından tuttuğu, acı acı bağıran iblisin ensesine batırdı. İlacın hepsini enjekte ettiğinde, çok geçmeden iblis bağırmayı unutacak kadar kendinden geçmiş, yere yığılmıştı.

Tüm bu duydukları ve gördüklerinin karşısında Cecilia dudaklarını dahi kımıldatamadı. Tüm kontrolün Muzan'ın ellerinde olduğunu, onun yalnızca tek bir işaret vermesiyle burada kıyametlerin en muazzamının yaşanabileceği zihnine kazınmıştı. Burası acı bir cehennemdi, ve buradaki görünmez ateş parçalarına karşı tamamıyla savunmasızdı.

Lakin onun bu kusur sayılabilecek alışkanlıklarını da seviyordu; soğuk kalbini yöneten acımasızlığını, kibrini, gördüğü her faniye fısıldadığı korkuyu seviyordu. Yaptıklarından dolayı ona kırgınlık ve üzüntü duyuyordu elbet, ama tüm günahları simgelediği zerrelerine hiçbir iğrenti duymamıştı.

Gürültü kesildiği anda masadaki yemek kaselerini parçalara ayırmayı, cam kırıklarını etrafa dökmeyi bıraktı. Parmakları henüz dokunmadığı kadehine yöneldi. "Onunla işim bitti. Ne diyorsun Cecilia, onu tamamen sana hizmet edecek bir kukla olarak istemez misin?" 

Genç kız elmacık kemiklerinin usulca kızardığını hissetti. Kibutsuji ona ikinci bir hediye veriyordu, üstelik renkli kâğıtlarla sarılmış sıradan hediyelerden değildi bu. Bir iblis, bir hizmetkâr hediye ediyordu. Düz bir çizgide takılı kalan dudakları yukarı kıvrılmaya başlamıştı. "Bunu zevkle kabul ederim."

Belladonna - Muzan KibutsujiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin