11: Lordun Davetsiz Gelen Ortağı

1.9K 59 61
                                    


Göğün karartısı bulutların ışıl ışıl yanan güneşe, gökyüzünün o mavimsi rengine hiçbir zaman kavuşmayacakmış gibi, sonsuzca devam ediyordu. Işıkların öldüğü vakitler heybetli ağaçların gölgeleri kaybolmuştu. Karanlığın sessizliğini cırcırların, kuşların sesleri bastırmaya çalışıyordu. Fakat nafileydi, sesler damarlardan akmayı bırakacak kanların yavaşça süzülüşünü hatırlıyordu. Sessizlik ebediyen sürecek kadar istikrarlıydı.

Sürgülü kapı o sessizliğe itaat edercesine ağır ağır açıldı. Çatlaklardan sular sızdı. Odanın eşiğine atılan kısa adımlar uzunlaşmaya başladı. Adımları odanın ortasına geldiğinde duraksadı yabancı, etrafına bakındı, gözleriyle taradığı bu odada aradığı kişiyi bulamıyordu. Dizlerinin üstüne oturdu, beklemeye başladı.

Cecilia, gelen kişiye kendini gösterdi, yabancının silüetine hızla arkadan yaklaştı. Biraz öncesinde saçlarının arasından çıkardığı çubuğun keskin tarafını yabancının boynunun yan tarafına yaklaştırdı. Takındığı mutlu ifadeyi hiç bozmadan davetsiz misafire sesleniverdi. "Kimsiniz?"

Ansızın, hiç beklenilmeyen bir anda saldırmak hiç şüphesiz, bir misafiri ağırlamak için doğru bir yöntem değildi. Fakat Cecilia'nın gecenin bir yarısında odasına girmiş, üstelik hiç tanımadığı bir gölgeye karşı olumlu ve zararsız düşünceler üretmek gibi bir seçeneği yoktu.

Gözlerinin ilk defa tanık olduğu silüetin sahibinden hiçbir cevap gelmedi. Kulaklarının ucuna sızan sesin geldiği tarafa, arkaya bakmak için başını kaldırma zahmetinde bile bulunmadı. En sonunda yabancı, bir ses belirtisi göstermek yerine bel bölgesine yerleştirilmiş katanayı kınından çıkardı. Ustaca bir hareketle, arkasına dahi bakma ihtiyacı duymadan kılıcını genç kızın boynuna doğrulttu. 

Boynuna doğrultulmuş, neredeyse derisini kesecek yakınlıkta olan katanayı göz ucuyla inceledi Cecilia. Kılıcın kesici tarafı kömür karası rengindeydi, diğer tarafı ise kızıla boyanmıştı, ve de birbiri ardına dizilmiş çeşitli göz simgeleri vardı. Bu gördükleri üzerine genç kızın çehresinde hiçbir korku, hiçbir tedirginlik baş göstermedi. "Duraksıyorsunuz, bu demek oluyor ki, yaptığınız eylemin aksine beni öldürmeye niyetli değilsiniz."

"Saldırıyı başlatan sensin, gardını korumakla niyetimin ne olduğunun ilgisi ne?" Soğuk tavırlarına durdurulamaz bir gözü karalık karıştı. Yabancı, sanki alınması imkansız bir kaleyi fethetmek isteyen bir komutanın askerlerine coşkuyla ileri atılmalarını emretmesi kadar içtenlikle haykırdı.  

"Beni incitemedin, bana en küçük bir kuvvet uygulayamadın. Şimdi, hemen şimdi başlattığın savaşın hakkını ver!"

"Pes ettiğimi kim söyledi zaten?" Ani bir hareketle, diğer eliyle beyaz kimonosunun içinden saç çubukları çıkardı Cecilia. Uç kısımları bir kıymık kadar sivri görünen saç çubukları parmaklarının arasına hizalanmıştı. Genç kız boynuna kılıcını dayayan yabancıya gülümsedi. "Bana kim olduğunuzu söylemezseniz, boynumu kesseniz de, bunları size mutlaka saplayacağım."

İblis hızla kılıcını Cecilia'dan uzaklaştırdı. Aynı süratle genç kızı sertçe kolundan tutarak yere serdi. Daha fazla kıpırdayamaması için, biraz öncesinde genç kızın incecik kolunda beliren, onu az öncesinde sıkıca tutan el artık boğaz kıvrımlarına baskı uyguluyordu.

Cecilia boynunu sıkıca kavrayan parmaklara baktı, yavaşça ellerini boyun tarafına, iblisin bileğinin üstüne yerleştirdi. Kadife ses tonuyla fısıldadı. "Kaçırdığınız şeyler var."

Yabancı, göz ucuyla çevresine dahi bakınmadan kılıcını havaya kaldırdı. Onu yere sermeden birkaç saniye öncesinde atılmış, hedefini vurmak için yaydan çıkan okları andıran saç çubukları büyük bir hızla, iblisin arkasına doğru ilerliyorlardı.

Belladonna - Muzan KibutsujiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin