17: Ateş Düştüğü Yeri Yakar

1.5K 56 208
                                    


"Kendimi sizin gazabınızdan korumam gerekirken her seferinde size daha çok yaklaşıyorum,"  Güzel çehresini ve ince boynunu birleştiren çenesini onun omzuna dayamayı bıraktı. Tenindeki yasemin kokusu onun takım elbisesinin lüks kumaşına sinmişti. Elleri Muzan'ın boyun kıvrımlarından yavaş yavaş ayrılırken ıpılık bedeni buz kesmiş, parmak uçlarında kalan soğuklarla kalbinin derinliklerine hafif bir ürperti vurmuştu. 

Cecilia'nın yeşil bir gölün yansımasını içinde taşıyan gözleri, onun ürpertici bakışlarında bir vakit dolaştığında yüksek topukluları geriledi. "Ben uslanmaz bir varlık olmalıyım."

İblis Lordu o an bakışlarını koltuğun yanı başına konmuş sehpaya çevirdi. Masaya yerleştirilmiş fakat hiç dokunulmamış kadehi kavradıktan sonra, kızıllıkları tadımlık niyetine tabağın üstünü süsleyen keçi peynirinin üzerine döktü. Şarap dökülürken çıkan o ince ses, akşamın donuk sessizliğinin içinde bir tını gibiydi. Korkutucu bir biçimde yayılan, kulaklara dalgalar hâlinde gelen, genç kıza başının dertte olduğunu haber veren bir tınıydı.  "Cehennem seni korkutmuyor mu? Ya yok olma düşüncesi seni biraz da olsa tedirgin etmiyor mu?"

Genç kızın ise yüz çizgileri yapmacıklıktan uzak bir üzüntüyle solgunlaştı. Gözlerine kara bir perde indi. Siyah perdenin karanlığının ortasında küçüklükten kalma acı anıları bir hışımla canlandı. Zihnine uğrayan o buruk hatıralar kan rengindeki dudaklarının kırmızılığını bir anda sömürmüştü. "Unuttuğunuzu varsayıyorum. Sizinle tanışmandan önce ben, ölüme çoktan kapılmıştım."

Muzan onun kedere boyanmış çehresini süzerken kadehi yerine sertçe bıraktı. Onun henüz kendini yeni yeni toparlamış, kanayan taraflarının kuruluğu taze, kabuklaşmış geçmişini kendi elleriyle deşmek ister gibi dudağının ucundan acımasızca sözcükler döküldü. "Önce yaşamak istiyordun. Kaldıramayacağın kadar yük taşımak, sırtında derin yaralar açtıktan sonra ölüme kapıldın." 

Düz şeklini kırılmaz bir çeper gibi koruyan dudak çizgilerine belirgin bir tebessüm yayıldı. Koltuğun koluna dayadığı dirseğini iyice yerine bastırırken elini bir şeyler ifade etmek adına hafifçe yukarı kaldırdı. "Seni ilk kurtardığımda yaşamak için çırpınıyordun Cecilia."

"Ben, beni kurtardığınız günden sonra sizi çok beklemiştim." İkirciklendi. Nahif elleri birbirine kenetlenirken bir nebze olsun kendinde konuşma gücü buldu. "Bekledim, bekledim, ve yine bekledim. Paltonuzla beraber umudumu yitirene kadar bekledim. Ve siz tam da umudumu yitirdiğim gün geldiniz."

İster istemez Cecilia'nın dudak kıvrımları aşağıya düşüverdi. Belki de eski zamanlarına, geriye şöyle bir dönüş yaptığında yalnızca hatırlamayı sevdiği tek bir hatırası olmuştu. Kara perdeden ufak ufak süzülen kar tanelerinin sureti gözlerinin önünde belirdi. Gözleri anında doldu, hemencecik gözlerinin uçlarındaki yaşları kovarak ona baktı. Başını belli belirsiz salladıktan sonra veda etmek istercesine öne eğildi. "O karlı günde bana emanet ettiğiniz paltonuz, operaya gittiğimiz akşamdan beridir benimle birlikte. Ben üzgünüm. Sizi görmeyeli simanızı unutmuştum. Zaman geçtikçe, içine düştüğüm buz gibi nehrin kıyısındayken elleriniz ellerime değdiğindeki hissettiğim o ürpertiyi dahi hissedemez olmuştum. O gece, beni almaya geldiğiniz o karanlık günde sizinle bakışırken, çocuklukta tanıştığım sizi hatırlayamamıştım."

O sözlerle sırtını koltuğa gömerek başını dahi hareket ettirmeyi kesen İblis Lordunun yanından ayrılmaya yeltendi. Ancak arkasında, kendisinin gidişini sessizce izleyen parlak gözleri sezinlediğinde duraladı. Nefes kesici bir küçümseme onun erik kırmızısı irislerine saplanıp kalmıştı. "Dışarıya mı çıkıyorsun?"

Belladonna - Muzan KibutsujiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin