06: Karanlığına Ayna Tutmayı Dene

2.3K 68 105
                                    


Belki de o uzatılan ele hiç dokunmamalıydı.

Belki de o soğuk teni, kan kırmızısı dudaklarında hissetmemeliydi.

O, karanlık bir yolda yürürken ışığa doğru koşmamıştı, aksine arkasını dönüp gölgesinin dahi kaybolacağı zifiri karanlığa daha hızlı adımlar atmıştı.

Kafasının içindeki sesler bir alev misali körükleniyor, kaynayan kıvılcımlar kalbine sessizce giriyordu.

Masumiyeti, "Ben ölüyorum," diye fısıldıyordu kulaklarının ucuna.

Ardından tutkularsa, "Senin yerine ben canlanıyorum," diyordu çok geçmeden.

O artık birini mi öldürmüştü, iblis lordunun suç ortağı mı olmuştu?

Öyleyse neden doladığı kollarını çekemiyordu onun boynundan, neden yapamıyordu bunu?

Ansızın, felaketlerin içinde duyguları iradesine ateş etmişti, o gece hiçbir şey onu soğuğu hissetmesinden alıkoymamıştı.

Şayet bu onun en büyük hatası olmalıydı, en büyük göz yumuşu olmalıydı.

Cecilia'nın opera gecesi boyunca dudaklarından hiçbir kelime dökülmedi, kesilmeyen çığlıklarla binadan ayrıldıklarında iç sesindeki çatışmaları yatıştırmaya çalışmadı. Aydınlık ve kalabalık sokaklarda kollarına sarılan paltoyla yürüyor, gürültüsünün bir saniye olsun dinmediği mekanların karşısından ağır adımlarla geçiyordu. Gözleri köşkün bahçesini görene kadar, topuklarıyla yeşillikleri hissene kadar yürüdü.

Gözlerindeki ışık kırgınlığını belli edercesine sönmüş, dudakları mühürlenmişçesine kapalıydı. Bakışları Muzan'ın iskarpinlerine kadar gitti, tüm yol boyunca neredeyse duyulmayacak türden basıyordu kaldırımlara. Elinden onu sessizce takip etmekten başka ne gelirdi, sonuçta o olmasaydı belki de şimdiye kadar yaşamıyor olurdu. Zihni her türlü güvensizliğin, eziyetin karşısında zayıf düşen bir kadının dansının sona ermesi kadar bulanıktı.

Ancak onun siyah paltosunu teninde her hissettiği an kendinden geçerken, ipeksi kumaşın ipleri kalbine sarılırken ondan kaçmayı nasıl aklından geçirebilirdi?

Hayır, katiyen yapamazdı bunu.

Evin içine, büyük salonun girişine adımlar attığında artık önünde kimsenin olmadığını idrak etti Cecilia. Duvar kağıtları siyahla kaplanmış, usulca çevresine bakındığı odada kendisiyle baş başaydı. Bir yol göstericisi olmadan merdiven basamaklarına yöneldi, parmak uçlarıyla tırabzanlara tutunarak üst kata çıkmaya başladı.

Gördüğü son anın iskarpinler olması dudaklarının hafifçe şekillenmesine, yarı güler bir hâl almasına sebebiyet vermişti. Zira o, gitmişti.

Odasına açılan uzun koridorlara vardığında yüksek topuklularını çıkardı. Uyuşmuş ayaklarıyla zemine basışı dudaklarını ısırmasına sebebiyet vermişti. Böylesine yüksek topuğa sahip ayakkabılarla, onca yolu Kibutsuji'nin arkasından koşarak gitmek, kendisine tarif edilemez bir acı bırakmıştı. Fakat Cecilia, bunlardan şikayet edecek, söylenecek insanlıktan uzaktı.

Ayakkabılarını eline alarak odasına girdi. Kapıyı sonuna kadar açık bıraktığına aldırmayarak yüksek topuklularını yavaşça masaya bıraktı. Lakin paltoyu çıkarmak, omuzlarından atmak istememişti. Ruhunun yorgunluğunu atlatmak adına, giysilerini dahi çıkarmadan kendini yatağına, tenini kadife çarşafların içine bırakıverdi. Dağınık saçları yastığa serildiğinde çok geçmeden uyuyakalmıştı.

Belladonna - Muzan KibutsujiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin