21: Memento Mori

641 47 82
                                    

Akşamın bir yarısında, yuvarlak ay gökyüzünden kaybolduğunda, fayton sonsuz kalenin topraklarına vardı. Öyle ki göğe karışan kara bulutların arasında yolu aydınlatabilecek tek bir ışık yoktu. Yolcuların bedenleri bu kör karanlıkta bir silüete dönüşürken arabadan indiler.

Cecilia, Lordu beklemeden çimenleri aşıp önden ilerledi. Yürürken adımları o kadar hızlıydı ki, eteği rüzgârlı havada savruluyordu. Genç kızın tüm bu acelesi şüphesiz hizmetçilerini çabucak görme isteğinden kaynaklanıyordu. Yüksek potinlerine aldırmadan düşe kalka koşmasından içinde biriktirdiği bütün kederi anlaşılıyordu. Martha'dan ayrı kaldığı günler yüreğini pek bir sancılı bırakmış olmalıydı.

Kalenin içerisinden odasına kadar dolambaçlı bir yolculuk geçirdi. Odasına vardığında derin bir nefes aldı. Esasen heyecandan yüreği hoplarken eşiğe adım atmakta bile güçlük çekmişti. Şimdiyse odasına açılan sürgülü kapıyı aralamaya yeltendiğinde parmaklarındaki o küçük titreyişi hissedebiliyordu. Yine de kalp atışlarının ritmine kurban gitmeden önce kapıyı zar zor iteledi.

İçeride gördüğü kalabalık gözlerine, her sabah yüzüne serpilen soğuk su gibi çarpmıştı. Göz bebekleri şaşkınlıkla büyürken yer masasında oturmuş, şogi oynayan üst ay iblislerine bakakaldı. Bu beklenmeyen ziyaret bedeninin şaşalamasına sebep olmuştu. Nihayetinde dilindeki yumruyu çözdükten sonra "Merhabalar," diyebildi. "Sizi buraya hangi rüzgâr attı? Toplantılar haricinde hepinizi bir arada görmek ender bir durum."

Douma yere oturmuş duruşunu bozmadan şapkasını havaya kaldırdı. Batılı bir anlamda şapkasını elinde tutarken Cecilia'ya hoş bir selam veriyordu. "Biz de seni bekliyorduk. Bir hashira öldürdüğünü duyduk. Bunun kutlamasını yapmak için toplanmıştık. Ne yazık, aramızdan biri eksik! Ama onu çağırmaya da gerek yok. Kendileri çok hasta olduğunu söyleyip davetlerimizi hep geri çevirir. Senin için de bir sakıncası yoksa, hadi, başlayalım!"

Cecilia kollarını birbirine kenetleyip Üst Ay İki'nin arkasında durdu. Kollarını kavuşturduğunda karamel rengindeki parlak bukleleri omuzlarından aşağı dökülüyordu. Bir hareketle eğilip elini Douma'nın omzuna koydu. "Bu büyük incelik için teşekkür ederim. Ben de sizi çok özlemiştim. Lakin hizmetçilerimin nerede olduğunu biliyor musunuz?"

O sırada Douma'nın karşısına geçmiş, önündeki şogi taşlarına odaklanan Kokusibou bir sonraki hamlesini yaptı. Bu hamle rakibi için riskli bir hamle olmalıydı ki, Douma'nın yüz ifadesi gitgide kötü bir hal almaya başlamıştı. Oyunu Kokushibou'ya kendi elleriyle vermemek adına düşünceli bir tavırla Cecilia'ya döndü. "Ah, o kadın ve yüzü gülmez veledi mi soruyorsun? Yan odada, semaverin yanında oturduklarını görmüştüm. Onlara bize katılmalarının çok daha iyi olacağını söyledim. Fakat kadın hanımefendiyi beklemekte ısrarcı olduğunu söyledi. Ne tuhaflar! Sensiz hiçbir şey yapmıyorlar Cecilia!"

Genç kız dostundan duyduğu sözlerle birlikte sırtını dikleştirdi. Douma'nın omzuna yerleştirdiği eli tekrar beline iner inmez potinleri kendiliğinden yan odaya yönelmişti. "O zaman müsaadenizle, benim onlarla ilgilenmem gerekiyor. Siz eğlenmenize devam edin!"

Bu eğlence kargaşasından uzaklaşarak semaverin tütmekte olduğu odaya girdi. İçeriye geçtiği anda huzurun şekle bürünmüş parmakları ruhunu okşamıştı. Zira üst ayların toplandığı odanın gürültülü havasının aksine semaverli odada sessizlik hakimdi. Ve Cecilia'nın bu zamanda bu sessizliğe hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı. Bu yüzden gayet mutlu bir biçimde etrafına bakındı. Martha'yı bir mindere diz çökmüş, dua ederken buldu. Yushiro ise donuk gözlerle onun çaresiz, çalkantılı, ve karamsar halini seyrediyordu.

Belladonna - Muzan KibutsujiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin