12: Beyaz Zambaklar, Kırmızı Zambaklar

1.9K 55 161
                                    


"Ben geldim."

Cecilia'nın güzelliklerle dolu sesi yan odada yankılandı. Kan kırmızısı dudaklarından gülümsemeler dökülüyor, içeriye girer girmez yüzündeki solgunluğu unutuveriyordu. En nihayetinde eşikte duran narin adımları iki eliyle sıkıca tuttuğu tepsiyle beraber salonun ortasına kadar gitti. 

Kapının açılış seslerinin sonrasında kulaklarına dolan o tatlı ahenkle Yushiro gözlerini döşemeden kaldırdı, irislerini genç kıza diktiği anda kin ve nefretin ateşi tüm bedenini sarmış, lavanta rengi gözlerindeki hıncı kapatan perdeler aydınlanmıştı. Nefret ediyordu, ondan bütünüyle nefret ediyordu.

İçi büyükçe bir kaseyle dolu tepsiyi yer masasına bıraktı. Ardından ruhuna sızılar yerleşti, sanki biri bedeninin ince hatlarına zehirli dikenler batırıyordu. Yushiro'nun öfkeli bakışlarını üzerinde hissetmiş olacak ki, dudak çizgilerindeki gülümsemeyi bozmadan konuştu. 

"Endişelenme, seni rahatsız etmeyeceğim. Hadi, buraya gel. Tadı kötüleşmeden içmelisin, uzun süredir açsın."

İblis sinirle yanan bakışlarını genç kızdan çekerek yemek kasesine götürdü. Aniden gözlerine ekilmiş kin ve nefret tohumları ölüverdi, sıradan bir kase tokluktan yoksunluğunu ona hatırlattı. Şimdiyse açlığın şiddetini karnında çalan zillerden hissedebiliyordu.

Doğrulmuş, ayakları iradesizce kan kokusunun verdiği lezzet için ilerlemeye başlamıştı. Sessizce yer masasının karşısına geçti. Ellerinin arasına aldığı kaseyi birkaç yudum alıp bırakmaya yeltenirken dayanamamış, büyükçe kaseyi kana kana içerek bitirmişti.

Açlığını giderdikten sonra kendisini hiç kımıldamadan seyreden Cecilia'yı fark etti, onun hiç parıltısı sönmeyecekmiş gibi görünen ışıl ışıl çehresi hiddetlenmesine yetmişti. Boğazını yakıp kavuran tiksinti belirtileriyle haykırdı. "Kaybol!"

İç çekti Cecilia. Kelimeler, bazen saf kalplere dokunabiliyordu. Köşelerine bir kıymığın ucu kadar can yakıcı, incitici bir biçimde süzülebiliyordu. Oysa hiçbir ruhun kırığı, parçalanıp döküldükten, yere atıldıktan sonrasında eskisi gibi olmuyordu. Bir an önce gitmesini söyleyen lavanta rengi gözlere tekrar baktı, o tek kelime etmese bile gözlerindeki nefreti, öfkeyi tadabiliyordu. Lakin anlayamıyordu, bu bakışları hak edecek ne yapmıştı ki o? 

Onun bu sitemli tavırlarına karşı anlayışlı olmaya çalıştı. Her zamanki yumuşak, tatlı sesiyle karşılık verdi. "Bu huysuzca davranışlarını ne zamana kadar sürdüreceksin?"

"Sakın, sakın benden iyi niyet bekleme. Siz benim sevdiğimi ellerimden aldınız."

 Ellerini yumruk yaparak kan damarlarına giren öfkeyi bastırmaya koyuldu. Sanki denedikçe kanı daha çok kaynıyordu, sanki kaynayan kanlar gizlediği hınç perdelerini yakıyordu. Zira başarılı olmadığı dişlerini sıkmasından, gözlerinin gittikçe kararmasından anlaşılıyordu. "Sen yanımdan çekip gidene kadar sürdüreceğim!"

Yushiro'nun bağırışıyla genç kız usulca dizlerinin üstünden kalktı. Yukarıdan, karşısında anbean sinirlerini dizginleyemeyen, içinde büyüttüğü öfkeyle kaşları giderek aşağıya giden iblise baktı. Soldurmadı gülümsemesini, hâlâ içinde bir yerlerde onunla anlaşabileceğine dair inancı vardı. 

"Seninle konuşmak için dilini öğreniyorum. Açıklamama izin ver, niyetim seni kukla ya da benzeri yapmak değil. Ben sadece kötü günlerini atlatmana yardım etmek istiyorum."

Sesinin titrememesine özen göstererek yutkundu. Son kez taradığı etrafına ilişti bakışları, ardından yavaşça aralandı gözleri. Arkasını döndü, gitmeye hazırlanırken kelimeler dudaklarının arasından çıktı. "Ama sen kırıcı olmaktan başka bir şey yapmıyorsun."

Belladonna - Muzan KibutsujiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin