1.BÖLÜM

206 5 0
                                    

  Hellö😊

Medya: Cenk Eren/ Kemancı 🍂

🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂🍂

ADORABLE GRANT YATAĞINDA DOĞRULDU ve tanıdık bir kasılma karnını yoklarken, başucunda çalan alarmı kapat­tı. Aylık dertler tekrar kendini göstermeye başlamıştı ve oğlu Luther Joe’nun yattığı beşikten gelen kokulara ba­kılırsa, dün gece yedirdiği yemek pek yaramamıştı. Bir yandan krampları diğer yandan Luther’in ishali, yeni bir işgününe başlamak için en ideal ortamı yaratmasa da, o çoktan elinde olanlarla yetinerek yaşamayı en zor yoldan öğrenmişti.
Acele adımlarla koridorun sonundaki banyoya gitti ve biraz sonra Luther’in pişiklerine sürmek için elinde bir merhemle dışarı çıktı. On yedi yaşında bekâr bir anne ol­manın çekici bir yanı yoktu ama doğumdan sonra âdet sancılarından bir daha asla şikâyet etmemeye yemin et­mişti.
Yatak odasına geri dönerken adımlarını hızlandırdı.
Luther uyanmış ve mızmızlanmaya başlamıştı ama o son âna kadar büyükbabasını uyandırmak istemiyordu.

“Selam küçük adam,”

diye mırıldandı aceleyle beşiğin yanma giderken.Luther yaşına göre iri bir bebekti ve çoktan beşiğinin içinde ayaklanmaya başlamıştı. Küçük, tombul ellerini beşiğin korkuluklarına dolamış, yakında çıkacak olan diş­lerini kaşımak için yatak başlığını kemiriyordu. Annesini görür görmez, sevimli gülümsemesi yüzünde belirdi ve salyaları çenesinden aşağıya aktı. Yanına yaklaştığında ise, yatak başlığını sıkıca kavrayıp çığlık atmaya başladı.
Dori kıkırdadı.

“Şişşş. Büyükbabayı uyandıracaksın.”

En sevdiği erkekten bahsedilmesiyle birlikte Luther’in bakışları doğruca kapıya yöneldi.Dori havayı kokladı ve ardından gözlerini devirdi.

“Aaaaah, Luther Joe! Berbat kokuyorsun. Şuraya yat ve annenin seni temizlemesine izin ver.”

Pijamasının çıtçıtlarını söktü ve bir yandan ona komik suratlar yaparken, diğer yandan altını temizlemeye koyul­du. Luther onun yaptığı mimikleri taklit etmeye çalışıyor ve bu durum Dori’yi çok eğlendiriyordu. Bu, neredeyse bir haftadır oynadıkları bir oyun haline gelmişti ve o, be­beğinin bir dahi olacağına inanıyordu. İşini bitirdiğinde Luther’i beşikten aldı ve birlikte mutfağa gittiler.

Hava hâlâ aydınlanmamıştı ama Dori’nin bulaşıkçı olarak çalıştığı Granny’s Country Kitchen’daki işi, sabah kahvaltısı servisiyle birlikte saat altıda başlıyordu. Lut­her’i mama sandalyesine oturtarak dişlemesi için eline bir bisküvi verdi ve kendisine kahve suyu hazırlarken, Luther’in maması için de süt ısıtmaya koyuldu. Sütün ısınmasını beklerken mutfak penceresinden dışarıya bir göz attı. Gökyüzü hâlâ karanlıktı ve kapkara, ağır bulut­ları görebiliyordu. Mayıs ayı daima yağmurlu geçerdi ve bu mayıs da görünüşe göre farklı olmayacaktı. Eğer acele ederse, yağmura yakalanmadan işe gidebilirdi.
Birkaç dakika içinde pastırmaları kızartmış ve omlet yapmak için hazırladığı yumurtaları bir kapta çırpınıştı.

Luther neşeli bir çığlık attığında, kızartma makinesine ekmek koyuyordu. Arkasını döndü ve mutfağa giren bü­yükbabasını gördü. Yıllarca çatı ustası olarak çalışan bü­yükbabasının hafifçe kamburu çıkmış olmasına rağmen, yine de yetmiş altı yaşına göre oldukça iyi görünüyordu.

“Günaydın büyükbaba.”

“Günaydın tatlım,” dedi Meeker Webb ve parmakla­rını oynatarak Luther’e doğru yaklaştı. Luther bir çığlık daha atarak elindeki dişleme bisküvisini mama sandalye­sinin tepsisine vurdu.
Meeker dikkatle Dori’yi gözetledi ve başına bir öpü­cük kondururken, bir yandan da kızarmış pastırmadan bir parça arakladı. Doğduğu günden beri torununun Blessings, Georgia’daki en sevimli şey olduğunu düşünüyordu.
Her ne kadar mavi gözleri eskisi gibi parlamıyor ve artık nasıl göründüğünü önemsemiyor olsa da, ona dair düşün­celeri bugün de hâlâ değişmemişti.

HEP SENİNLE OLACAĞIM ( Aşk serisi 2#) (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin