Selamlar.
Keyifli okumalar.
*
*
*Özlem, mal olduğumu, mal olduğunu kabullenemeyen bana bakışlarıyla ayrıntı vere vere anlatmış, suskunluğu arasında iki tane de kahve bitirmişti. Konuşmaları önüne serdikten hemen sonra yaşandı bunlar. Ben de elimdeki tostu kemirdim durdum ama yediğinden bir bok anlamadım desem yeridir. Yoksa yarım ekmekten sonra niye hala aç hisseder ki insan.
Obur validenizdir.
Derse beş dakika kala o kuantum mekaniği ben de matematik sınıflarından birine girdik. Normal lisenin aksine biz ögretmenlerin sınıfına giriyoruz, gün içinde sekiz sınıf değiştirdiğimi bilirim.
Burası menşeği Almanya olan, Türkiye'de de pilot uygulama adı altında kurulan ve ona göre yürütülen, yüksek zeka ve yüksek yetenekli öğrencilerin dışında hiç bir bireyi kabul etmeyen bir vakıf kuruluşu. Türk öğretmen yok denecek kadar az. Sadece edebiyat ve yan dal dersine giren iki tane profesörümüz Türk.
Sınavlarına girip okuma hakkı kazanan da var, ben gibi aralardan seçilip bulunanlar da. Öncesinde Muğla'da yaşıyorduk; beni nasıl buldukları hakkında hala bir fikrim yok. Sadece tek bir teste tabi tutuldum. Gördüğüm eğitimin dışında bambaşka sorular içeren bir test. Sanırım zekâ beceri testiydi. Bir hafta sonra kendimi burda buldum. Ortaokulun bitmesini bile beklemediler. Ortaokul diplomam burdan.
Zengin fakir fark etmiyor. Burada herkes yüzde yüz burslu. Artı, sanat ve spor dallarında yapılan dereceler, derslerde alınan puanlara göre değişkenlik gösteren aylık bir gelirimiz bile var. Ailesi uzakta olan veyahut eve gitmek yerine kalıp burda takılmak isteyen olursa diye lüks otelleri aratmayacak bol yataklı bir pansiyon da arka bahçenin bittiği sık ağaçlıklı yerde başlıyor. Kampüs bunun için yeterince geniş. Bizden tek istenilen çalışmamız. Daha şimdiden dünyanın hatırı sayılır üç üniversitesiyle iletişim halindeyim, son seneyi de geçen seneki gibi üstün bir performansla kapatırsam hepsinden kabul edildiğimle ilgili mektuplar alıp ikisini yırtarak birini havada sallıyacağım.
Ya da şöyle söyleyeyim; son sene kalp çarpıntılarımı dibe gömmeyi başarabilirsem hayalim olan bir okulda hayalim olan bir mesleğin eğitimini alacağım. Yapmam gereken tek şey şu an tam arka sıramda oturan Feza'yı görmezden gelmek. Olayın basitliğine bakarmısınız..
Dersine girdiğim Profesör Hatthich, sınıfa girer girmez insanın yüzüne bakmadan ders işleyen bir insan evladı. Anlayıp anlamadığımızı bir kere bile sorduğunu hatırlamıyorum. Anlamayanın burada olma hakkının elinden alınması gerektiğine inanıyor bence. Tam bir SS subayı.
Tahtanın ortasında durur, sol eliyle yazmaya başlar, tam ortaya gelince kalemi sağ eline alır ve yazmayı aynı güzel el yazısıyla devam ettirir. Adam makina misali. Onun dersinde herhangi elektronik aletin sesini duyamazsınız. O zaman bu melodik ses ne?
"Lanet olsun.." Sandalyenin yanına astığım çantanın yan gözünden yıldırım hızıyla kaptığım telefona bakarken soy adımı duymam kalbimin sınırlarını zorluyor.
"Miss Saygıner !?" (Bayan Saygıner*)
"Proffesor, my apologies." (Profesör, özür dilerim.*)
"Turn off the phone if someone in your family isn't dying." (Ailenizden birisi ölmüyorsa o telefonu kapayın.*)
Bakmadan arayanın iyi olup olmadığına nasıl kanaat getirebiliriz Bay Hatthich? Peki bu adam arkasına göz ucuyla bile bakmadan bizim telefonumuz olduğunu nasıl anlar Şiir?
" Of course." (Tâbi ki.*)
"I'm glad everybody's fine, well now come and get a handle on this problem then." (Herkesin iyi olmasına sevindim, pekâlâ, buraya gelin ve şu probleme yardımcı olun/el atın o halde.*)
Cümleyi kurarken yavaşca arkasına dönmüş, soğuk mavi gözleri beni bulmuştu. Ürperiyorum be adam. Tahtaya ilerlerken kazağımın bilek kısımlarını ellerimin yarısını örtecek şekile getirdim. Bakışların odadaki artı iki dereceyi de sildi. Mutlu musun?
Gradyan ve diverjans problemlerini hep sevmişimdir. Elektromanyetik teorileri hatırlarsınız, bu da skaler çokluğun uzaysal olarak artıp artmadığı ile ilgili bir kuram.
Profesör Hatthich'in tahtaya iliştirdiği çokluk ne batıyor ne fışkırıyor yani diverjans'ını 0 almakla başlayacağız.
Kolay değil mi?
Valla kolay.
İşlemleri halledip cevabı görmesini beklerken yüzünde milimetrik bir gülümseme geçtiğine yemin edebilirim.
Tanıştığımız ilk derste "Kutsalları ve önyargıları yıkmıyoruz, dört işlem yapıyoruz." dediğini unutamıyorum. İnanması güç ancak onun sayesinde matematiği sevdim. İçinde ne kadar harf olursa olsun matematiği seviyorum merkez.
Sırama döndüğümde açık kitabımın üzerinde gördüğüm ikiye katlı ufak kağıt parçasının ben tahtaya kalkmadan iki dakika önce orada olmadığına eminim.
Oturur oturmaz avucuma hapsedip ellerimi bacaklarıma indirdim. Bacağım titriyor. Dün gece Feza'yı öyle bir anda engelledim ki içim içimi yiyor bir şey yazdı mı diye. Offf o kadar eminim ki onun yazdığından. Şimdi açarsam derse bir daha adapte olamayacağım.
Şu an derse tam konsantreyiz çünkü Şiir.
Bacağım titredikçe sıra da titriyor. Yan sıradaki Ömer, en ufak kıpırtıya duyarlı arkadaşım sıramın üzerine elini bastırınca bacağımın hareketi otomatikman durdu.
Teneffüs zili çaldığında normalde ilk çıkan ben çakılıp kalmış durumdaydım. Biraz önce üşüyen ben, sırtımdan iç çamaşırıma doğru akan teri hissediyorum. Ne garip duygular bunlar. Fazla hızlı geçişler yaptırıyor insana. Bu bile korkutucuyken yanına gidemeyişime, yüzüne bakıp normal bir sohbet yürütemeyeceğime ve anonim oluşuma hak vermişsinizdir umarım. Ha diyeceksiniz sen anonim olmanın hakkını verdin mi?
Bok.
Sırtımı delen bakışlar kendi uydurmamdır inşallah derken yavaşça kapıya yönelen kalabalığa göz gezdirdiğimde onu göremeyince hâlâ arkamda olduğunu anladım. Zekiyimdir. Sanırım kağıdı açtığımdan emin olmak istiyor.
Titreyen ellerim kağıdı araladığımda el yazısı bekleyen gözlerim daha ne kadar büyüyebilirsiniz ki? Bir çok ekran görüntüsü küçültülerek ufak kağıtta yan yana basılmış. En alt sol karede sadece numaram olması gereken yerde ismim ve profil fotoğrafım kabak gibi ortada.
Oy ben ölem!
Yutkunuşumu duymuştur büyük ihtimal. Dün gece blöf yapıyorsun derken o kadar emindim ki... Gözlerimi kapayıp derin bir nefes aldım. Ortalık yerde rezilliği yüzüme vurmasına hazır değilim. Burda olayım, burası tam rezil olmalık.
"Ne istiyorsun?" Sesimi kendim duymadım ama umarım o duymuştur.
Çıkan seslerden ayaklandığını anladım. Cesaretimi toplar toplamaz medeni insanlar gibi yüzyüze konuşmayı ben de çok isterim Fezacım ama şimdilik böyle güzel.
"Davalık olmak istemiyorum."
"Ne?!"
"Engeli kaldır."
*
*
*Feza kalp var bunda, çok şeyapma sen genede
![](https://img.wattpad.com/cover/272866826-288-k831256.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BU SAATTE
General Fiction053*: Uyuyor da olabilirsin tabi ama keşke uyurken görüldü atmasan. 053*: Kızmadım da kırıldım birazmslsojoasjclackahscakshcup Başgan: yuyuopr mm 053*: Öpüyorum? Başgan: jkluyorum 053*: Çok öpüyorum? Başgan: *ses kaydı* (*Uyuyorum lan uyuyorum!*) 🚲...