Bölüm 12

2 0 0
                                    

Keyifli okumalar...


Birkaç gün okul ve ev arasında mekik dokuyup olaysız günler geçirdik. Almila ve Hilal İstanbul'un altını üstüne getirdiler. Cumartesi sabahı saat 9 sularında uyandım. Bizimkiler uyanmadan kahvaltı için ekmek almaya gideyim diye düşünerek salona doğru ilerledim. Ben ekmeği düşünürken Hilal çoktan kahvaltıyı hazırlamış. Sıcak simitleri poşetinden çıkarıyordu. Gözlerimden çıkan kalplerle baktım masaya. Hamarat kardeşim var benim be.

"Ablası ellerine sağlık ne zaman uyandın da kahvaltı hazırladın sen?"

"Abla çok uykuyla aram yok biliyorsun. Erken kalkıp koşuya çıktım dönerken de fırına uğrayıp sıcak simit aldım. Kahvaltı da hazır işte hadi Almila'yı uyandır da yiyelim çok acıktım."

Doğru ben onu unutmuşum. Kargalar kahvaltısını etmeden kalkar bizimki, düzenli sporunu yapar. Eh o baklavalar oturduğu yerde olmuyor demek ki. Almila da uyanınca kahvaltı masasına oturduk. Bir aile geleneği haline gelmiş masaya oturmadan çalmaya başlayan zil ile birkaç gündür sakin geçen hayatım noktalandı. Acımız büyük. Hilal usulca ayağa kalktı.

"Siz oturun kimse ben postalarım onu." Geçen seferden ağzım yandığı için bende yanında kalktım.

Kapıyı açınca sırıtan bir Poyraz ve somurtan bir Demir vardı karşımızda.

"Günaydın kızlar sıcak simit aldık ister misiniz?" dedi Poyraz.

Cevap vereceğim sırada Hilal'in lafa girmesiyle sustum.

"Öğlen oldu be ne günaydını. Alın simitlerinizi de kendiniz yiyin ben aldım bize kadar. Hadi selametle gençler" deyip kapıyı kapattı. Mutfağa geri döndü. Ben bu kıza medeniyeti öğretemedim. Tamamen özür amaçlı kapıyı geri açtım. Yoksa Demir'i görmek falan hikaye yani.

"Kusura bakmayın benim kardeşim dağlarda takıla takıla dağ ayılarının huylarını kaptı. Bizim için Hilal kahvaltı hazırlamış zaten zahmet etmişsiniz."

Demir'in bakışları yüzümde dolanıp gözlerimde takılı kaldı.

"Dolunay son olanlardan sonra görüşemedik. Ben.. Özür dilerim haddim olmayan işlere kalkıştım. Ama engel olamadım kendime. O herifle baş başa olmanız kanımı kaynattı resmen. Hem istemiyorum demen tuz biber oldu üstüne. Kendimi nasıl affettirebilirim sana bilmiyorum. Tek bildiğim senden uzak durmak istemediğim." Yavaş be kalbim şimdi kaburgalarımı kırıp pıt diye düşeceksin ayaklarımın dibine. Cevap beklediği açıkça belli olan gözleri üzerimde kafamın içinde binlerce düşünce sağa sola uçuşuyor. Amaan ne olacaksa olsun be. Kendimizi sakındıkta ne oldu sanki. Belki de bu sefer gerçekten mutlu olurum. Hafif gülümsemeyle,

"İçeri gelin hadi kahvaltı yapalım." O kadar lafın üzerine ben bir şey söyleyemem ama uzak durma demek yerine bunu gösterebilirim. Demir inci gibi dizili beyaz dişlerini göstererek gülümsedi. Kalbim bir an tekledi. Ayak uçlarıma çaktırmadan baktım ohh düşmemiş yerinde. Hafif kenara çekilerek yol verdim Demir içeri girdi ama Poyraz yok.

"Demir Poyraz nereye gitti?"

"Dolunay sen kapıyı açar açmaz içeri girdi o görmedin mi?"

Yoo görmedim. Beyinsiz hormonlarım devreye girdi demek. Aman ne hoş!

"Dikkat etmemişim ya hadi gir sende içeri."

Mutfağa adımlarken bir anda aklıma gelen şeyle olduğum yerde kaldım. E mutfakta Dolunay var bana adamlardan uzak dur dedi. Poyraz'dan zaten hazzetmiyor. Ay öldürmemiş olsa bari adamı. Mutfaktan kan lekelerini silmek çok zor olur. Endişeli adımlarla mutfağa ilerledim. Ağzım beş karış açık kaldı. Dolunay pankek tavasını havaya sallayıp ters düz ediyor. Poyraz ve Almila'da hayranlıkla onu izliyordu. Tavayı Poyraz'ın suratına geçirmemiş. Ekmek bıçakları da yerli yerinde silahı da yok piyasa da. İlginç.

İyilik MeleğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin